Vahdet-i Vücûd ile Vahdet-i Şühûd Arasındaki Fark Nedir?

Vahdet-i vücûd ile vahdet-i şühûd arasındaki fark nedir?

Vahdet-i vücûd İbn Arabî’ye, vahdet-i şühûd ise İmâm-ı Rabbânî’ye izâfe edilen varlık ile ilgili düşüncelerdir. İmâm-ı Rabbânî, kendisinden önceki Nakşî meşâyıhının aksine vahdet-i vücûd görüşüne karşı çıkmış, vahdet-i şühûdu savunmuştur. Onun vücûd fikri yerine şühûd görüşünü savunmada haklı birtakım gerekçeleri vardır. Bunların başında devrin sultanı Ekberşâh’ın Hindu, Hıristiyanlık, İslâm ve Zerdüştlük’ü birleştirerek yeni bir din ortaya koymaya çalışması ve bu yeni dinde vahdet-i vücûda yakın panteist görüşlerin hâkim olmasıdır. İmâm-ı Rabbânî böyle bir vasatta vahdet-i vücûda karşı çıkmış ve daha kolay anlatılıp anlaşılabilecek vahdet-i şühûdu savunmuştur. Bu iki görüş arasındaki başlıca farkları şöyle özetlemek mümkün:

Vahdet-i vücûd anlayışına göre eşyâ, Allah Teâlâ’nın isim ve sıfatlarının tecellîleridir, aynı değildir. Vahdet-i vücûd varlığın bir olduğunu bilmek, Bir’den başka varlık olmadığına îtikâd etmektir. Bu düşünce “ilme’l-yakîn” mertebesidir. Vahdet-i şühûd ise “ayne’l-yakîn” makâmının gereğidir ve fenâ ile gerçekleşir. İmâm-ı Rabbânî’ye göre vahdet-i vücûda kâil olanların dereceleri, vahdet-i şühûda kâil olanlardan daha aşağıdadır.

Vahdet-i şühûd da son mertebe değildir. Onun üzerinde “Abdiyyet makâmı” vardır. Abdiyyet makâmı âlemde bulunan eşyâ ile Allah Teâlâ’nın tecellîlerini ayrı ayrı görebilme mertebesidir. İmâm-ı Rabbânî bu makâmı anlatırken “gündüz, gökyüzünde yıldızları, güneşten ayrı bir durumda görmek” diye ifâde etmiştir.[1]

Dipnot:

[1]. İmâm-ı Rabbânî, Mektûbat, c. I, 43. Mektup.

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

VAHDET-İ ŞÜHUD NEDİR?

Vahdet-i Şühud Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.