Zulüm Üzerine İnşa Edilmiş Bir Devlet

"Uluslararası insan hakları örgütleri de İsrail'in apartheid devleti olduğunu kabul etti. İsrail, Filistin halkına sistematik ırkçılık yapan, kapsamlı ayrımcılık uygulayarak hayatı zorlaştıran, sürekli zulüm üzerine inşa edilmiş bir devlet."

İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Berdal Aral, Filistin'in kendi topraklarında egemen devlet olmasının, gasbedilen geri dönüş hakkı, ayrım duvarı, Yahudi yerleşimciler gibi "kendi kaderini tayin hakkı"nı (self-determinasyon) engelleyen işgal politikalarının çözülmesiyle mümkün olacağını söyledi.

AA'nın, İsrail'in Filistin'de uyguladığı işgal politikalarını ele aldığı 3 haberden oluşan haber dosyasının ilk bölümünde, Prof. Dr. Berdal Aral, Filistin devletinin durumunu uluslararası hukuka göre her millete tanınan kendi kaderini tayin hakkı bağlamında değerlendirdi.

Aral, İsrail'in işgal politikaları nedeniyle Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkının engellenmesi sorunu çözülmeden bağımsız Filistin devleti kurulamayacağını belirterek, şöyle devam etti:

"İsrail, yasa dışı yerleşim yerleri, Filistinlilere ait toprakların gasbedilmesi, evlerin tamiratına izin verilmemesi, Filistinlilerin keyfi şekilde evlerinden çıkartılması, kontrol noktalarıyla seyahat özgürlüğünün kısıtlanması, haksız hapis cezaları ve hapishanede işkence gibi uygulamalarla sadece insan hakkı ihlali değil insanlığa karşı suç işliyor."

İsrail tarafından 2002'de inşa edilmeye başlanan ayrım duvarının insanlığa karşı savaş suçu olduğunu anımsatan Aral, Uluslararası Adalet Divanının (UAD) 2004'te, uluslararası hukuka ve self-determinasyona aykırı olduğu gerekçesiyle uygulamanın sonlandırılması ve Filistinlilere tazminat ödenmesi yönündeki görüşüne dikkati çekti.

Aral, Filistinli mültecilere ülkelerine geri dönüş hakkının kullandırılmadığını aktararak, "İşgal edilen topraklardan zorla çıkarılan insanlar, o topraklarda yaşayan halkın bir parçası ve uluslararası hukuka göre geri dönüş hakları her zaman var." diye konuştu.

İsrail'in işgal politikalarını "vahim insan hakları ihlalleri ve insanlığa karşı suç" olarak niteleyen Aral, "Uluslararası insan hakları örgütleri de İsrail'in apartheid devleti olduğunu kabul etti. Filistin halkına sistematik ırkçılık yapan, kapsamlı ayrımcılık uygulayarak hayatı zorlaştıran, sürekli zulüm üzerine inşa edilmiş bir devletten bahsediyoruz." ifadesini kullandı.

"İsrail'in 1948'de elde ettiği topraklar da hukuka aykırı"

Aral, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK), İsrail'in 1967'de Batı Şeria, Doğu Kudüs, Gazze, Mısır'daki Sina Yarımadası ve Suriye'deki Golan Tepeleri'ni işgal etmesinin ardından aldığı 242 sayılı karara atıfta bulunarak, "Kararda İsrail'in işgal ettiği topraklardan çekilmesi isteniyordu. İsrail bu topraklardan çekilmedi. İşgal altındaki tüm Yahudi yerleşim birimleri uluslararası hukuka aykırı." şeklinde konuştu.

Uluslararası toplumun da İsrail'i 1967'de işgal ettiği topraklar nedeniyle "işgalci ülke" statüsünde kabul ettiğini kaydeden Aral, "Uluslararası hukuka göre askeri güç kullanarak toprak elde etmek yasaklanmıştır. Herhangi bir devletin askeri güç veya askeri güç tehdidiyle bir devletin ya da topluluğun toprağını işgal etmesi söz konusu olamaz. Bu bağlamda 1948'de İsrail'in elde ettiği topraklar da uluslararası hukuka aykırıdır." değerlendirmesinde bulundu.

"Tüm Filistin Filistinlilere ait olmalı"

Aral, self determinasyonun, en temel haliyle belli bir bölgenin kaderine orada yaşayan halkın karar vermesi ilkesi olduğunu dile getirerek, "İsrail'in bir devlet olarak ortaya çıkması, Filistin halkının self determinasyon hakkının gasbıyla oldu. Sömürgecilik bağlamında incelendiğinde tüm Filistin sömürgeleştirildiği için mücadele Filistin'in tümünde yapılmalı. Tüm Filistin Filistinlilere ait olmalı." görüşünü paylaştı.

Filistin'in durumunu Fransa tarafından işgal ve ilhak edilen Cezayir'e benzeten Aral, şunları aktardı:

"Cezayir'in bağımsızlık mücadelesi başladığında 10 milyonluk ülkede 2 milyona yakın Fransız yaşıyordu. Fransızlar Cezayir'i kendi ülkeleri gibi görüyordu. Bu mücadele sırasında Cezayir halkı, Fransa'nın bütün rüşvetlerine, kurnazlık ve kumpaslarına karşı hiçbir anlaşma yapmadı. 'Tüm Cezayir bizim olacak.' dediler ve 1962'de zafere ulaştılar. Filistin ile ilgili durum da bu."

"Uluslararası hukuk bağlamında Filistinlilere destek olunmalı"

Prof. Dr. Berdal Aral, Filistin'in 1988'den bu yana bir devlet olduğunun ve aynı zamanda Birleşmiş Milletlere (BM) üye olmayan gözlemci devlet statüsünde bulunduğunun altını çizerek, şu ifadeleri kullandı:

"Filistin devleti zaten mevcut ama işgal altında bir devlet. Bu devletin sınırları, en azından Doğu Kudüs, Gazze ve Batı Şeria'yı kapsıyor fakat bugünkü haliyle iki devletli çözüm olarak önerilen şeyin mümkün olmadığını söyleyebiliriz. Filistin'de birçok Yahudi yerleşim yeri var, kontrol noktaları var, ayrım duvarı var. Bu şartlarda Filistin'den bağımsız bir devlet çıkartma şansınız yok."

Filistinlilere, uluslararası hukuk alanında destek olunması gerektiğine vurgu yapan Aral, sözlerini şöyle tamamladı:

"Filistin'e ekonomik, sosyal, askeri destek sağlanmalı, İsrail'e karşı kapsamlı ambargo uygulanmalıdır. Başta İslam İşbirliği Teşkilatı ve BM Genel Kurulu bu konuda harekete geçirilmelidir. İslam dünyası bu konuda etkili çalışma yürütürse Afrika Birliği de Güney Amerika Uluslar Birliği de bunu destekleyecektir çünkü bu vicdani ve evrensel bir meseledir."

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.