Gerçek Zenginlik: Veren Eldir

Gerçek zenginlik nedir; sahip olmak mı, paylaşmak mı? Veren elin kazandığı ebedî zenginliğe dair örneklerle cevabı bu yazıda…

Âyet-i kerîmelerde tasvîr edilen gönülden ve samimî infaktaki bazı nükteleri şöyle ifâde edebiliriz:

Mü’min, kendisi muhtâc olsa bile kardeşini kendisine tercih etmelidir. Toplumdaki kanadı kırıkların ıztırâbını gönlünde duymalıdır. Onları tanımak, dertleriyle dertlenmek, ihtiyaçlarını gidermek, bir tabiat-i asliye hâline gelmelidir. Zira Cenâb-ı Hak:

“…Sen onları simâlarından tanırsın…” (el-Bakara, 273) buyurmaktadır. Toplum içindeki muzdaripleri -hâllerini arz etmeye ihtiyaç bırakmadan- tanıyabilmemiz, bizim kalbî duyarlılığımızın ve derinliğimizin bir nişânesidir.

GERÇEK ZENGİNLİK NEDİR; SAHİP OLMAK MI, PAYLAŞMAK MI?

Şeyh Sâdî-i Şirâzî, Allah dostlarının fakir ve yetimlerle beraberliğini ve bizim onları nasıl araştırıp hizmet seferberliğine girmemiz gerektiğini, şu teşbîh ile dile getirir:

“Hak dostları, kimsenin uğramadığı dükkânlardan alışveriş ederler…”

Öte yandan, verilen sadakalar da, fânî ve dünyevî menfaatler için değil, sırf Allah rızâsı için olmalıdır. Muhtâca infâk ederken onu minnet ve mihnet altında bırakmamak îcâb eder. Nitekim hadîs-i şerîflerde şöyle buyrulmuştur:

“Fakirleri kollayıp gözetiniz. Aranızdaki zayıflar sâyesinde Allah’tan yardım görüp rızıklandığınızdan şüpheniz olmasın.” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 70/2594; Ahmed, V, 198)

“Allah bu ümmete, aralarındaki zayıfların duâsı, ibadeti ve ihlâsı sebebiyle yardım etmektedir.” (Nesâî, Cihâd 43)

Ebu’l-Leys Semerkandî Hazretleri de:

“Veren kişi, alana bir teşekkür edâsı içinde ikram etmelidir.” buyurur. Zira infâk eden kişi bu sâyede Rabbinin hoşnutluğuna kavuşacak, kendisine gelecek belâları, hastalıkları ve iptilâları bu sadakalarla ve mazlumların hayır duâlarıyla bertaraf etmeye çalışacaktır.

Mevlânâ -rahmetullâhi aleyh- de, fakir ve zayıflara yapılan infak ve yardımlardan, aslında ihsan ve ikramda bulunan kimsenin daha çok istifâde ettiğini, şu şekilde ifâde eder:

“Güzeller, saf ve berrak ayna aradıkları gibi, cömertlik de fakir ve zayıf kimseler ister. Güzellerin yüzü aynada güzel görünür, in’âm ve ihsânın güzelliği de fakir ve gariplerle ortaya çıkar.”

Daha önce zikrettiğimiz âyet-i kerîmelerden anlaşılan diğer bir husus da; “infâk”ın, bizi kıyâmetin şiddetinden muhâfaza edecek olan amellerin en mühimlerinden biri olduğudur. Yine, ihlâsla yapılan infak, Hak Teâlâ katında kabul görecek ve kıyâmet günü sahibinin yüzünü ak edecektir.

Üzerinde dikkatle durulması gereken diğer bir husus ise, Cenâb-ı Hakk’ın, mü’minlerin bu nevî sâlih ameller işlemelerini arzu buyurmasıdır.

Kendisi de ihtiyaç duyduğu hâlde yemeğini yetim ve muhtaçlara gönderen Dâ­vûd-i Tâî Haz­ret­le­ri’nin şu davranışı ne kadar ibretlidir:

Hiz­me­ti­ne ba­kan talebesi bir gün ona:

“–Bi­raz et pi­şir­dim; arzu buyurmaz mısınız?” de­di ve üs­tâ­dı­nın sü­kût et­me­si üze­ri­ne eti ge­tir­di. An­cak Dâ­vûd-i Tâî Hazretleri, önü­ne ko­nulan ete ba­ka­rak:

“–Fa­lan­ca ye­tim­ler­den ne ha­ber var ev­lâ­dım?” di­ye sor­du. Talebe, du­rum­la­rı­nın ye­rin­de ol­ma­dı­ğı­nı ifâde sa­de­din­de içi­ni çe­kip:

“–Bil­di­ği­niz gi­bi efen­dim!” de­di. O bü­yük Hak dos­tu:

“–O hâl­de bu eti on­la­ra gö­tü­rü­ver!” de­di. Ha­zır­la­dı­ğı ik­râ­mı üs­tâ­dı­nın ye­me­si­ni ar­zu eden samimî talebe ise:

“–Efen­dim, siz de uzun za­man­dır et ye­me­di­niz!..” di­ye ıs­rar ede­cek ol­du. Fa­kat Dâ­vûd-i Tâî Haz­ret­le­ri kabûl et­me­yip:

“–Ev­lâ­dım! Bu eti ben yer­sem kısa bir müddet sonra dı­şa­rı çı­kar, fa­kat o ye­tim­ler yer­se, ebediyyen kalmak üzere Arş-ı Âlâ’­ya çı­kar!..” dedi.

İşte kendisini toplumdan mes’ûl hisseden, yetimlerin derdiyle dertlenen ve mâtemlerin civârında dolaşan ulvî bir rûh!.. Acabâ bugün lüks ve sefahat içinde ömür sürenler, bir kenarda yalnızlığa terk edilen insanların ıztırâbını ne kadar hissedebilirler?..

Cenâb-ı Hak, muhtâca yapılan yardımı, kendisine yapılmış kabûl etmekte ve bunun kendisine yakınlığın bir göstergesi olduğunu bildirmektedir. Âyet-i kerîmede buyrulur.

“Sevdiğiniz şeylerden infâk etmedikçe aslâ “birr”e (yani hayrın kemâli­ne) eremezsiniz!..” (Âl-i İmrân, 92)

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de:

“Allah bir kuluna hayır murâd ettiğinde onu insanların ihtiyaçlarını karşılama yolunda istihdâm eder.” buyurmuştur. (Süyûtî, II, 4/3924)

Yine, Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’tan rivâyet edildiğine göre Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:

“Kocasız kadınlarla, yoksulların işlerine yardım eden kimse, Allah yolunda cihâd etmiş gibi sevap kazanır.”

Râvî diyor ki: “Hattâ Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in:

«O kimse tıpkı geceleri durmadan namaz kılan, gündüzleri hiç ara vermeden oruç tutan kimse gibidir.» buyurduğunu da sanıyorum.” (Buhârî, Nafakât 1, Edeb 25, 26; Müslim, Zühd, 41; Nesâî, Zekât, 78; İbn-i Mâce, Ticârât, 1)

Allah Teâlâ, muhtaçlara bîgâne kalan kullarını da şiddetle îkâz ederek şöyle buyurur:

“Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz (ona değer vermiyorsunuz)! Muhtaçları doyurmaya birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.” (el-Fecr, 17-18)

Zamânımız, mâlî sıkıntıların had safhaya ulaştığı bir devir olduğundan, normal zamanların mükellefiyeti olan zekâtla iktifâ etmeyerek, bundan çok daha fazlasını vermek durumundayız. Bize emredilen kırkta birlik zekât ve toprak mahsullerinin öşürü, infaktaki asgarî seviyeyi ifâde eder. Kulun kalbî seviyesi ve Cenâb-ı Hakk’a muhabbet ve yakınlığı derecesinde bu miktarların artması zarûrîdir. Zira âyet-i kerîmede şöyle buyrulmaktadır:

“...(Rasûlüm!) Sana (hayr u hasenât yolunda) neyi infâk edeceklerini sorarlar. De ki: İhtiyaç fazlasını (verin)!..” (el-Bakara, 219)

Demek ki Rabbimiz bizden cömert, diğergâm ve ganî gönüllü olmamızı istemektedir. Hadîs-i şerîfte:

“Cömerdin kusuruna bakmayın, zira o, her sürçtüğünde Allah Teâlâ onun elinden tutar.” buyrulmuştur. (Heysemî, VI, 282)

Mevlânâ Hazretleri de, ganî gönüllülüğün fazîletini şu şekilde ifâde eder:

“Fakirler, merhamet-i ilâhiyyenin ve kerem-i Rabbânî’nin aynasıdırlar. Hak ile olanlar ve Hak’ta fânî olanlar, dâimâ cömertlik hâlindedirler.”

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Servet bir Müslüman için ne güzel arkadaştır. Yeter ki, o servetinden fakire, yetime ve yolcuya vermiş olsun!” buyurmuştur. (Ahmed, III, 21)

Servetin hakkını vermek; onu men edilen yerlere sarf etmemek ve iki büyük tehlike olan israf ve cimrilikten uzaklaşmakla mümkündür. Gerçek zenginlik saâdeti de, mahrumları, yalnızları ve yetimleri düşünmek, onları koruyup kollamakla başlar. Yoksulları ihmâl eden topluluklar, malın şükründen uzak oldukları için, saâdet bulamaz ve vicdan huzuruna kavuşamazlar. Belki bugün toplumumuzdaki huzursuzluğun en büyük sebeplerinden biri de önümüzdeki fâciâ sahnelerini seyredip ıslâhı için kâfî derecede bir çâre arayışına girmememizdir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, 12 Saadet Damlaları, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

İNFAK EDERKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER

İnfak Ederken Dikkat Edilmesi Gerekenler

İNFAK ÖRNEKLERİ

İnfak Örnekleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.