Filistin Hakkında Sıkça Merak Edilenler

Fatma Çatak; Filistin neresi, İsrail neresidir? Filistin neden önemlidir? Kubbetü’s-Sahra nedir? Kıble Câmii hangisidir? Burak duvarı ile ağlama duvarı aynı şey midir? Tarihî câmi ve eserlerimizdeki semboller, neden İsrail bayrağına benziyor? vb. Filistin hakkında merak edilenleri yazdı.

Fatma Çatak, Filistin hakkında son dönemlerde sıkça merak edilen, akıllara takılan bazı sorulara cevap arıyor:

FİLİSTİN HAKKINDA SIKÇA MERAK EDİLENLER

Filistin Neresi, İsrail Neresidir?

“Filistin denilen topraklar, esas itibariyle, Suriye ile Mısır ve Akdeniz ile Şeria Nehri arasında kalan topraklardır. Şeria Nehri’nin döküldüğü Ölüdeniz de (Lut Gölü) Filistin’in doğu sınırına dâhildir.” Ancak, İsrail’in işgal politikası sebebiyle bugün Filistin; Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs olmak üzere üç parçaya ayrılmış bir coğrafyadır. Başkenti Kudüs’tür. Kamuoyunda taraflı ve siyonist medyanın tesiriyle Kudüs, İsrail’in başkenti gibi gösterilmek istenmektedir.

İsrail ise; 1948 senesinde Filistin toprakları üzerine kurulan, Doğu Kudüs, Batı Şeria ve Gazze şehirleri dışında kalan topraklarda işgalci konumunda olan ülkedir. Dünya üzerindeki tek yahudi -sözde- devletidir. Yüzyıllardır Filistinlilere ait topraklara “Arz-ı Mev’ud/ Vaad Edilmiş Toprak” bahanesiyle gelip yerleşmişlerdir. Başkenti Tel Aviv’dir. İsrail, genel olarak Filistin topraklarında, özellikle de Gazze’de tarihe kara bir leke olarak yazılacak derecede vahşet ve katliam yapmıştır ve yapmaya devam etmektedir.

Filistin Neden Önemlidir?

Filistin, yalnız Müslümanlar için değil, Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi İbrahimî / Semâvî dinler için de önemli bir coğrafyadır. Biz Müslümanlar için Filistin coğrafyasının kalbi olan Kudüs son derece ehemmiyetli ve mukaddestir. İlk kıblemiz, dünya üzerinde kurulan ikinci mâbed ve üçüncü Harem’imiz; Kudüs’te Mescid-i Aksa külliyesi içerisindedir.

Kudüs (Beytü’l-Makdis), İslâm şehridir. Mîrâc’a ev sahipliği yapan mukaddes beldedir. İsrâ Sûresi’nde; “çevresini mübârek kıldığımız yer”[i] olarak zikredilir. Dünya’da “Arz’ın Arş’a en yakın olduğu yer” olarak tarif edilir. Peygamber kokulu şehirdir. Pek çok peygamber, tebliğ vazifesini bu coğrafyada yerine getirmiştir. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Mîrâc’a yükselmeden önce, Mescid-i Aksâ’da imam olup peygamberlere namaz kıldırmıştır.

Yahudiler, bu toprakları bizim de îman ettiğimiz peygamberlerine ev sahipliği yaptığı için kutsal sayarlar. Fakat onlar için asıl önemli olan, muharref Tevrat’ta yer alan: “O günde Rab Hazret-i İbrahim’e ahdedip dedi: «Mısır Irmağı’ndan (Nil Nehri) büyük ırmağa (Fırat Nehri) bu diyarı senin zürriyetine verdim.»” cümlesidir. “Vaad edilmiş topraklar / Arz-ı Mev’ud” adını verdikleri bölge içerisinde Kudüs de yer almaktadır.

Yahudiler, Hazret-i Süleyman’ı bir peygamber olarak değil, kral olarak tanırlar. (King Solomon/Salamon). Onlara göre Süleyman -aleyhisselâm-, kutsal mâbedi inşâ etmiştir. Mâbedin bulunduğu tepeye “Sion Tepesi” adı verilmiştir. Zamanla mâbed yıkılmış, yahudiler farklı coğrafyalara sürgün edilmiştir. Siyonist projeye göre, Arz-ı Mev’ûd ele geçirilip, mâbed/ tapınak tekrar inşâ edilecektir.

Hristiyanlar için Kudüs, Hazret-i Îsâ’nın doğum yeri olması bakımından önemlidir. Hıristiyanların kıblesi ve hac merkezidir. İnanışa göre, Hazret-i Îsâ -aleyhisselâm-, Kudüs’ün Beytü’l-lahim bölgesinde doğmuştur. Hazret-i Îsâ’nın çocukluğunun bir bölümü burada geçmiş, (onlara göre) çarmıha burada gerilmiş ve burada yeniden dirilmiştir. Hristiyanlar için Kudüs, günahtan kurtuluşun yaşandığı esrarlı mekân, Mesih’in ikinci kez dönüş yeridir. İlk kilise burada kurulmuş, ilk hıristiyan topluluk bu şehirde oluşmuştur. Kutsal Ruh, Pentekost günü havârîlerin üzerine Kudüs’te inmiş ve İncil dünyaya Kudüs’ten yayılmıştır.

Kubbetü’s-Sahra Nedir?

Mescid-i Aksâ denilince genellikle “Kubbetü’s-Sahra/Sahre” akla gelir. Oysaki Mescid-i Aksâ, Kubbetü’s-Sahra’yı da içine alan, 144 dönümlük (144.000 m²’lik) alanın tamamıdır. Kubbetü’s-Sahra, bir diğer adıyla Kaya Mescidi, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in Mîrâc’a yükseldiği, Muallak Kayası üzerine bina edilmiştir. Emevî halifesi Abdülmelik bin Mervan tarafından yaptırılan sekizgen yapılı, çoğunluğu altın kaplama olan kubbeye sahip mesciddir.

Kıble Câmii Hangisidir?

Kıble Câmii’nin bir diğer adı, Cuma Câmii’dir. Hazret-i Ömer, Kudüs’ü fethedince namaz kılma yeri olarak burayı tayin ettiği için, “Ömer Mescidi” de denir. Emevî halifesi Velid bin Abdülmelik tarafından inşâ ettirilmiştir.

Mescid-i Aksâ külliyesi içerisindeki kurşunî kaplamalı kubbesi bulunan câmîdir. Aksâ arazisinin güneyinde yer alır ve Şam Emevî Câmii’nin mimarî özelliklerini yansıtan dikdörtgen yapıdadır. Bazı basın-yayın organları, Mescid-i Aksâ olarak Kıble Camii’ni gösterir. Bazı haber ve yayınlarda da Kubbetü’s-Sahra gösterilir. Oysa ki Mescid-i Aksâ, 144 dönümlük arazinin tamamıdır.

Filistinliler İçin “Anahtar” Neyi Sembolize Eder?

1948’de Siyonistlerin Filistin topraklarını gasp ederek İsrail Devleti’ni (!) kurmaları üzerine, hemen dönecekleri umuduyla evlerinin kapılarını kilitleyen Filistinliler, bir gün dönme umuduyla yanlarında evlerinin anahtarlarını taşırlar. Filistinlilerin “Nakbe / Nekbe / Büyük Felâket” olarak adlandırdıkları 14 Mayıs’ı 15 Mayıs’a bağlayan tarihte, yüz binlerce Filistinli, topraklarından koparılıp zorunlu göçe tâbî tutulur. Yanlarında taşıdıkları evlerinin anahtarları, onlar için vatana dönmek için bir umut ve sembole dönüşür. Bugün Eriha şehrinin girişinde üzerinde, “Bir gün mutlaka döneceğiz!” yazısı bulunan bir anahtar da yer alır.

Burak Duvarı ile Ağlama Duvarı Aynı Şey midir?

Burak; Mîrac gecesinde Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i taşıyan binektir. Efendimiz, Mekke’den Kudüs’e bu binekle gider. Bineğini Mescid-i Aksâ alanı içerisinde yer alan duvara bağlayıp Mîrâc’a yükseleceği Muallak Kaya’sına doğru ilerler. Müslümanlar daha sonra bu yere “Burak Mescidi”ni yaptırırlar. Biz müslümanların “Burak Duvarı” dedikleri duvara, Yahudiler “Ağlama Duvarı” adını verirler. Siyonistler ve yanlı medya da algıları yöneterek “Ağlama Duvarı” ifadesini kullanır.

Batılılar, “West Wall” derler. “Batı Duvarı” demektir. Yahudilerin Beit ha-Mikdaş dedikleri mâbedden günümüze kalan ve kutsal kabul edilen duvardır. Yahudiler, bu duvarı Süleyman Mâbedi’nden bir kalıntı kabul ettikleri için kutsal bir mekân sayarlar.

Mâbedin yıkılış yıl dönümü başta olmak üzere çeşitli vesîlelerle duvar önünde ibadet eder; Kudüs’ün ve Süleyman Mâbedi’nin yıkılışını, şehir ve mâbedden uzak kalışlarını yâd ederek mâbedin Hazret-i Süleyman tarafından yaptırıldığı gibi yeniden inşasını arzular ve bunun için duâ ederler.

Osmanlı, Kudüs’ü yeniden fethedince, bütün inançlara saygısından dolayı yahudilere Ağlama Duvarı’nın önünde yeniden ibadet etme imkanı vermiştir. Ne var ki yahudiler, son zamanlarda bile isteye yaptıkları gürültülü âyinlerle müslümanlara ciddî rahatsızlık vermektedirler.

Tarihî Câmi ve Eserlerimizdeki Semboller, Neden İsrail Bayrağına Benziyor?

“Mühr-i Süleyman”, yahudi ve hıristiyanların adlandırmasıyla “Davud Yıldızı”, tersine iç içe geçmiş iki eşkenar üçgenden oluşan semboldür. Mitolojik zamanlardan itibaren “bereket ve güç sembolü” diye algılanmış olup putperest toplumlarda kutsal kabul edilmiş, tarih boyunca pek çok millet ve kültür tarafından kullanılmış, üretilmiş, bulundurulmuş ve taşınmıştır.

Yahudi bilginlerden nakledildiğine / inanışa göre; milleti adına “Golyat” adlı dev ile savaşan David’in kalkanının üzerinde bu şekil mevcuttu. Yahudi kimliğinin kazanılmasında aktif rol oynayan bu figür, yıllar sonra Prag Yahudi Cemaati tarafından 1933 tarihinde onaylanıp kullanılmış ve Yahudilerin özel ve resmî sembolü olarak kabul edilmiştir.

1948 yılında İsrail’in kurulmasıyla bu şeklin yıllar evvel Theodor Herzl’in hayal ettiği şekliyle devletin bayrağında da kullanılmasına karar verildi. 1970’lerde İsrail’in Bet-El yöresindeki kazılarda M.Ö. 10 ila 20 yıllarına ait bir yapıda bulunan altı köşeli yıldız şeklinden sonra özellikle siyonist Yahudiler, bu amblemi daha da yüceleştirip hayatlarının birçok sahasına taşıdılar.

Yıllardır İsrailoğulları’na ait diye bildiğimiz bu sembol, Ön Türk boylarında (Göktürklerden önceki devir) “Tamga” olarak, daha sonraki Türk boylarında ise “Çolpan Yıldızı” diye adlandırılmıştır. Nitekim 6 köşeli yıldız Yahudilerden çok önce Türklerde; Karamanoğulları, Germiyanoğulları ve Candaroğulları Beyliği’nin sancağında, Anadolu Selçukluların, Artukoğulları’nın, İlhanlılar’ın mîmarî eserlerinde (câmi, sikke, konak vs.) ve kitâbelerinde amblem olarak çokça kullanılmıştır. Hattâ Anadolu’da ilk kurulan Türk devleti Danişmentlerin mezarlıklarında, Antalya ve çevresine yerleşen Teke Türkmenleri’nin sancağında, Orta Avrupa’da İdil, Ural ve Alpler’in tarihî eserlerinde, Anadolu ve Mezopotamya’da görülmüş farklı Türk Devletleri’nin damgalarında kullanıldığını görmekteyiz. Yani Yahudilerin hiç uğramadığı Türk kültüründe de bu şekle rastlamaktayız.[2]

Bir sembol olması bakımından Mühr-i Süleyman, Yahudi ve mason ustaların eserlerinde olduğu kadar İslâm tezyinî sanatlarının metal, ahşap, mîmarî, dokuma gibi pek çok dalında nakış maksadıyla kullanılmıştır. Mühr-i Süleyman’a özellikle yapı süslemelerinin göbek motifi olarak sıkça rastlanır.[3]

Siyonizm Nedir?

Siyon, Ahd-i Atîk’te (Tevrat’ta) Kral Dâvûd tarafından fethedilip krallığın merkezi yapılan Kudüs şehri için kullanılmış bir isimdir. (II. Samuel, 5/7) Zamanla kapsamı, bütün İsrail topraklarını ifade edecek şekilde genişlemiştir. Siyon kelimesine dayanan “Siyonizm” ise, yahudi halkının “tarihî yurtlarına dönüşü” mânâsında Filistin’de yahudi devleti kurmayı hedefleyen siyasî hareketi belirtir.[4]

Siyonizm, Filistin bölgesinde Yahudi yurdu kurmayı hedefleyen bir harekettir/ideolojidir. Siyonizm, Avrupa’daki Yahudilerin sosyal, siyasî ve ekonomik durumlarının tartışıldığı süreçte ortaya çıktı. Ayrıca 19. yüzyılın ikinci yarısında, yaklaşık üç milyon Yahudiyi barındıran Rusya’da meydana gelen Anti-Semitizm (yahudi düşmanlığı) bu düşüncenin doğmasına tesir etti.

Liderliğini Macar Yahudisi olan Theodor Herzl üstlendi. 29 Ağustos 1897’de İsviçre Basel’de ilk siyonist kongresi toplanmış ve bu kongrede “Dünya Siyonist Örgütü” kurulmuştur. Kongrenin toplandığı yıllarda Filistin’in bir Osmanlı toprağı olması, Dünya Siyonist Örgütü lideri Theodor Herzl’in Osmanlı idarecileriyle temasa geçmesini sağladı.

1904 yılında Teodor Herzl’in ölümü üzerine Siyonizm hareketi bir süreliğine duraklamıştır. Haim Weizman’ın, siyonizmin liderliğine gelmesiyle bu duraklamadan kurtulan hareket, merkezini de Viyana yerine İngiltere’ye taşıdı.[5] İngilizlerin yoğun çaba ve desteğiyle çalışmalarına devam eden siyonizm, 1917 yılı itibariyle İngiliz mandası altında Filistin’e Yahudi göçlerini yoğunlaştırmaya başladı.

Holokost Nedir?

İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanan/yaşandığı iddia edilen yahudi soykırımına verilen addır. Başta yahudiler olmak üzere farklı ırklardan milyonlarca insan, Nazilerin “üstün Alman ırkını” meydana getirmek için yürüttüğü politikalar çerçevesinde öldürüldü. Bu iddiaya göre, İkinci Dünya Savaşı sırasında altı milyondan fazla Yahudi öldürüldü. Bu katliamlar, daha sonra Birleşmiş Milletler tarafından “Yahudi soykırımı” (Holokost) olarak kabul edildi.

Bu hâdisenin doğurduğu neticelerin başında, savaşın sona ermesinden ve Nazi toplama kamplarının boşaltılmasından üç yıl sonra 1948’de, mevcut Yahudi mültecî problemini çözmek ve hayatta kalan Avrupa Yahudilerinin yanı sıra yaşadıkları ülkelerde baskı gören bütün dünya yahudilerine bir yurt sağlamak adına, siyonist liderlerin öncülüğü ve Amerikan yönetiminin desteğiyle Filistin topraklarında modern İsrail Devleti’nin (!) kurulması gelmektedir.[6]

Bugün İşgalci İsrail rejiminin Gazze’de yaptığı, tarihlerinde kendilerine yapılan/yapıldığı iddia edilen Holokost’un çok daha acımasız şeklidir.

Hamas, Bir Terör Örgütü müdür?

Hamas adını pek çok insan, 7 Ekim 2023 tarihinde “Aksa Tufanı Operasyonu” ile duydu. Siyonist güdümlü ve yanlı medya, verdikleri haberlerde Hamas’ı bir terör örgütü olarak tarif ediyorlardı. İlerleyen tarihlerde Hamas’ın ele geçirdiği esirlere son derece müşfik, insanî ve nezaketli davrandığı yansıdı ekranlara... Hamas’ın serbest bıraktığı rehineler; kendilerini serbest bırakan askerlere sarılıyor, el sallıyor, hattâ gülümsüyordu. Üstelik vücutlarında bir yara yahut saldırı izi de yoktu. Gayet sağlıklıydılar. Bir terör örgütü (!) rehinelerine neden işkence yapmamıştı?

Evvelâ belirtelim ki, Hamas; bir terör örgütü değildir; işgalci bir düşmana karşı topraklarını koruma mücadelesi veren, vatanları için savaşan insanlardır. Filistin’in Gazze şeridinde faaliyet gösteren, otuz bin askeri bulunan, müslüman, silahlı bir direniş örgütüdür. Tam adı; “Haraketü’l-Mukāvemeti’l-İslâmiyye” (HAMAS) olan örgüt, 1987 yılında Şeyh Ahmed Yasin tarafından Mısır’da Müslüman Kardeşler’in bir kolu olarak kurulmuştur. Bu ifade, “İslâmî Direniş̧ Hareketi” mânâsına gelir.

Filistin’e sahip çıkmak maksadıyla Ortadoğu kökenli örgütlerle iş birliği yapmış, 1992 yılında silahlı kanadı olan İzzettin Kassam Tugayları’nı kurarak İsrail’e karşı faaliyetlerini artırmıştır. Gün geçtikçe Filistinlilerin de desteğini alarak büyüyen bu teşkilât, İsrail tarafından büyük bir tehdit olarak algılanmaya başlamıştır.

Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye, 2021 yılında Türk haber ajansıyla yaptığı bir röportajda bütün Filistinlileri kapsayan millî birlik hükûmeti kurulması gerektiğini söylemiş̧, işgalcilere karsı mücadelenin tek safta yürütülmesi gerektiğini belirtmiştir. Heniyye, İsrail-Filistin problemine çözüm bulmak iddiasıyla hazırlanan “Yüzyılın Anlaşması” adlı planın Filistin dâvâsı için bir tehdit olduğunu vurgulamış, İsrail’le normalleşmeye karşı olduğunu bildirmiştir. HAMAS, günümüzde ABD, Avrupa Birliği, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın “terör örgütleri” listesinde yer almaktadır.[7]

Filistinliler Neden Taş Atıyorlar?

Bu sorunun cevâbı şu âyette gizlidir:

…«Nice az sayıda topluluk, Allâh’ın izniyle çok sayıdaki topluluğu yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir!» dediler.” (el-Bakara, 249)

Kur’ân-ı Kerîm’de de bildirildiği üzere, Hazret-i Mûsâ’dan sonra gelen bir peygambere, kavminden bir kral tayin etmesi emredilir. Bu kral, âyette bildirildiği üzere; Tâlut’tur. İsrailoğulları’nın Kralı Tâlut’un karşısına, zâlim bir kral olan Câlut çıkar. Yakar, yıkar, katleder, Ahit Sandığı’nı ele geçirir.

İsrailoğulları, Câlut ile savaşırlar, ama Câlut’un ordusu çok güçlüdür. Ordu içerisinde sesinin güzelliğiyle tanınan bir delikanlı bulunur. O delikanlı, Hazret-i Dâvûd’dan başkası değildir. Eline bir sapan alır, ortasına bir taş yerleştirir ve zâlim kral Câlut’u alnının tam ortasından vurarak öldürür.

İşte bu hatıra, bugün tıpkı Câlut’a karşı savaşan bir grup inanan insan gibi, savunmasız ve silahsız Filistinliler için de hem bir sembol, hem de direniş silahıdır. Filistinliler, Hazret-i Dâvûd’dan ilham alarak tam donanımlı İsrail askerlerine ve tanklarına taş atarlar.

Hanzala’nın Neden Arkası Dönüktür?

Filistinli karikatürist Naci el-Ali’nin 1969’da çizdiği Hanzala, Filistinli bir çocuktur. Direnişin sembolüdür. Elbisesi yamalı, arkası dönük, elleri arkasında birleşmiş, çıplak ayaklı bir çocuk olarak resmedilen Hanzala, 10 yaşındadır. Filistin özgür olana ve dünyada mülteci durumunda olan Filistinliler vatanlarına dönene kadar, Hanzala yüzünü dönmeyecektir.

Mossad Nedir?

İstihbarat teşkilâtları içinde dünyada en çok tanınan teşkilatlardan biri, İsrail’e bağlı MOSSAD’dır. Bunun en önemli sebebi, bizim gördüğümüz kadarıyla bu örgütün, daha çok dış dünyaya yönelik çalışma yürütmesi ve sadece bir bilgi toplama teşkilatı değil, aynı zamanda önemli bir cinayet şebekesi olarak çalışmasıdır.

İsrail açısından istihbarat son derece önemlidir. Gayr-i meşrû bir şekilde işgal yoluyla kurulduğu ve bu işgali gerçekleştirebilmek/genişletmek için yerli halkı toprağından sürgün ettiği için kendini sürekli tehlike ve tehditle karşı karşıya görmektedir. Çünkü işgalci Siyonistlerin durumu, Kur’ân-ı Kerîm’de tarifleri yapılan münafıkların durumu gibidir. “Her bağırtıyı aleyhlerine sanırlar.” (el-Münâfikûn, 4)

MOSSAD’ın “sözde” başarısı, diğer devletlerin istihbarat örgütleriyle işbirliğinden kaynaklanmaktadır. İş birliği yaptığı örgütlerin başında da ABD’nin ünlü istihbarat teşkilatı CIA gelmektedir. Ayrıca Avrupa’da, Uzakdoğu’da, Afrika’da ve hatta bazı Arap ülkelerinde yerel istihbarat örgütleriyle de ciddî iş birlikleri bulunmaktadır.[8]

Dipnotlar:

[1] Bkz. el-İsrâ, 1. [2] https://www.ilimvemedeniyet.com/siyon-yildizi-mi-davut-yildizi-mi.html. [3] Tafsilat için bkz: İskender Pala, “Mühr-i Süleyman”, TDV İslam Ansiklopedisi, Ankara 2020, 31/523-525. [4] Tafsilat ve kaynaklar için bkz: M. Lutfullah Karaman, “Siyonizm” maddesi, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 2009, 37/329-335. [5] https://erusam.erciyes.edu.tr/yazaryazilariicerigi/2/israil-filistin-catismasina-dair-siyonizm-nedir.html [6] Tafsilat ve kaynaklar için bkz: Salime Leyla Gürkan, “Yahudilik” maddesi, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 2013, 43/187-197 vd. [7] https://www.kuduscalismagrubu.com/filistin-direnis-orgutleri. [8] Ahmet Varol, “İsrail’in İstihbarat Örgütleri” başlıklı makalesi.

Kaynak: Fatma Çatak, Altınoluk Dergisi, Sayı: 458/459/460

İslam ve İhsan

GERÇEK MESCİD-İ AKSA HANGİSİ?

Gerçek Mescid-i Aksa Hangisi?

MESİCİD-İ AKSA'NIN TARİHİ VE MÜSLÜMANLAR İÇİN ÖNEMİ

Mesicid-i Aksa'nın Tarihi ve Müslümanlar İçin Önemi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Allahim ümmeti Muhammed I tez zamanda birleştirsin dağınıklığımizi toplasın Amin ecmegin binlerce Amin Allahim

    Allah tez zamanda adaletine sual olunmaz ama dünya insanına merhamet vijdan nasip etsin inşallah bu zulüme dur desin

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.