terbiye

İnsan Neslinin Ziyneti

Kadınların saâdeti, “hanımefendi” olarak yaşamalarıyla mümkündür. Kadın, aslî vazifesinin dışına yönelir ise, âile ocağını kurutur. Kadının dış hayata katılması, ancak zarûrî sebeplerle ve yaratılışına uygun işler için mümkün olabilir. Bu zarûrî sebepler de cemiyetin ihtiyaçları ölçüsünce belirlenmeli, mâkul ve meşrû sınırlar aşılmamalıdır.

Kadınların Saadeti “Hanımefendi” Olabilmek

Kadınların saâdeti, “hanımefendi” olarak yaşamalarıyla mümkündür. Kadın, aslî vazifesinin dışına yönelir ise, âile ocağını kurutur. Kadının dış hayata katılması, ancak zarûrî sebeplerle ve yaratılışına uygun işler için mümkün olabilir. Bu zarûrî sebepler de cemiyetin ihtiyaçları ölçüsünce belirlenmeli, mâkul ve meşrû sınırlar aşılmamalıdır.

Silsile-i Şerîfe Neden Gerekli?

İlk asırlarda, kıraat, tefsir, hadis ve fıkıh gibi İslâmî ilimlerde genel olarak bir rivâyet zinciri mecburiyeti vardı. İslâm âlimleri, hadis ve tefsir alanında görüşlerini naklettikleri ashâb-ı kirâm, tâbiîn ve diğer âlimlerin sözleri için, onlardan kendilerine kadar gelen bir silsile ararlardı.

Tarikatta Silsile-i Şerîfin Oluşumu

Hak dostu mürşid-i kâmiller, mânevî terbiye, kalp tasfiyesi ve nefs tezkiyesi hususundaki nebevî vazifeyi devam ettiren peygamber vârisleridir. Onların en büyük feyz menbaı, mübârek sîretiyle âdeta canlı bir Kur’ân olan Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’dir.

İlâhi İsthidâma Memur Olanlar

Hak dostu, meşhur tâbiriyle; “insan-ı kâmil”dir. Yani Allah Teâlâ’nın insanoğlundan istediği ideal ve model şahsiyettir. Bununla birlikte, her velî zâtın husûsiyetleri aynı değildir. Kendileri “kâmil” olsalar da içlerinden ancak “kâmil ve mükemmil” olanlar, yani başkalarının da mânevî tekâmülüne hizmet edebilecek durumda olanlar, irşâda memur ve mezun edilerek “mürşid-i kâmil” olurlar.

Mânevî Terbiye Usulleri

Mânevî arınma ve tekâmül yolculuğu olan seyr-u sülûkte, sohbet, zikir, muhabbet ve hizmetin dışında da pek çok mânevî terbiye usûlü bulunmaktadır. Bu terbiye metodları; zaman ve zeminin şartlarına, kişilerin karakter ve şahsiyetine göre pek çok farklılık ve çeşitlilik gösterebilir. Bazı manevi terbiye usulleri...

Tasavvufî Terbiyede Seyr-u Sülûk

Tasavvuf, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e vâris olmuş gerçek mürebbîler elinde; nebevî terbiye metodlarıyla, nefsin tezkiye, kalbin tasfiye edildiği mânevî bir mekteptir. Bu mânevî terbiye mektebine dâhil olarak “insan-ı kâmil” olma yolunda mesâfeler katetmeye “seyr u sülûk” tâbir olunur.

Tasavvufun Menşei

Tasavvuf; İslâm’ın kalbî hayatı, özü ve rûhânî yönüdür. Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye’yi yüksek bir kalbî keyfiyetle hayatın her safhasına intikal ettirebilme gayretiyle yaşanan, mânevî bir arınma ve tekâmül yoludur. Allah Teâlâ’nın indirdiği bütün dinlerin derûnî tarafıdır. Hazret-i Âdem -aleyhisselâm-’a “rûh üflenmesi”yle başlayan yüce bir nasîbin, âhir zaman Nebî’sindeki zirve tezâhürlerinden, muhabbet dolu gönüllere akseden feyz ve rûhâniyet şebnemleridir.

İnsanı Olgunlaştıran Meşakkatler

İnsanı olgunlaştıran, meşakkatler ve mahrûmiyetlerdir. Her külfetten kaçınmak tembellik, bencillik ve iradesizliktir. Doğru olan, katlanılan külfetle elde edilecek netice arasında bir muvâzenenin mevcut olup olmadığına dikkat etmektir.

Allah Rasûlü’nün Eğitim Usûlü

Allah Rasûlü (s.a.v) kâinâta muallim ve terbiyeci olarak gönderilmiştir. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v), hayatının her karesinde, tâlim edeceği bir hususu en uygun ve en güzel bir üslupla anlatmıştır. Onun hayatından örneklerle eğitim usûlü...

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.