Her Varlık Allah’ı Nasıl Tesbih Eder?

Her varlık, hatta gölgeler bile Allah’a secde edip O’nu tesbih ederken; insan, bu ilâhî düzene nasıl katılmalı, tesbih, hamd ve secdeyi hangi bilinçle yerine getirmelidir?

Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur:

“Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar O’nu tesbih ederler. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat siz onların tesbihini anlayamazsınız.” (İsra, 44)

Hamd taşıdığı üstün meziyetlerden, lütuf ve ikram sahibi olmasından dolayı Allah'ı övmek, samimi olarak O'nu methetmek demektir. Tesbih ise Allah Teâlâ’yı gerek inanç, gerekse de söz ve kalp ile yüce Zâtını lâyık olmayan kusurlardan tenzih etmek, uzak tutmaktır. Yani O’nun noksan sıfatlardan uzak, kemal sıfatlarıyla muttasıf olduğunu inanç, söz ve davranışlarla ifade etmektir.

HER VARLIK ALLAH'I NASIL TESBİH EDER?

Göklerde ve yerde bulunan her şey ifadesi görülen ve görülmeyen bütün varlıkları içine almaktadır: Melekler insanlar, diğer canlı ve cansız varlıklar bu tesbihe dâhildir. Cenab-ı Hakk'ı tesbih iki çeşittir.

Birincisi dil ile tesbihtir. Her şey kendi dili ile tesbih eder. Fakat insanlar bunu anlayamazlar.

İkincisi hal ile tespihtir. Evrendeki varlık ve olayların varoluş ve işleyişini gerçekleştiren ilahi yasalara bütün kâinat mutlak bir zorunlulukla boyun eğmekte, bu suretle yaratanı tesbih etmektedir. Harika bir düzen ve ahenk içinde hareket eden her şey kudret, ilim ve hikmet sahibi yüce yaratıcının varlığını ve birliğini haykırmaktadır.

Galaksilerden hidrojen çekirdeğinin etrafında saniyede 2000 kez hızla dönen elektrona kadar her şey, Allah’ın mutlak düzeni içinde işlemekte, O’nu tesbih ve tahmid etmektedir. Meseleye Kur'an-ı Kerim perspektifinden baktığımızda, Kâinat’ta her şey irâdî ve gayri iradî olarak Allah'a teslim olmuş vaziyettedir. Hassas bir saat düzeni içinde hareket eden her şey, bu teslimiyeti ifade etmektedir. Bu gerçeği ifade eden pek çok ayeti kerime vardır.

“Onlar Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde olanların hepsi ister istemez ona teslim olmuştur ve sonunda hepsi O’na döndürülecektir.” (Âl-i İmran, 83)

Bu itaat ve teslimiyet tam anlamıyla tesbihi, tahmidi ve ibadeti ifade etmektedir. Suyun akışı, rüzgârın esişi, kuşların ötüşü, hal ve kal diliyle tam bir zikirdir. Yunusumuz bunu ne güzel dillendirmiştir:

 Şol cennetin ırmakları Akar Allah deyu deyu,

Çıkmış İslâm bülbülleri öter Allah deyu deyu.

“Göklerin, yerdekilerin ve sıralar halinde uçan kuşların Allah'ı tesbih ettiklerini görmüyor musun? Onların her biri kendi duası ve tesbihini bilir. Allah da onların yaptıklarını hakkıyla bilir.” (Nur 41)

“Biz dağları ve kuşları Davud ile birlikte tesbih etmeye boyun eğdirdik.” (Enbiya, 81)

“Gök gürültüsü Allah'ı överek tesbih eder. O’nun korkusundan dolayı melekler de buna katılır.” (Ra’d 13)

Gök gürlemesinin Allah'ı tesbih etmesi çeşitli şekillerde yorumlansa da bu gürlemenin mahiyeti bellidir. Bu tesbihi bütün yaratılmışların tesbihi çerçevesinde anlamak gerekir.

“Göklerde ve yerde bulunan her şey ve bunların gölgeleri sabah akşam ister istemez Allah'a secde ederler.” (Ra’d, 15)

Allah'a boyun eğmek anlamına gelen secde iradî (isteyerek) ve gayri iradi (zorunlu olmak) üzere ikiye ayrılır. Birincisi insanlara mahsus olup insanlar serbest iradesiyle Allah'a secde yani itaat ederek bununla sevap kazanırlar. Zorunlu secde ise bu anlamda insan, hayvan, bitki ve cansız varlıkların tamamı Allah'a secde yani itaat etmektedirler. Ayetteki “ister istemez” ifadesi Allah'ın hâkimiyetinin her şey için geçerli olduğunu hiçbir şeyin O’nun iradesi, buyruğu ve kanunları dışına çıkmayacağını belirtir. Kâfirler isteğe bağlı davranışlarında O’na ibadet etmeye istekli olmasalar da evrende bütün düzen, kural ve kanunlara boyun eğmek zorundadırlar.

Allah imtihan için insanı inanma veya inanmama hususunda serbest bırakmıştır. “Şüphesiz biz ona doğru yolu gösterdik. Artık o ister şükreden bir mü’min, ister nankörlük eden bir kafir olsun.” (İnsan, 3)

 Aslında kâfirin vücut organları da Allah'ın koyduğu kanunlar dairesinde çalışır. Görme, işitme gibi haller herkes için aynı kanunlara tabidir. Kâfir olan kafirin vücudu değil aklıdır. Allah dileseydi herkes mecburen iman ederdi. Fakat o zaman imtihanın anlamı kalmazdı.

“Eğer Rabbin dileseydi yeryüzündekilerin hepsi de mutlaka iman ederdi. Öyleyse iman etsinler diye insanları sen mi zorlayacaksın?” (Yunus, 99)

Ra’d 13. ayette belirtilen gölgelerin sabah akşam Allah'a secde etmesi de güneşin hareketlerine bağlı olarak sabahları batıya doğru uzanması, öğle vaktinde sıfırlanması veya en kısa hale gelmesi, öğle ve akşam arasında doğuya doğru uzanmasıdır. Ayet-i kerimede gölgenin durumu secdeye kapanan insanın durumuna benzetilmiştir. İşte yeryüzünde gölgelerin bu şekilde uzayıp kısalması, eşyanın Allah’ın koyduğu nizama ve tabiat kanunlarına boyun eğmesini istemesidir. Sünnetullah’a (tabiat kanunlarına) boyun eğmek, kanunların sahibine boyun eğmek demektir. Şu hâlde tabiatta gölgesi bulunan her şeyin hem kendisi hem de gölgesi Allah’a boyun eğmekte ve secde etmektedir.

Görüldüğü gibi her şey ister istemez Allah’a ve onun kanunlarına boyun eğmektedir. Suyun yüz derecede kaynaması, sıfır derecede donması, çekim kanunu, suyun ve havanın kaldırma gücü ve her şey harika bir düzeni ve bu harika düzenin ilim, hikmet ve kudret sahibi bir yaratıcının varlığını ve birliğini haykırmaktadır. Her şey itaat ve teslimiyet içindeyken, kâfirin bu külli nizamın dışına çıkıp isyan etmesi, bu nizamın sahibini tanımaması en büyük suç ve cinayettir. Allah’a isyan eden, O’nun kanunlarına isyan etmiş olacağından suçu kat be kat artmaktadır. Kâfiri ebedi cehennemlik yapan da bu katmerli suçtur. İnkâr, zerreden küreye her şeyi anlamsızlaştırmak olduğundan her şeye karşı işlenmiş en büyük suçtur. Her şeyi manen ve ahlaken öldürmektir.

Kâinattaki ahenk ve bütünlük, mutlak itaatin ve teslimiyetin göstergesidir. Bu teslimiyet nihai anlamda Allah'adır.

“Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, ‘İsteyerek veya istemeyerek gelin.’ dedi. İkisi de, ‘İsteyerek geldik’ dediler.” (Fussilet, 11)

İnkâr bu külli düzen ve hiyerarşiye karşı bir nevi başkaldırmaktır. Bundan dolayı en büyük terör ve isyan hareketidir. Bütün isyanların kaynağıdır. İman ise Allah'la ve O'nun kurduğu düzenle barışık olma halidir. İnsana yakışan böyle bir hayat yaşamaktır. Varlık ve olayların arka planını düşünmeyen, görmeden bakan, dolayısıyla da hiçbir şeyi gerçekliğiyle göremeyen insanlar gerçek körlerdir. Asır körlük budur.

“Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki, orada olanları akledecek kalbleri, işitecek kulakları olsun. Ama yalnız gözler kör olmaz, fakat göğüslerde olan kalbler de körleşir.” (Hac, 46)

“Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki onlar bu delillerden yüz çevirip geçer giderler.” (Yusuf, 105)

Bir sanat galerisi halindeki bu alemde teşhir edilen her şey görülsün, incelikler, güzellikler fark edilsin, sanatkârı takdir edilsin, teşekkür edilsin diye yaratılmıştır. Görülüp takdir edilmeyen sanatın insanlara bir faydası olmaz. Hamd ve tesbih, Yaratıcı’nın azametini ve kusursuzluğunu görüp bunu dil ve hal ile ifade etmektir. Subhanallah, Elhamdülillah, derken ilahî sanatın inceliklerini ve eşsiz sanatkârın mükemmelliğini hissederek daima ve hayranlık duyarak söylemek gerekir. Bu bir bakıma kâinatın ortak zikir ve tesbihine katılmak demektir.

Kaynak: Ali Rıza Temel, Altınoluk Dergisi, Sayı: 471

İslam ve İhsan

KAİNATTA HER ŞEY ALLAH’I TESBİH EDER

Kainatta Her Şey Allah’ı Tesbih Eder

ALLAH’I ZİKRETMEK İLE İLGİLİ HADİSLER

Allah’ı Zikretmek ile İlgili Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.