Vahdet-i Vücûd Fikri Toplumun Vahdet ve Birliğine Katkısı Olur mu?

Vahdet-i vücûd fikrinin toplumdaki vahdet ve birliğin sağlanması açısından bir katkısı olur mu? Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz cevaplıyor...

Tasavvufta vahdet ve cem’ fikri cem-i himmet ve tevhîd-i kusûd gibi kavramlarla önce dağınık olan ilgilerin bir araya toplanması, ardından pek çok maksad ve gâyenin bire indirilmesi anlamında kullanılmıştır. Bu bakımdan tasavvuf, birlik ve vahdet için vardır.

Tevhîd ve vahdet kâinattaki birliği anlatan bir sistemdir. Tasavvuf ontolojik mânâda tevhîdî birliği merkeze almış, varlığın birliği noktasında fikirler geliştirmiştir. Tasavvufun temel felsefesi cem’ ve birliktir. Birliğin inanç ve ontolojik boyutu olduğu gibi sosyolojik ve psikolojik boyutu da vardır.

Cem’ ve fark adı ile bilinen kavramlarda kulun cem’ hâlinde kendini toparlaması ve varlığının Allah’tan olduğunu idrâk etmesi esâsı vardır. Fark hâlinde ise Allah’a ayrı bir varlık, kendine ayrı bir varlık isnâd ederek kulluğunu yerine getirmelidir. Kulun cem’ hâli tevhîddeki kemâli, fark hâli ise ubûdiyetteki nihâî noktasıdır.

İnsanlar tek tek toplumu oluşturur. Münferid ferdlerden oluşan toplumlarda cemâat olgusu cem’ duygusunun bir tezâhürüdür. Bu yüzden Fâtiha’daki ancak sana kulluk ederiz ifâdesini çoğul sîgâsıyla kullanıyoruz. Müslümanlar bu cem’ duygusunun tesîri ile bir bedenin uzuvları gibidir. Nitekim Efendimiz (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Müslümanların genel yapısı bir tek vücûd gibidir. Birinin başı ağrıdığı zaman diğerinin başı ağrır. Birinin uzvu hastalandığı zaman diğerinin de uzvu hastalanır.”[1]

Tasavvuf erbâbına göre “ben, sen” yok, “O” vardır. “Benim malım benim malım; senin malın yine senin malındır. Hakîkatte hepsi O’nundur” anlayışı egemendir.

Dipnotlar:

[1]. Müslim, Birr, 66.

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

TASAVVUFATAKİ VAHDETİ VÜCUT ANLAYIŞI NEDİR?

Tasavvufataki Vahdeti Vücut Anlayışı Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.