Talebesi Padişah Olan Hattat

Padişah 2. Mahmud'a hocalık yapan Mustafa Râkım Efendi, Osmanlı'da hat sanatının önde gelenlerindendi.

On sekizinci yüzyılın meşhur hattatı Mustafa Râkım Efendi de, hüsn-i hat icâzetini daha on iki yaşında bir çocuk iken almıştır. Mustafa Râkım Efendi, böyle müstesnâ bir mevhibenin kadrini idrâk etmiş ve üstün gayretler ile de kısa zamanda sanatını daha ilerilere götürmeye muvaffak olmuştur.

Neticede bu sahada öncekileri unutturacak bir seviye kaydetmiştir. Sayısız şâheserlerine ilâveten pâ­di­şah tuğrâlarındaki son ve mükemmel istif, onun eseridir.

Diğer taraftan hat sanatında ilâhî mevhibenin yanında kulun gayret ve himmetinin de son derece mühim olduğu bir gerçektir. Bu hususta Râkım Efendi ile 2. Mahmud arasında geçen şu hâdise, pek mânâlıdır:

2. Mahmud, şehzâde iken hattat Râkım Efendi’den ders almaya başlamıştı. Pâdişah olduktan sonra da derslere devam etti. Hocasına son derece hayran olduğundan, bir defasında habersiz olarak ziyâretine gitti. O an Râkım Efendi bir yazı üzerinde her şeyiyle teksîf olmuş bir vaziyette çalışıyordu.

Sul­tân’ın geldiğini dahî fark etmedi. Bu işin künhüne vâkıf olan 2. Mahmud, hocasının çalışmasını bölmeden sessizce onu seyre koyuldu. Hayretle müşâhede etti ki, hocanın önünde yazdığı yazının aynısından odanın her tarafında birçok nüsha bulunmaktadır. Gayr-i ihtiyârî şaşırarak:

“–Hocam!” diye seslendi.

Bu seslenişle Sul­tân’ı fark eden Râkım Efendi, başını yazısından kaldırdı ve toparlanarak:

“–Buyurunuz Sul­tâ­nım!” dedi.

Sultan sordu:

“–Hocam! Bir yazı için bu kadar çok mu çalıştınız?”

Hattat Râkım cevap verdi:

“–Evet Sul­tâ­nım!”

Sultan tekrar sordu:

“–O eşsiz yazıları hep böyle mi yazarsınız?”

Bu suâl üzerine Râkım, talebesi olan Sultan Mahmûd’a âdeta yeni bir ders sadedinde şu cevabı verdi:

“–Evet Sultânım! Yazacağım bir yazı için gördüğünüz gibi birçok kağıt harcarım. Aynı yazıdan sayısız istifler yaparım. Sonra içlerinden en güzelini seçerek onun üzerinde çalışır ve böylece en mükemmeli elde etmeye gayret ederim...”

Kaynak: Osman Nuri Topbaş / Osmanlı, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.