Hak Yolunda Canla, Malla ve Gönülle Cihât

Allah yolunda sadece kılıçla mı cihât edilir, yoksa mal, can ve gönülle verilen mücadele de birer cihât mıdır?

Bizler için birer imtihan sebebi kılınan can ve mal nîmetlerini doğru kullanabilmeye dâir pek çok îkâz-ı ilâhî bulunmaktadır.

HAK YOLUNDA CANLA, MALLA VE GÖNÜLLE CİHÂT

Nitekim bu husustaki birkaç âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Peygamber ve O’nunla beraber inananlar, mallarıyla ve canlarıyla cihâd ettiler. İşte bütün hayırlar onlarındır ve onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (et-Tevbe, 88)

“Ey îmân edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi? Allâh’a ve Rasûl’üne inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihâd edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.” (es-Saff, 10-11)

Bir gün bir sahâbî Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e:

“–Yâ Rasûlâllah! Hayırlı insan kimdir?” diye sorar.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de:

“–Canı ve malı ile Allah yolunda cihâd eden mü’mindir.” buyurur. (Buhârî, Cihâd, 2; Müslim, İmâret, 122)

Allah’ın Sevdiği Kulların Özellikleri

Cenâb-ı Hak, kendi yolunda canı ve malıyla cihâd eden kullarını sevdiğini bildirmekte ve o kullarının da Rab’lerine muhabbet beslediklerine şâhitlik etmektedir. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“…Allah onları sever, onlar da Allâh’ı severler; mü’minlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı da onurlu ve şiddetlidirler; Allah yolunda cihâd ederler (gayret gösterirler), hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. Bu, Allâh’ın bir lûtfudur, onu dilediğine verir. Allah, geniş ihsan sahibidir, her şeyi çok iyi bilendir.” (el-Mâide, 54)

İslâmî gayretlerin tükendiği ve toplumların nefsâniyete râm olduğu bir zamanda Allah Teâlâ’nın onları helâk ederek yerlerine getireceği toplum öyle insanlardan müteşekkildir ki:

-Allah onları sever, dünya ve âhiret hayırlarını murâd eder, onlar da Allâh’ı severler, itaatine koşarlar, emirlerine isyandan kaçarlar.

-Mü’minlere karşı alçak gönüllü, samimî, nâzik, muhabbetli ve merhametli; kâfirlere karşı izzetli, kuvvetli, tâvizsiz ve mukâvimdirler.

-Allah yolunda cihâd ederler, canlarıyla ve mallarıyla çalışır, gayret içinde olurlar. Bu yolda kınayanın kınamasından korkmazlar. Yani hem cihâd ederler, hem de dinlerinde pek sâdıktırlar. Kulların rızâsına değil, Hakk’ın rızâsına tâliptirler.

Fütûhâtın Sırrı: Gönül Erenleri ve İslâm Ahlâkı

Nitekim Sultan 2. Bayezid Han, Allâh’ın rızâsını ve muhabbetini kazanabilmek için canı ve malıyla cihâd etmiş, hattâ îlâ-yı kelimetullâh için çıktığı seferlerde üstüne bulaşan tozları silkeleyip biriktirerek bu tozlardan teberrüken bir tuğla döktürmüştür.

Lâkin âyet-i kerîmelerde ve hadîs-i şerîflerde ifâde buyrulan mal ve can ile cihaddan maksat, sadece kılıç harbi değildir. Kılıç, zulmü kaldırmak, hakkı tevzî etmek gibi zarûret hâllerinde kullanılan bir demir parçasıdır. Esas fetih, gönüllerin fethidir.

Nitekim cihad âyetlerinin çokça indiği Mekke döneminde mü’minlerin henüz ciddî bir harp gücü yoktu. Câhiliye insanlarının terörüne karşı İslâm’ı, yani insanlığı, hakkı, adâleti tevzî ve tebliğ adına yalnız bir mü’min yüreği sergileyebiliyorlardı. Allah Teâlâ onlara Kur’ân-ı Kerîm ile büyük bir cihâd yapmalarını emrederek şöyle buyuruyordu:

“Kâfirlere aslâ boyun eğme! Ve bu (Kur’ân) ile onlara karşı büyük bir cihad gerçekleştir!” (el-Furkân, 52)

Tarihte hidâyet fütûhâtını seyrettiğimiz zaman, bunu daha bâriz bir şekilde görmekteyiz. 1. Murad Hân’ın Kosova’yı, Fâtih Sultan Mehmed Hân’ın da Bosna’yı fethinden sonra bu mıntıkalara gönül ehli, temiz Anadolu halkı yerleştirilmiş, Arnavutlar ve Boşnaklar, onların gönül güzelliklerine meftûn olarak hidâyetle şereflenmişlerdir.

Çanakkale Harbi esnâsında Müslüman Türk askerlerine esir düşerek gördüğü şefkat, merhamet, fazîlet ve îman nezâketi karşısında öldürmeye geldiği mü’min askerlerin gönül iklîminde rûhu dirilerek hidâyetle şereflenen Josef Miller (Anzaklı Ömer) ve daha niceleri, gönül fütûhâtının târihî misâllerinden sadece birer örnektir. Fethettikleri beldelerin halkını selâmete garkederek muzdarip ruhlara hayat veren ecdâdımız, kan dökücü olarak değil, kalp kurtarıcı olarak savaşmışlardır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, 12 Saadet Damlaları, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

CİHAT NEDİR, NASIL YAPILIR?

Cihat Nedir, Nasıl Yapılır?

GÜNÜMÜZDE CİHAT NASIL YAPILMALIDIR?

Günümüzde Cihat Nasıl Yapılmalıdır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.