Tefsir İlminin Doğuşu

Tefsir ilmi nedir? Tefsir ilmi nasıl doğmuştur?

Yüce Allah, insana bir rehber olarak peygamberlerini ve ilahî kitaplarını göndermiştir. İlahî kitaplar, Allah Teâlâ’nın hükümlerini, emir, yasak ve öğütlerini ihtiva etmektedir. Bu kitapların sonuncusu da Kur’an-ı Kerim'dir.

Kur'an belli bir topluma değil, bütün insanlığa gönderilmiştir. Hükümleri de kıyamete kadar geçerlidir. Allah Teâlâ’ya karşı kulluk görevini hakkıyla yerine getirmeye çalışan kimse, Kur’an-ı Kerim'in bütün hükümlerini kabullenmek ve hayatını ona göre düzenlemek zorundadır. Çünkü Allah Teâlâ:

"Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak kitabı (Kur'an'ı) gönderdik. Artık aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet..."[1] buyurmaktadır.

Cenab-ı Hak bir diğer ayette de:

"İşte bu (Kur'an), kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın ancak bir tek ilah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara (gönderilmiş) bir bildiridir"[2] buyurmuştur.

Allah Teâlâ’nın bu emirlerini yerine getirmek, Kur'an'ın öğrenilmesine bağlıdır. Kur’an-ı Kerim'in hükümlerinin geniş bir şekilde öğrenilip anlaşılması için de tefsir edilmesine ihtiyaç vardır. İşte bu ihtiyaçtan dolayı Kur’an-ı Kerim, Peygamber Efendimiz (a.s.) döneminde tefsir edilmeye başlanmıştır.

Kur’an-ı Kerim'in ayetleri yalnızca bir anlamı ifade etmez, yerine göre birden fazla anlama gelebilir. Çünkü Kuran kıyamete kadar her devir ve zamanda bütün insanlığın problemlerine çözüm getirici, sorunlarını da halledici bir özelliğe sahiptir. Bu özelliğinden kaynaklanan farklı anlamlarının tam ve doğru olarak açıklanması onların tefsir edilmesine bağlıdır. Çünkü tefsirde çok geniş ve detaylı açıklamalar yapılabilmektedir.                                         

İnsanların soyları ve dilleri birbirinden farklı olduğu gibi anlayış seviyeleri de farklıdır. Ayrıca, Kur'an ayetlerinin büyük çoğunluğu kolayca anlaşılabilir (muhkem) olduğu halde, bazıları anlaşılması güç (müteşâbih) bir yapıya sahiptir.

 "...Onun (Kur'an'ın) bazı ayetleri muhkemdir ki, bunlar kitabın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir..."[3] ayeti bu hususu belirtmektedir. Bu durum, Kur’an-ı Kerim'in, ilmî seviyesi yüksek kimseler tarafından tefsir edilmesini gerekli kılmaktadır. Bununla birlikte Kur’an-ı Kerimde birtakım terimler vardır ki, bu terimlerin başka dillere aynıyla tercüme edilmesi pek mümkün değildir. Bu nedenle, tercümenin yanında tefsirinin de yapılması gerekir.

Zaman zaman sahabiler de bazı ayetlerin açıklanmasına ihtiyaç duymuşlar ve Peygamberimize müracaat etmişlerdir. Rasülullah (a.s.) da hem kendisi gerekli gördüğünde hem de sahabîlerin sorularına cevap olarak Kur'an'ın tefsirini yapmıştır.

Peygamberimizin sağlığında tefsir faaliyetleri, sadece Kuranın Kuranla ve hadisle açıklanması şeklinde olmuştur.

Bunun başlıca sebepleri şunlardır:

  1. Peygamber Efendimiz (a.s.)’ın sahabîlere Kur’an’ın anlaşılması için gerekli açıklamalarda bulunması,
  2. Sahabîlerin hataya düşme endişesiyle Kur’an-ı Kerim'i açıklamada ihtiyatlı davranmaları,
  3. Sahabîlerin müteşâbih ayetleri yorumlamaktan kaçınmaları.

Zaten sahabîler, herhangi bir ayetin açıklanmasına ihtiyaç duydukları zaman bunu Peygamber Efendimize rahatlıkla sorup ondan yeterli bilgiyi alabilmekteydiler. Bundan dolayı sahabîler, Peygamber Efendimizin sağlığında ayetler üzerinde herhangi bir yorum ve tefsire gerek görmemişlerdir.

Dipnotlar:

[1] Maide, 48

[2] İbrahim,  52                                                                  

[3] Al-i İmran, 7       

İslam ve İhsan

TEFSİR ÇEŞİTLERİ VE ÖZELLİKLERİ

Tefsir Çeşitleri ve Özellikleri

TEFSİR NEDİR?

Tefsir Nedir?

TEFSİR İLMİNİN TEMEL KAVRAMLARI

Tefsir İlminin Temel Kavramları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.