Emir Sultan’ın Hikayesi

Osmanlı Devleti'nde iki sultan vardır. Bir tahtın sahibi olan padişah, bir de gönül tahtının manevi sultanları. O manevi sultanlardan biri olan Emir Sultan Hazretleri’nin hikayesi...

Osmanlı Devleti'nde iki sultan vardır. Bir tahtın sahibi olan padişah, bir de gönül tahtının manevi sultanları. İşte onlardan birinin, Emir Sultân'ın hikâyesi, bu gerçeği gözler önüne seriyor.

EMİR SULTAN’IN HİKAYESİ

Yıldırım Bâyezîd ile Emîr Sultan Hazretleri’nin karşılaşmaları çok ibretlidir: Rivâyetlere nazaran Emîr Sultan, Bursa’ya geldiğinde Yıldırım Bâyezîd Han, Macaristan seferinde idi. Yapılan harbin çok şiddetli olması do­la­yısıyla asker arasında birçok yaralı vardı. Ancak nur yüzlü bir genç, on­ların yaralarını sarıyor ve kendilerine duâ ediyordu.

Yıldırım’ın kendisi de yaralanmış olduğundan bu nur yüzlü gence içinden akan bir muhab­betle seslendi:

“–Ey yiğit! Benim de kolumda yara var; sarıver!..” dedi. Emîr Sultan, cebinden çıkardığı bir mendille Pâdişâh’ın yarasını sardı ve askerlerin arasında kayboldu. Bütün askerler, kısa bir müddet içinde yaralarının tamamen iyileşmiş olduğunu görünce, büyük bir hayretle durumu Sultân’a ilettiler. Bunun üzerine Yıldırım Han, kolundaki yarayı merak ederek mendili açınca, kendisinin de sıhhate kavuşmuş olduğunu görüp şaşırdı. Ayrıca koluna sarılan o mendilin yarısı kesilmiş bir nişan mendili (gelinin damada hediye ettiği mendil) olduğunu fark ederek hayreti bir kat daha arttı... O genci ne kadar arattıysa da bulduramadı. Aynı seferde devamlı ilerleyen Osmanlı ordusu, bir kalenin fethinde hayli güçlük çekmiş, pek çok asker zâyiâtı vererek zor durumda kalmıştı.

Sultan Yıldırım Bâyezîd, neredeyse kalenin düşmesinden ümîdini yitirmek üzereydi ki birden kale kapılarının ardına kadar açıldığını gördü. Hattâ açan kimseyi de hayâl-meyâl fark etti. Sanki bu da yaralarını saran o nur yüzlü genç idi. Bu hayret veren manzara karşısında Yıldırım Bâyezîd, der­hâl hücûm emri vererek fethi gerçekleştirdikten sonra o mâneviyat erini arattırdı. Ancak önceki hâdisede olduğu gibi yine bulduramadı. Böylece kendisine iki defa en zor anlarında yardım eden o nur yüzlü genç, gönlünü merak hisleriyle dolduran bir muammâ oldu.

Aradan günler geçip Osmanlı ordusu muzaffer olarak Bursa’ya döndüğünde karşılayıcılar arasında, o sırada Yıldırım’ın kızı ile evlenmiş bulunan Emîr Sultan Hazretleri de vardı. Bâyezîd Han, atından inip Emîr Sultan ile musâfahalaşırken onunla gözgöze geldi ve bu genç zâtın harp meydanında yaraları saran kimse olduğunu anladı. Ardında da mânidar bir şekilde:

“–O el çabukluğu ne idi?” dedi. Emîr Sultan, tevâzû ve mahviyet içinde:

“–Sultânım! Kur’ân-ı Kerîm’de buyurulan: «Allâh’ın kudret eli, onların elleri üzerindedir!» (el-Feth, 10) beyânı vechile, Allah için hiçbir güçlük yoktur!..” dedi. Yıldırım tekrar sordu:

“–Ya o mendil!” Emîr Buhârî Hazretleri, tebessümle cevap verdi:

“–Devletlü babacığım! Yarısı cebimdedir. Ben de damadınız Şem­süddîn Buhârî’yim...” Bundan büyük memnûniyet duyan Sultan Bâyezîd Han, Emîr Sul­tân’ın nurlu çehresine bir daha baktı ve:

“–Kale kapısını açan o yiğit de sendin değil mi?” dedi. Emîr Sultan, bu suâle tatlı bir sükût ile mukâbele etti. Sonra biri dün­ya, diğeri âhi­ret sultânı olan bu iki büyük şahsiyet kucaklaşıp Ce­nâb-ı Hakk’a hamd ve şükürde bulundular.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Abide Şahsiyetleri ve Müesseseleriye Osmanlı, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

EMİR SULTAN HAZRETLERİ KİMDİR?

Emir Sultan Hazretleri Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.