tevazu

Bir İnsan Yanındakini Büyüttüğü Kadar Büyür

Esasen bir insan, yanındakini büyüttüğü kadar büyür. Meyveli ağaç haline dönüşür. Büyümüş insanlardan hürmet görecek bir konumda olmak, hiçbir zaman küçümsenecek bir seviye değildir. Ancak küçük hesaplar peşinde olanlar, bu nevi büyük düşüncelere sahip olamazlar.

Peygamberimizin (s.a.v) Tevazu Örnekleri

Beşeriyetin en yücesi, peygamberler sultanı Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; tevâzu ve mahviyette de zirveydi. O, aynı zamanda hiçlik sultanıydı.

Daima Uzleti ve Sükutu Tercih Etti

Câfer-i Sâdık (r.a.), mütevâzı bir zât idi. Kimseyi hor görmez, her mü’mini kendisinden daha kıymetli bilirdi. Hiçbir zaman riyâsete, yani insanlara baş olmaya heves etmemiş, dâimâ uzleti ve sükûtu tercih etmiştir. Zira mârifetullah deryâsına dalan kişi, sâhillere tamah etmez; Cenâb-ı Hak ile ünsiyet kuran kişi, insanların medh ü senâsına değer vermez.

İlmi Arttıkça Tevâzusu Artan Kimse

Haddini bilmek en büyük edeplerden biridir. Tevâzu, olgunluk nişanıdır. Bir vazifeye tâlip olmaktan ziyade matlûb olmak, liyâkat nişânıdır ve böyleleri çoğunlukla ilâhî rahmete nail olacaklarından işlerinde muvaffak olurlar.

Edeple Gelenin Boş Dönmediği Kapı

Dergâhlar gönül cevherini Leylâ’dan Mevlâ’ya çeviren ocaklardır. Dünya sevgisini gönül tahtından indirip Mevlâ’nın hâkimiyetini orada hâkim kılmaya çalışırlar. Dergâhlar, insanların ünvanlarına, makamlarına ya da mallarına göre itibar gördüğü yerler değil, takvâlarına, hallerine ve gönüllerine göre ağırlandıkları mahallerdir. Bu ulvî terbiye ocağına tevâzu ve hiçlikle gelenler lütufla dönerler. Ancak dolu gelenler boş dönmek durumunda kalırlar.

Bütün Ashâbın İmrendiği Sahabi

Selmân -radıyallâhu anh-, samimî, mütevâzı ve geçim ehli bir Hak dostu idi. Kimseye külfeti olmazdı. Son derece mahviyet sahibiydi. Başta Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- olmak üzere bütün ashâb-ı kirâm, Selmân -radıyallâhu anh-’ın Allâh’a kulluğundaki vecd, heyecan ve huşû hâline imrenmişlerdir.

Hz. Ebubekir’in Tevâzuu, Merhameti ve Affediciliği

Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhu anh- halîfeliği döneminde de, önceki mütevâzı ve zâhidâne hayatına devam etti. Daha evvel çevresindeki yetim kızların koyunlarını sağıverir, ihtiyaçlarını karşılardı. Halîfe olduktan sonra komşuları, artık onun meşgalelerinin artacağını, belki hayat şartlarının değişeceğini, artık bu hizmetleri göremeyeceğini düşünmüşlerdi. Ancak değişen bir şey olmadı. O, aynı mütevâzı hâliyle yetimlerin koyunlarını sağmaya ve ihtiyaçlarını bizzat karşılamaya devam etti.[1]

Tevazu Sahibi Olmak

Bir mü’min, mânen kemâle erebilmek için evvelâ tevâzû sahibi olmalıdır. Zira kendini mükemmel kabul edenler, kusur ve eksiklerini düzeltmeye yönelmezler. Çünkü o kusurların varlığını kabul etmezler.

Manevi Sohbetlerden İstifade İçin Ne Yapmalıyız?

Sohbet eden de dinleyen de daha önceden kendisini mânen hazırlamalı, sohbet meclisine ibâdet vecdiyle girmelidir. Zira mânevî sohbetlere iştirak, Peygamber Efendimiz’in Sünnet’ine ittibâ mâhiyetindedir.

Müslüman Şerre Kilit, Hayra Anahtar Olmalıdır

Orta Asya ve Anadolu’nun mânevi mîmarı Bahâeddin Nakşibend hazretlerinin hayatı, görüşleri, tesiri ve aynı zamanda Nakşibendilik hakkındaki görüşlerinin ele alındığı Uluslararası Bahâeddin Nakşibend ve Nakşibendîlik Sempozyumu, 2-3-4 Aralık tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirildi.

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.