Cemaatin İmama Uymasının Şartları

Namazda imama uyulması gereken hususlar nelerdir?

Cemaatle namaz kılınırken imama uymaya “iktidâ”, imama uyana da “muktedî” denir. Bir kimsenin imama uymasının geçerli olması için aşağıdaki şartların bulunması gerekir.

1) İmama uyan kişi, namaza dururken hem namaz kılmaya hem de imama uymaya niyet etmelidir.

2) İmama uyan kişi, imamdan geride durup, hizasına veya önüne geçmemelidir. Çünkü Rasûlullah (s.a.s): “İmam ancak kendisine uyulması için meşru kılındı” [1] buyurmuştur. Eğer yukarıdaki durumlarda imamla cemaat aynı hizada bulunurlarsa cemaatin namazı kerahatle birlikte caiz olur.

Diğer yandan Hanefî ve Hanbelîler’e göre, Kâ’be-i Muazzama çevresinde namaz kılarken, cemaatin imamdan öne geçmesi caiz görülmüştür.

3) Kılınan namazın çeşidine göre imamla cemaatin namazı aynı olmalı veya imamın namazı cemaatin namazından daha üstün durumda bulunmalıdır. Bu ilkeden hareketle, Hanefî ve Mâlikîler’e göre nâfile namaz kılan kimse, farz kılmakta olan imama uyabildiği halde, farz kılan kişi, nâfile kılmakta olan imama uyamaz. Şâfiî ve Hanbelîler’e göre ise uyabilir. Delil, Muaz (r.a)’ın, Nebî (s.a.s)’in arkasında yatsı namazını kıldıktan sonra, gidip kendi kavmine yatsı namazını kıldırmasıdır.

Öğle ve yatsı namazını kendi başına kılan kimse, daha sonra cemaate kıldıran imama uyabilir. Bu takdirde cemaatle kıldığı namazı nâfile olur ve cemaat sevabı alması umulur. Çünkü bu namazlardan sonra nâfile kılmak caizdir. Nitekim, öğle namazını evinde kılan ve daha sonra bu namazı cemaate kıldırırken Hz. Muhammed’in yanına gelip, ona uymayan sahâbiye Allah’ın Rasûlü şöyle buyurmuştur: “Bizim yanımıza geldiğin halde, seni bu namazı kılmaktan meneden nedir?” [2]

Sabah, ikindi ve akşam namazlarını kendi başına kılan kimsenin, daha sonra cemaate kıldıran imama uyması caiz olmaz. Çünkü imamla birlikte ikinci kez kılınacak bu namazlar nâfile hükmünde olur. Sabah ve ikindi namazından sonra nâfile namaz kılmak mekruh olduğu gibi, akşam namazının benzeri üç rekâtlı nâfile namaz yoktur.[3]

Yine öğle namazının farzını kılan bir imama, başka güne ait bir öğlenin farzını kaza etmek için uyan kişinin bu uyması geçerli olmaz.

Nâfile namaz kılan, farz namaz kıldıran imama uyabilir. Çünkü burada zayıfın kuvvetliye bina edilmesi söz konusudur. Bunun aksi caiz olmaz. Ancak sağlam görüşe göre, teravih namazı kılmak niyetiyle, farz kılan imama uymak sahih değildir. Çünkü teravih namazı özel bir sûrette kılınan sünnet bir namazdır.

Nâfile namaz kılanın kendisi gibi nâfile kılan imama uyması caizdir. Adak namazı kılanın, yine adak namaz kıldıran imama uyması da sahihtir. Vitir namazını vâcip kabul eden kimse, sünnet kabul eden imama uyabilir.

Abdestli kişinin teyemmümlü kişiye, ayaklarını yıkayan kişinin mestleri veya yara sargısı üzerine mesh eden kişiye, ayakta olanın oturarak rükû ve secde edene, boyu dik olanın rükû derecesinde kambur olana uyması geçerlidir. Ancak İmam Muhammed bu hususlarda aksi görüştedir. İma ile namaz kılan, ancak kendisi gibi ima ile namaz kılana imam olabilir.

Cemmatin içinde kadınlar varsa, imam kadınlar için de niyet etmeli veya kendisine uyan herkese imam olmak üzere, niyetini genel yapmalıdır.[4]

4) İmam ile kendisine uyan cemaat arasındaki mesafenin makul uzaklıkta olması gerekir. Aksi durumda imamla kendisine uyan cemaat arasında bağlantı kopar ve uyma geçerli olmaz.

Buna göre, imamla kendisine uyanlar arasında bir ırmak, insanların ve arabaların geçmekte olduğu umumî bir yol veya boş bir arazi bulunsa yahut Kudüs mescidi gibi çok büyük bir mescitte imam ile imama uyan arasında iki veya daha çok saf sığacak kadar boşluk olsa, böyle durumlarda imama uymak geçerli olmaz. Ancak safların, yolu veya nehir üzerindeki köprüyü kaplaması ve boş arsayı doldurması gibi durumlarda, bunlar bir engel olmaktan çıkar. Girişleri ayrı olup, aralarında başka bir bağlantı bulunmayan katlarda da, cemaat dışarı taşarsa katlar arasında bağlantı meydana gelebilir. Hz. Ömer’in; “Kendisi ile imam arasında yol, nehir veya kadınlara ait bir saf bulunan kimsenin namazı sahih değildir.” dediği rivâyet edilir.[5]

Yine imam ile cemaat veya cemaatle öndeki saf arasında uzaklık bulunsa duruma bakılır: Eğer namaz mescit dışında kılınır ve aradaki mesafe, bir saf bağlanacak kadar az olursa, imama uymak geçerli olur. Aksi hâlde uyma geçerli olmaz. Ancak namaz mescit içinde kılınmakta ise bu uzaklık, imamla cemaat arasındaki bağlantıyı kesmez. Bununla birlikte, bazı fakîhlere göre çok büyük camilerde, safların bağlantısı olmaksızın mescidin en uzak bir yerinde durarak imama uyulması caiz değildir.

İmamın tekbirlerini duymaya engel olacak bir perde veya duvar, aradaki aktarıcı veya hoparlör sayesinde imamın tekbirlerini işitmeyi engellemiyorsa, imama uyma geçerli olur.

Yaya yürüyen kimse binek üstündeki imama uysa veya tam bunun aksi yapılsa yahut binekte olan başka binekteki imama uysa, namaz kılınan yer, ayrı mekânlar sayılacağı için bu uyma sahih olmaz.

5) Namazın farz, vâcip ve sünnetlerini yerine getirmede cemaatin imama uyması gerekir. Bu uyma üç şekilde gerçekleşir.

a) Fiillerde yakınlık; imama uyan kişinin yaptığı işlerin imamın yaptığı işlere yakın olması gerekir. Meselâ; iftitah tekbirinin, rükû ve secdelerin imamın hareketlerine yakın olması gerekir.

b) İmamı izlemek; imama uyanın yaptıkları, imamın yaptıklarının peşinden yapılmış olmalıdır.

c) İmamın fiili ile, ona uyanın fiili arasında bir gecikme ve zaman aralığının bulunmaması. Bu da imam bir fiili yaptıktan sonra, cemaatin de aynı fiili yapmasıyla gerçekleşir.

Yukarıdaki üç şekilden biri ile imama uymak, namazın farzlarından ise farz, vâcip bir fiilse vâcip, sünnet bir fiilse sünnet olur. Bir kimse imamdan önce rükûa varmak veya imamın rükûundan sonra rükû yapmak veya imama ortak olmayacak şekilde imamdan önce veya sonra secdeye varmak suretiyle rükû veya secdeyi terk etse, imama uymadığı için bu rekât batıl olur ve imam selâm verdikten sonra bu kişinin o rekâtı kaza etmesi gerekir. Eğer kaza etmezse namazı batıl olur. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “İmam kendisine uyulması için imam yapılmıştır. O tekbir aldığı zaman, siz de tekbir alın. O rükû yapınca, siz de yapın.” [6]

Dört yerde cemaatin imama uyması gerekmez. İmamın bilerek namaza bir secde ilave etmesi, bayram tekbirlerini fazla alması, cenaze namazının tekbirlerini fazla alması, farz namazda, son oturuştan sonra yanılarak fazla bir rekât namaz kılmak üzere üçüncü veya beşinci rekâta kalkması. Eğer imam cemaatin uyarması sonucu geri dönüp oturursa namaz sahih olup, namazın sonunda sehiv secdesi yapmak gerekir. Eğer imam fazla rekâtın secdesini yapmışsa cemaat ona uymayıp, kendi başına selâm verir. Eğer imam son oturuştan önce ayağa kalkarsa ve bu rekâtın secdesini de yaparsa, hem imamın hem de cemaatin namazı batıl olur ve yeniden kılınması gerekir. Çünkü farz olan son oturuşun terk edilmesi kesinleşmiş olur.

İmama uyan kişi aşağıdaki dokuz meselede imama uymayıp bu işleri kendisi yapar:

1) İftitah tekbirinde elleri kaldırmak, 2) Sübhâneke duasını okumak, 3) Rükû tekbirlerini almak, 4) Secde tekbirlerini almak, 5) Rükû ve secdede tesbih dualarını okumak, 6) Rükûdan kalkarken “semi allahü limen hamideh” demek, 7) Tehıyyâtı okumak, 8) Selâm vermek, 9) Kurban bayramı günlerinde teşrîk tekbirlerini getirmek.

İmam terkettiği zaman, ona uyanların da terketmesi gereken beş mesele şunlardır:

a) Bayram tekbirleri, b) Üç veya dört rekâtlı farz namazlarda ilk oturuş, c) Tilâvet secdesi, d) Sehiv secdesi, e) Kunut duası. Ancak kunut duası, rükûu kaçırma tehlikesi olduğu zaman terk edilir.

Cemaat, tehıyyâtı imamdan önce tamamlasa da imamla birlikte selâm vermesi daha faziletlidir. İmama uyan kişi Tehıyyâtı okumayı tamamlamamışsa, tamamlar ve ondan sonra selâm verir. Tehıyyâtı bitirmeden, imamla birlikte selâm vermesi de caizdir. Ancak cemaat salli-bârik duaları için selâmı geciktirmez.

Vitir namazında cemaat, daha kunutu bitirmeden imam rükûa varsa cemaat da varır. Ancak cemaat henüz kunuttan bir şey okumamış olursa, imamla birlikte rükûu kaçırmayacak şekilde bir miktar okur.

İmam kunutu unutup rükûa gittiği takdirde, cemaat ona tabi olmasa, imam da başını kaldırıp kunut duasını okuduktan sonra, yeniden rükûa gitse, cemaat de kendisine uyunca cemaatin namazı fâsit olur.

Cemaatten birinin önde yer olduğu halde saf arkasında tek başına imama uyması mekruhtur.

İmamı rükû halinde bulan kimse, ilk saflara gittiği takdirde rekâtı kaçıracağından korkarsa son safa durarak imama uyar. Rekâtı kaçıracağını anlasa bile, saflardan birine katılmaksızın arkada tek başına bir yerde durup imama uyamaz.

6) Mahremi bile olsa safta kadınlarla aynı hizada namaz kılmak, kadının sağ ve solundan birer kişi ile arkadan bir kişinin namazının batıl olmasına sebep olur.

7) Mezhep ayrılığı imama uymaya engel değildir. Hanefî ve Şâfiîler’e göre, imamın namazının cemaatin mezhebine göre de sahih olması gerekir. Meselâ; Hanefî mezhebine mensup olan bir kimse, burnu kanadıktan sonra yeniden abdest almadığını gördüğü Şâfiî bir imamın arkasında namaz kılsa veya Şâfiî mezhebine mensup bir kimse, bir kadının eline dokunan Hanefî bir imama uysa, namazı batıl olur. Çünkü cemaat, imamın namazının batıl olduğuna inanmaktadır. Ancak kendi mezhebine göre, imamın abdestini bozan bu durumu görmeyen cemaatin namazına zarar gelmez.

Mâlikî ve Hanbelîler’e göre, namazın sıhhati için şart olan konularda sadece imamın bağlı bulunduğu mezhebe itibar edilir. Çünkü imamın namazı sahih olunca cemaatin namazı da sahih olur.[7]

Sonuç olarak her müslümanın kendi mezhebinden olan imama uyması daha faziletlidir. Bu mümkün olmayınca başka mezhepten olup, namazın farzlarını gözeten herhangi bir imama uyulması, tek başına namaz kılmaktan daha faziletlidir.

Dipnotlar:

[1] Buhârî, Salât, 18; Ezân, 51, 74, 82, 128, Taksiru’s-Salât, 17, Sehv, 9; Müslim, Salât, 77, 82, 86, 89; Ebû Dâvud, Salât, 68. [2] A. İbn Hanbel, IV, 215. [3] Ebû Dâvud, Salât, 56; Tehânevî, İ’lâü’s-Sünen, IV, 267, H. No: 1263- 1266, 287, H. No: 1273, [4] İbnü’l-Humâm, age, I, 261-265; Meydânî, age, I, 84; İbn Âbidîn, I, 514, 550-552; Zühaylî, age, II, 221 vd. [5] Kâsânî, age, I, 145 vd; İbn Âbidîn, age, I, 514, 547-549; Zühaylî, age, II. 229. [6] bk. Buhârî, Salât, 18; Ezân, 51, 74, 82, 128, Taksîru’s-Salât, 17, Sehv, 9; Müslim, Salât, 77, 82, 86, 89; Ebû Dâvud, Salât, 68. [7] İbn Âbidîn, age, I, 526; İbn Kudâme,Muğnî, II, 190; Zühaylî, ag.e, II, 180 vd.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

İMAMA UYMANIN GEÇERLİLİK ŞARTLARI NELERDİR?

İmama Uymanın Geçerlilik Şartları Nelerdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.