Aile İçi Hak ve Adaletin Önemi

Evlilik ve aile hayatı karşılıklı haklar ve sorumluluklar doğurur. Hayatın her anında ve durumunda yüklenilecek sorumluluklara “evet” der taraflar. Ancak çoğu zaman yüklenilen bu sorumluluklara değil haklara odaklanır eşler. “Ben görevimi yerine getirdim mi?”, “Bana düşen burada nedir?” demek yerine karşısındakinin görevlerini ve sorumluluklarını yerine getirip getirmediğine  odaklanır.

Kendinize soruyor musunuz?

● Eşinizin anne-babası ziyaretinize geldiğinde kendi anne-babanıza gösterdiğiniz güler yüz ve ilgiyi gösteriyor musunuz?

● Eşiniz işten yorgun döndüğünde ona yardımcı olmaya çalışıyor, iş bölümü yapıyor musunuz?

● Maddi konularda eşinizin ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarınız kadar önemsiyor musunuz?

● Ailenizin gelir düzeyini dikkate almaksızın harcamada bulunuyor, eşinize bu hususta baskı yapıyor musunuz?

● Çocuk sahibi olmak, çocuğa hangi ismin verileceği, evin yeri vb. konularda yalnızca kendi dediğinizin olmasını mı istiyorsunuz?

● Çocuklarınızın terbiyesinde eşinizle dengeli bir şekilde sorumluluk paylaşımı yapabiliyor musunuz?

Bayram tatili yaklaştıkça evdeki gerginlik artıyordu. Çocuklar neredeyse bayram gelmesin, tatil omasın istiyorlardı artık. Nereye gidecekleri konusunda anne-babaları yine tartışacak, en sonunda hepsinin morali bozulacak, istemeye istemeye üstelik küs hâlde bir bayrama daha girilecekti. Karşılıklı anlayış, fikir birliği ve istekleri dikkate almak bu kadar zor muydu?

BİRLİKTE BİR ÖMÜR NASIL GEÇER?

Birlikte bir ömür sürmek, beraberce huzur ve mutluluk bulmak üzere Yüce Yaradan’ın varlığının delili bir sevgi ile evlenir çiftler. Göz aydınlığı, dünya süsü çocukları olsun isterler. Amaç; bir imtihan yeri olan bu zorlu dünya hayatında omuz omuza mücadele verebilmek, mutlulukları artırıp hüzünleri beraberce karşılamaktır. Ancak bazen umulan olmaz. Eş olmanın, aile olmanın gereği ihmal edilir, daha büyük yalnızlıklara hapsolur insan. Aynı evin içinde yan yana ama çok uzak, sevgi ile değil nefret ile öfke ile karşılaşan gözler; “Ben de kaybedeyim yeter ki o kazanmasın, madem ben mutsuzum o da mutsuz olsun.” diyen kadınlar ve erkekler… Bir aileyi böylesine çıkmaza sürükleyen, hakkaniyetin yokluğudur. Kadın ve erkeği Allah’ın varlığının delili olan sevgiden, şeytanı cennetten kovduran, nefrete sürükleyen de karşılıklı anlayışı, empati ve sevgiyi yok eden de bu hakkaniyetsiz tutumlar ve adaletsizliktir.

HAK VE SORUMLULUK DENGESİNDE ADALET

Evlilik ve aile hayatı karşılıklı haklar ve sorumluluklar doğurur. Hayatın her anında ve durumunda yüklenilecek sorumluluklara “evet” der taraflar. Ancak çoğu zaman yüklenilen bu sorumluluklara değil haklara odaklanır eşler. “Ben görevimi yerine getirdim mi?”, “Bana düşen burada nedir?” demek yerine karşısındakinin görevlerini ve sorumluluklarını yerine getirip getirmediğine  odaklanır. Oysa hakta ve sorumlulukta tam bir dengedir sağlanması gereken. Farklı ailelerde büyüyen, fıtri açıdan birbirine benzemeyen kadın ve erkeğin günlük yaşam içinde görev paylaşımından çocukların terbiyesine, yatırım yapmaktan ebeveynlerle ilişkilere kadar farklı pek çok meselede tam bir uyum gösterebilmeleri elbette kolay değildir. Bu uyum, ancak ortak ilkelerle ve hakkaniyet dengesi ile sağlanabilecektir. Adalet de en temel anlamıyla bu dengenin korunmasıdır.

Hakkaniyetteki denge bozukluğu yani adaletsizlik, aileyi sarsacak ve hatta ailenin devamını imkânsız hâle getirecektir. Kendisi hasta olduğunda ilgi ve ihtimam beklerken eşi hasta olduğunda ilgisiz ve umarsız davranmak; ev işlerinde, çocukların terbiyesinde yeterince sorumluluk yüklenmemek; harcamalarda sadece kendisini dikkate almak ve bencilce hareket etmek; kendi ebeveyni söz konusu olduğunda gösterdiği dikkati eşinin ebeveyni için göstermemek ailede huzuru bozan adaletsiz tutumlardan birkaçıdır. Adaletsizliğin sebebi bazen sağlıklı olmayan kadın-erkek anlayışları ve ne acıdır ki bazen yanlış dinî bilgiler dahi olabilmektedir. Oysa sadece sözleri ile değil, sözlerine ilaveten çok güçlü bir biçimde davranışları ile Nebi karşımızdadır. Her hak sahibine hakkının verilmesini söylerken (Buhârî, Savm, 51.) ailesini ihmal etmeyen, onlara zaman ayıran (Dârimî, Nikâh, 3.), evdeki sorumlulukları bölüşen (Buhârî, Ezân, 44.), yeri geldiğinde terliklerini tamir eden, elbisesini yamayıp (Buhârî, el-Edebü’l-müfred, 190.) koyununu sağan bir eştir o. (Buhârî, el-Edebü’l-müfred, 190.)

Kadının kocası üzerindeki hakkının ne olduğunu soran kişiye ise “Kendi yediğinden yedirip, giydiğinden giydirmendir, onu kötülememen, yalnız bırakmaman ve ona vurmamandır.” (Ebû Dâvûd, Nikâh, 40-41) diyerek hakkaniyetin ölçüsüne işaret eder.

Güçlülüğün haklılık olarak algılandığı ve herkesin güç peşinde koştuğu bir dönemde hakkaniyetle muamelenin önemine işaret eder Nebi. Kadının maddi ya da fiziki güçsüzlüğünden yararlanmak değil adaletle davranmak, emanet bilinci ile hareket etmektir asıl güç. Günümüzde de gücü haklılığın garantörü görenler bulunmaktadır. Kısmen kadın-erkek anlayışlarımız değişse de maddi ve fiziki gücünden hareketle evliliğinde, ailesinde adaletsizliğe düşenler görülebilmektedir. Oysa sanılanın aksine adaletsizlik, kişinin var olan gücünü de yok eder. Öyle ki Kur’an-ı Kerim’de adalet sıfatından yoksun olan kişi; dilsiz, aciz ve hiçbir işe yaramayan bir köleye benzetilmektedir. (Bkz. Nahl 16/76.) Çünkü adaletsizlik; kin, nefret ve düşmanlığa sebep olmaktadır. Zorla dilediğini yaptıran, istediğini hakkaniyetle ve istişare ile değil baskı ile gerçekleştirenler; muhatapları nezdinde kendilerine duyulan sevgiyi, saygıyı kaybedeceklerini de unutmamalıdırlar. İşte tam da bu sebeple ailede adalet ve hakkaniyet ihmal edilmeye başlandığında temelleri sarsılmaktadır yuvaların. Zira en ufak gibi görülen meselelerde dahi adaletsizlik fikri vicdanları yaralamakta, evlilik birliğine duyulan inancı zedelemektedir.

KAYIP ADALETİ MAHKEMEDE ARAMAK

Evlilik birliğinin korunması amacıyla getirilmiş bu hükümler; Aile Hukuku'nun sosyal niteliğinin bir gereği olarak Anayasa'nın 41. maddesinde yer alan, devletin aileyi koruma yükümlülüğü gereğince öngörülmüştür. Medeni Kanun'un 195. maddesinin birinci fıkrasına göre, “Evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi veya evlilik birliğine ilişkin önemli bir konuda uyuşmazlığa düşülmesi hâlinde; eşler hâkimin müdahalesini isteyebilirler.” Ancak evlilik birliğinin iç ilişkilerine hâkimi/mahkemeyi bulaştırma istisnai bir durumdur. Evlilik birliğinin korunması amacıyla hâkimin müdahalesi için uyuşmazlığın eşlere ve çocuklara ilişkin önemli bir konuda olması gerekir.

Eşlere ilişkin önemli bir konuda uyuşmazlık varsa evlilik birliğinin korunması amacıyla hâkimin müdahalesi istenebilir. Hâkimin müdahalesinin istenebileceği önemli konulara aşağıdaki örnekleri verebiliriz: Ortak konutun seçimi, katkı payının belirlenmesi, meslek ya da iş seçimi, çocuğun adının konulması ve okuyacağı okulun seçilmesi vb.

AİLEDE ADALET EĞİTİMİ NASIL OLMALI?

Çocuk yetiştirirken de ailede adaletin varlığı ve tesisi önemlidir. Hem hakkaniyetin varlığının getireceği huzur hem de sonraki yaşamlarında adaletin vicdanlarına yerleşmesi için… Anne-babasının gözüyle dünyayı gören çocuk; hakkaniyet duygusunu, vicdanına onların örnekliğinde yerleştirebilecektir. Allah Resûlü’nün, çocukları arasında adaletsiz bir tutum gösteren Nu’mân b. Beşir’e yönelttiği: “İyilik yapmaları konusunda çocuklarının sana eşit davranmalarını istemez misin?” sorusu bugün çocuklarımıza veremediğimiz adalet duygusunun yarın en çok bizi etkileyeceğini de ortaya koymaktadır.

Çocukları arasında sevgi göstermede, bağışta bulunmada, geleceğe ilişkin imkânlar sağlamada adaletsizlik yapmamak; aile hayatında eşine hakkaniyetle davranmak; kendi için istemeyeceğini onun için de istememek çocuklara adaleti öğretmenin en temel yoludur. Sadece dilde, sözde, söylemde bir adalet çağrısı hiçbir değer eğitiminde olmadığı gibi burada da mümkün değildir. Ebeveyninin adaleti titizlikle gözettiğine; kendilerinin, akrabalarının ve sevdiklerinin aleyhine dahi olsa hakkaniyetten ayrılmadığına şahit olan çocuklar ancak adaleti içselleştirebileceklerdir. Ve ancak hakkaniyet duygusu ve adaletin vicdanlarda esas olduğu ailelerde Allah’ın varlığının delili sevgi, meveddet ve huzur hâkim olacaktır.

Nu’mân b. Beşîr’in annesi Bint Revâha; eşinden, çocuğu için bir miktar mal ister. Annesinin ısrarı ile babası oğluna bağışta bulunmayı ve Nebi’yi bu bağışa şahit tutmayı kabul eder. Henüz bir çocuk olan Nu’mân’ın elinden tutarak Efendimize gider ve durumu şöyle arz eder: “Yâ Resûlallah; bu çocuğun annesi Bint Revâha, ona yaptığım bağışa şahit olmanı istiyor.” Hz. Peygamber “Başka çocuğun var mı?” diye sorduğunda “Evet, var.” cevabını alınca: “Peki, hepsine aynı miktarda mal verdin mi?” der. Baba, “Hayır, ey Allah’ın Resûlü!” diye cevaplar. Resûlullah bunun üzerine, “O zaman beni şahit tutma. Çünkü ben adaletsizliğe şahit olamam!” (Müslim, Hibe, 14.) buyurur. Ayrıca, “İyilik yapmaları konusunda çocuklarının sana eşit davranmalarını istemez misin?” diye ekler. Nu’mân’ın babası, “Elbette isterim Yâ Resûlallah!” diye cevap verir. Bunun üzerine Allah Resûlü: “O hâlde bu yaptığın olmaz! (Müslim, Hibe, 17.) Çocuklarınız arasında eşitliği gözetin. (Müslim, Hibe, 18.) Onların sana iyi davranmaları nasıl senin onlar üzerindeki hakkın ise, aralarında adaletli davranman da onların senin üzerindeki haklarıdır.” buyurur.

MECLİS ARAŞTIRMA KOMİSYONU RAPORU’NDAN AİLE İÇİ ARAŞTIRMA

Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar ile boşanma olaylarının araştırılması ve aile kurumunun güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 2016 yılında Meclis Araştırma Komisyonu oluşturuldu. Komisyon aynı yıl mayıs ayı içerisinde nihai raporlarını yayınladı.

Raporda yaşam tarzı, gelir ve eğitim düzeyi ne olursa olsun aile bireyleri arasında haklar-sorumluluklar dengesini kurabilen ailenin sağlıklı aile olduğu vurgusu yapılarak “Haklar bana, görevler sana.” anlayışının cari olduğu bir ortamda, hangi yaşam tarzına sahip olursa olsun sağlıklı bir aileden söz edilemeyeceğinin altı çizildi.

Araştırmada detaylı bir şekilde incelenen konulardan biri aile içi ilişkilerdir. Bu kapsamda aile üyelerinin bir araya geldikleri durumlar, evde iş bölümü, aile içinde yaşanan sorunlar gibi konulara yer verilmiştir. Raporda ayrıca çocuk, yaşlı ve engelli bakımında ailedeki görev dağılımının nasıl yapıldığı, aile içi karar vermede bireylerin etkisi ve akrabalık, komşuluk ilişkileri üzerinde de durulmuş ve bu konularda aile içi adaletin tesis edilmesi durumunda aile kurumunun sağlıklı temeller üzerinde yürüyeceği belirtilmiştir.

Rapor aile bütünlüğünü etkileyen unsurlar ve çözüm önerilerini de içermektedir. Aile içi adalet ve hakkaniyet vurgusu yapılan çözüm önerilerinden bir tanesi de:

“Özellikle kadın, çocuk, engelli ve yaşlıların hak ihlallerine uğramaması, ailede adalet ve hakkaniyet duygularının gelişimiyle mümkün olacaktır. Aile bireyleri arasında kadını, kız çocuğunu, engelli ve yaşlı bireyi dışlayan ve ayrıma tabi tutan yanlış değer yargıları ve davranış kalıplarının değişmesine yönelik adımlar atılması zorunludur. Bu konuda, hem kadınlara hem de erkeklere yönelik bilgilendirme çalışmaları yapılmalıdır.” şeklindedir.

Kaynak: Yazan  Dr. Fatma Bayraktar KARAHAN / Diyanet İşleri Uzmanı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.