Allah’ı Unutan İnsan Ne Kaybeder?

Bir kul Allah’ı unutursa ne olur, ne kaybeder? Allah’ı unutmanın anlamı nedir ve bunun sonucunda Allah, kendisini unutanlara nefislerini nasıl unutturur?

Sevginin kanunu üçtür, demişler:

  1. Seven sevdiğinin “Yap!” dediğini mutlaka yapar.
  2. Seven sevdiğinin “Yapma!” dediğini yapmaz.
  3. Seven sevdiğini hiç unutmaz, devamlı zikreder.

Tevhid inancı Allah Teala’yı her şeyden çok sevmeyi, en çok Allah’ı sevmek ise O’nu devamlı anıp hiç unutmamayı gerektirir. Bu sebeple; “Ey iman edenler! Allah’ı çok çok zikredin. Sabah akşam O’nu tesbih edin.”[1] “Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, alçak sesle sabah akşam rabbini zikret, gafillerden olma (zikretmeyi unutma)!”[2] buyurulur.

BİR KUL ALLAH’I UNUTURSA NE OLUR, NE KAYBEDER?

Bu noktada şöyle kritik bir soru akla gelir: “Peki, bir kul Allah’ı unutursa ne olur, ne kaybeder?” Bu sorunun dikkat çekici cevaplarından birini şu âyet-i kerimede buluruz:

“Allah’ı unutup da bu yüzden Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu (dolayısıyla fayda ve zararını bilmeyen) kimseler gibi olmayın. Onlar, büsbütün yoldan çıkmışların tâ kendileridir.”[3]

İkinci soru şu: “Allah’ı unutmak nasıl olur? Bunun neticesi olarak Allah’ın, kendisini unutanlara bizzat kendi nefislerini unutturması nasıl olur?”

 Cevâben şunları söyleyebiliriz:

- Allah’ı unutmak, O’nun emirlerini terk etmektir. Allah’ın unutturması ise böyle kimselere, kendileri için sâlih ameller işlemelerini ve nefislerini tezkiye edip temiz hale getirmelerini unutturmasıdır.

- Allah’ı unutmak, Allah’ın haklarını unutmaktır. Allah’ın unutturması ise böyle kimselere, kendi dünyevi ve uhrevî haklarını, faydalarını unutturmasıdır.

- Allah’ı unutmak, O’na şükür ve tazimi unutmaktır. Allah’ın unutturması ise böyle kimselere, başlarına indireceği azap sebebiyle birbirlerini hatırlamalarını unutturmasıdır.

- Allah’ı unutmak, günah işlerken O’nu unutmak, akla getirmemektir. Allah’ın unutturması ise böyle kimselere tevbe etmeyi unutturmasıdır.

- Allah’ı unutmak, O’nu rahatlık zamanlarında zikretmeyi unutmaktır. Allah’ın unutturması ise böyle kimseleri, onların zor ve sıkıntılı zamanlarında dikkate almaması, dualarına icabet etmemesidir.[4]

Allah’ı unutmak, O’nun kullar üzerindeki ulûhiyet ve rububiyet haklarını unutmaktır. Allah’ın unutturması ise böyle kimselere, kıyamet günü kendilerini unutacakları, ne yapacaklarını şaşıracakları korkunç olaylar gösterecek olmasıdır:[5] “(Dünyada mazlumlara kan kusturan o zalimler) başları yukarıya kalkık, bakışları bir noktaya sabitlenmiş, zihinleri bomboş kalmış olarak toplanma yerine koşarlar.”[6] “Onu (kıyâmeti) göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirdiği çocuğu unutacak, her gebe kadın karnındaki çocuğu düşürecektir. Ve insanları sarhoş olmadıkları halde sarhoş gibi göreceksin; çünkü Allah’ın azabı (kıyametin dehşeti) çok çetindir!”[7]

- Allah’ı unutmak, O’nun zikrinden, O’nun kitabından ve peygamberinden yüz çevirmektir. Allah’ın unutturması ise böyle kimselere dünya hayatında sıkıntılarla dolu dar bir geçim vermesi, ahirette ise onları gözleri kör olarak haşretmesidir: “Kim de benim kitabıma sırt döner ve beni anmaktan uzak durursa, şüphesiz dünyada onun için sıkıntılı, dar bir geçim vardır; kıyâmet günü de onu kör olarak diriltip huzurumuza getireceğiz. O: “Rabbim! Beni niçin kör olarak dirilttin? Oysa ben dünyada gözleri gören biriydim” diye itiraz edecek. Allah şöyle buyuracak: “Evet, böyle! Âyetlerimiz sana geldiğinde sen onları nasıl unutup bir kenara attıysan, bugün de sen işte öylece unutulur, bir kenara atılırsın!” İşte biz kendilerine verilen her türlü kabiliyeti ve ömürlerini isrâf edip haddi aşan ve Rabbinin âyetlerine inanmayanları böyle cezalandırırız. Âhiret azabı, elbette daha şiddetli ve çok daha devamlıdır.”[8]

Allah’ı unutmak, Allah’ın ayetlerini yalanlamak ve Allah ile buluşacağımız kıyamet gününü unutmaktır. Allah’ın unutturması ise böyle kimseleri kıyamet günü unutulmuş muamelesi yapması ve onların hiçbir mazaretini kabul etmemesidir: “O kâfirler ki, dünya hayatı onları aldattı da dinlerini bir eğlence ve oyun edindiler. Onlar, bu günlerine ulaşacaklarını unuttukları ve âyetlerimizi bile bile inkâr ettikleri gibi biz de bugün onları unuturuz.”[9] “Kendilerine şöyle denildi: “Siz bu günle yüzyüze geleceğinizi nasıl unuttunuzsa bugün de biz sizi unutuyoruz. Meskeniniz ateştir, size yardım edecek kimseler de yoktur.”[10]

Hâsılı, Allah Teâlâ’yı uyanık bir kalple zikretmek, kişiye dünya ve âhiretin mâhiyetini anlamayı, dünyaya niçin gönderildiğini, kendisine bu kısa ömrün ve bunca nimetlerin niçin verildiğini ve sorumluluğunun ne olduğunu hatırlatır. Ona derin ve etkili bir kulluk şuuru aşılar. Buna mukâbil Allah Teâlâ’yı unutmak ise, insanı ulvî âlemlerden kopararak bütün himmetiyle dünyaya sarılmasına sebep olur. Dünya muhabbeti onu, hayırlı işlerden uzaklaştırarak günahların çukuruna yuvarlar. Öyle ki büsbütün yoldan çıkar. Gaflet ile dünya peşinden koşmak, âhiret için hiçbir hazırlık yapmamak, nefsi ibâdet ve takvâ ile temizlemeye çalışmamak, üstelik günahların pençesinde kıvranmak insanın kendi canını unutması anlamına gelir. Böylece Allah’ı unutana, Allah da kendi öz canını, yani dünya ve âhirette asıl menfaatine olan şeyleri yapmasını unutturmuş olur. Zira insanın gerçek mânada kendi canını düşünmesi, onu temizlemeyi, terbiye ve tezkiye etmeyi gerektirir. Canı yani nefsi temizlemek de Allah’ı zikretmekle olur. Allah’ın zikri olmadan nefsin tezkiyesi mümkün değildir. O halde Allah’ı unutan, kendi canını da unutmuş ve ihmal etmiş olur. Canı ihmal etmenin sonucu da onu âhiret azabına mahkûm etmektir. Şüphesiz kulluk vazifelerini ihmal edip canlarını ateşe atanlarla, onu kurtarıp cennet bahçelerine ulaştıranlar bir olmaz. Gerçek kurtuluş ve başarıya erenler, şüphesiz ki Allah’ı unutmayan, zikrullâh ikliminde bir hayat yaşayan, Allah’ı itaat ve ibâdetle zikrederek nefislerini temizleyen cennetliklerdir: “Her nefis ölümü tadacaktır. Yaptıklarınızın karşılığı ancak kıyamet günü tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konulursa, gerçekten o kurtuluşa ermiştir. İyi bilin ki, bu dünya hayatı, aldatıcı bir faydadan başka bir şey değildir.”[11]

Allah Teala’yı şuurlu bir şekilde zikretmek diğer ibadetlerin de özü ve iliğidir. Namaz, oruç, hac, zekat, kurban gibi ibadetler de ancak gerçek anlamda Allah Teala’yı zikirle, O’nu kalpte hatırlamakla keyfiyetli bir şekilde gerçekleşir. Allah Teala’yı unutmak ise en büyük gaflet, en büyük günahtır. Çünkü insan ancak Allah’ı unuttuğu zaman günah işler. Hiçbir mümin Bismillâh diyerek günah işleyemez, kelime-i tevhid getirerek yalan söyleyemez. Hiçbir aklı başında Müslüman Allah diyerek, Bismillah diyerek hâşâ arsızlık, hırsızlık ve edepsizlik yapamaz. Bütün bunlar az ya da çok, küçük ya da büyük ancak Allah unutulduğu zaman işlenir, zuhura gelmeye başlar.

Yüce Rabbimiz bizi her an kendisini zikretmeye muvaffak eylesin. Zikrin bütün güzelliklerinden istifade etmeyi müyesser eylesin. Zikriyle kalplerimizi itminana erdirsin. Zikrede zikrede bir hayat sürüp yine zikrede zikrede kendisine vasıl olmayı bizlere lutf u keremiyle ihsan eylesin!

Dipnotlar:

[1] Ahzâb 33/42.

[2] A'râf 7/205.

[3] Haşr 59/19.

[4] Kurtubî, el-Câmi’, XX, 387.

[5] Fahreddin Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XXIX, 292.

[6] İbrâhîm 14/43.

[7] Hac 22/2.

[8] Tâhâ 20/124-127.

[9] A’râf 7/51.

[10] Câsiye 45/34.

[11] Âl-i İmran 3/185.

Kaynak: Ömer Çelik, Altınoluk Dergisi, Sayı: 473

İslam ve İhsan

HAKİKİ SEVGİ ÜÇ ŞEYLE BELLİ OLUR

Hakiki Sevgi Üç Şeyle Belli Olur

GERÇEK SEVGİYE NASIL ULAŞILIR?

Gerçek Sevgiye Nasıl Ulaşılır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.