Zekât Verilmesi Gereken Mallar ve Miktarı

Nisâb, koyun ve keçide kırk, sığır ve mandada otuz, devede ise beştir. Altın için nisâb 81 gram,[1] gümüş için ise nisâb 561 gramdır.

Altın ve gümüş için nisâb sabit ise de (kırkta bir) hayvanlarla ilgili nisâb ve verilecek zekât miktarı sayı arttıkça değişir. Tafsîlatlı bilgi için ilmihâl kitaplarına mürâcaat edilmelidir. Deniz ürünleri ve mâdenlerden de zekât verilir. Bunların çeşitleri ve miktarları fıkıh kitaplarında detaylı bir şekilde ele alınmıştır.

GAYR-I MENKULLERİN ZEKÂTI

Gelir getiren menkul ve gayr-ı menkul bütün servetler zekâta tâbîdir. Gayr-ı menkullerde kira getirenlerin senelik gelirleri hesap edilir, masrafları düşüldükten sonra kalanının zekâtı verilir. İleride satmak gâyesi ile alınmış arsalar, ilk alış fiyatları üzerinden (şayet enflasyon farkı varsa ilâve edilerek), satılmak üzere yapılan daireler ise mâliyetleri üzerinden (yine enflasyon farkı göz önünde bulundurularak) zekâta tâbîdir.

HİSSEDARLAR ZEKÂTI NASIL HESAPLAMALI?

Şirketlerde, hissedarlar ayrı ayrı değil de şirket olarak zekâtlarını verecek olurlarsa, bunun hesaplanmasında şöyle bir yol izlerler:

Öncelikle yılın başında ya da sonunda gelir-gider hesaplarını yaparlar. Elde ettikleri miktara, kesin olarak alabileceklerine inandıkları alacaklarını da eklerler. Bu yekûndan demirbaş ve varsa borçlarını düşerler. Geri kalan miktardan, şayet yıllık hesap dökümü kamerî yıla göre ise % 2,5; milâdî yıla göre ise % 2,6 hesabıyla zekâtlarını verirler.

Dikkat edilecek diğer önemli bir nokta da şudur: Zekât, sadece kârdan değil, demirbaş olmayan öz sermâyeden de verilir.

FABRİKA VE İMALÂTHÂNELER ZEKÂTI NASIL HESAPLAR

Fabrikalar, atölyeler ve imalathâne gibi sanâyi kuruluşları müessese olarak zekâtlarını hesaplamak isterlerse şöyle hareket ederler:

  1. Demirbaş olarak kullanılan her çeşit makine ve âlet-edevat için zekât gerekmez. Ancak bu âletler altın veya gümüşten ise, onların değerleri hesaplanarak zekâtları verilir.
  2. İşletme sermâyesi zekâta tâbîdir. Bu sermayeden her türlü masraf, işçi ücretleri ve borçlar düşüldükten sonra kalan miktardan zekât verilir.
  3. Sanayi kuruluşlarında ücretler aylık ödeniyorsa, 12 aylık süre içinde ortaya çıkan dalgalanmalar dikkate alınmaz, sadece yıl sonunda yapılan hesaba bakılır.

ZEKÂT VERİLİRKEN ENFLASYON DİKKATE ALINIR MI?

Para olarak verilecek zekâtın hesaplanmasında dikkate alınması gereken önemli bir husus da enflasyondur. Bugün yılda % 70 ile % 100’e yakın bir değer kaybı sebebiyle zekâtın bir sene içinde muhtelif zamanlarda îfâsı hesâba katılınca, farziyeti ânındaki değere sâdık kalabilmek için zekâta âit meblağın, sâbit bir değere endekslenmesi de zarûrîdir. Aksi hâlde zekât meblağı, kırkta birin altına düşer. Muhtaç mağdur edilmiş olur; zekât ibâdeti de eksik îfâ edilmiş olur.

ZEKAT NAKİT OLARAK VERİLİR Mİ?

İslâm, esas itibâriyle zekâtı aynî olarak emretmiştir. Yâni altını olan altın verir, gümüşü olan gümüş verir, koyunu olan koyun verir, buğdayı olan buğday verir, kumaşı olan da kumaş verir. Ancak bizzat Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in sonra da Hazret-i Ebû Bekir ve Hazret-i Ömer’in devirlerindeki tatbikatta aynî olarak alınan zekâtların, nakdî olarak alındığı da görülmüştür. Bu itibarla bugün de fakire mal yerine onun değeri kadar para vermekte bir beis yoktur.

Dipnot: [1] Altının nisâbı ile ilgili farklı hesaplamalar vardır. Bu hesaplamalara göre nisâb miktarı 96, 90, 85 ve 81 gr. olarak tespit edilmiştir. Burada, fakirin lehine olacağı düşünülerek 81 gr. görüşü esâs alınmıştır.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Vakıf-İnfak-Hizmet, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.