Suriye Bu Hale Nasıl Geldi?

Bugün küresel güçler neden Suriye’de? Suriye meselesi, Türkiye için neden bu kadar önemli? Tarihin tozlu sayfalarında Rusya’nın 300 yıllık idealini nasıl gerçekleştirdiğine, her taşın altından kimlerin çıktığına, Suriye’deki 1300 yıllık Türk varlığının âkıbetine cevap ararken; bu konuların ışığında Suriye’yi bu denli önemli kılan neydi? Suriye bu hale nasıl geldi? sorularını “Suriye Dosyası” haberimizde sizler için araştırdık. 

Haber: Murat Karadeniz

Suriye’yi hem insani hem doğal kaynaklar açısından Irak, İran ve Mısır gibi Ortadoğu ülkeleriyle kıyaslamak oldukça güçtür. Ancak stratejik konumu bakımından Suriye, bölge için paha biçilmez değer taşır.

SURİYE’NİN STRATEJİK ÖNEMİ

İrlandalı Gazeteci Patric Seale’ye göre Suriye’ye doğrudan bir hakim olmadıkça hiç kimse Ortadoğu’yu kontrolü altına alamaz. Suriye’yi bu denli önemli kılan iki temel sebep vardır: Bunlardan birincisi, mihver bir coğrafi konuma sahip olması; ikincisi ise Arap ve İslâm dünyasında dini, kültürel ve entelektüel bir merkez, politik fikir ve akımların kaynağı olmasıdır. Bu konuda Seale: Suriye’yi incelemek Ortadoğu’nun politik akvaryumunda harikulâde bir örneği incelemeye benzer; günümüz Arap dünyasındaki politik ilke ve eğilimlerin bir çoğunun ya Suriye’den kaynaklanmış olduğu veya orada hâlen tatbikatta bulunduğu gayet açık bir şekilde gözlemlenebilir’’ diyor.

SURİYE’NİN DİNİ VE ETNİK YAPISI

Suriye’nin toplam nüfusu 2009 tâhmini verilerine göre 21.906.000 kişiydi. Suriye, Ortadoğu’da en heterojen nüfusa sahip olan ülkedir. Nüfusun çoğunluğunu %74-75’lik oranla Sünni Müslümanlar oluşturur. Nusayrîler, nüfusun %12-13’ü kadar olup 2,5 milyon civarındadır. Nusayrîlerin birçoğu kökenlerini Horasan Türkleri’ne dayandırır.

Suriye’deki toplam nüfusun yaklaşık %10’unu Hristiyanlar, %3’ünü Dürziler, %1’ini İmam-ı Şia, İsmâilîler, Yahudiler ve Yezîdiler teşkil eder.

Suriye etnik yapısı: Nüfusun %75-76’sını Araplar, %15-17’sini Türkler, %4-5’ini Kürdler, %2-3’ünü Ermeniler, %2’sini de Çerkesler ve diğerleri oluşturur.

SURİYELİ TÜRKLER

Türkler, Suriye’deki en önemli azınlıktır. Bilhassa Batılı kaynaklarda Türklerin yok sayılmasının sebebi Türkiye ile organik bağını kesmeye yönelik 200 yıllık propagandanın tezâhürüdür. Suriye’de Türkçe konuşan yaklaşık 2 milyon, Türkçe’yi unutmuş Türklerle beraber 4,5 milyon civarında Türk olduğu tâhmin ediliyor. Suriye’de büyük gruplar hâlinde yaşayan Türkler milli şuurunu korumuş, küçük gruplar hâlinde yaşayanlar ise önemli ölçüde Araplaşmıştır. Köy ve kasabalarda yaşayan Türkler, Türkçe konuşur. Hama ve Humus Türklerinin şivesi Osmanlıca’ya son derece yakındır.

Suriye Türklerinin büyük çoğunluğu Sünni Hanefi mezhebine mensuptur. Az sayıda Türk Alevi’si bulunmaktadır. Türk çocuklarına verilen “Osman’’ isminin arkasında Osmanlı sevgisi var ancak resmi tarih öğretisinden dolayı kafaları karışık. Suriye sisteminin sert yapısı, Türk hareketinin siyasallaşmasını önlemiştir.

Suriye Türklerinin ekonomik faaliyetlerine bakıldığında Halep Türklerinin genellikle tarım ve ayakkabı sanayisiyle, Lazkiye ve Tartus Türkleri narenciye ve ormancılıkla, Hama ve Humus Türkleri hayvancılık ve tarımla uğraşmaktadır. Şam’da yaşayan Türkler memurluk ve serbest meslek, Rakka ve Dera’da yaşayan Türkler ise tarımla geçinir.

suriye4

İslâm fetihlerinden önce Suriye’de Gassânîler hüküm sürüyordu.

KISA SURİYE TARİHİ

İslâm devrinde Suriye’yle ilk münasebet Resûl-i Ekrem’in davet mektupları dolayısıyla başladı. 629’da Mûte ve 634’te Ecnâdeyn Harbi’nde Bizans mağlup edilerek Filistin ve Suriye’nin kapıları Müslümanlara açıldı. Halîd bin Velîd komutasındaki İslâm ordusunun 636’daki Yermük Harbi’nde Bizans’ı hezimete uğratmasıyla Suriye tamamıyla fethedildi.

Emevî Devleti’nin 661’de kurulması ve Şam’ın başşehir yapılması Suriye’nin ehemmiyetini artırdı. Emevîlerin, 750’de Büyük Zap Suyu Harbi’nde Abbâsîler’e mağlup olmasının ardından Suriye el değiştirdi. Abbâsîler’in yönetim merkezini Bağdat’a taşımalarıyla Suriye bir eyalet konumuna düştü ve Suriye şehirleri eski değerini yitirdi. Abbâsîler’den sonra Suriye’ye sırasıyla Tolunoğulları, İhşîdîler ve Fâtımîler hâkim oldu. Fâtımîler devrinde Fâtımî dâîlerinin propagandalarıyla İsmâilîlik Suriye’de yayılma imkânı buldu.

TÜRKLERİN SURİYE’YE İLK GİRİŞİ

Oğuz boyları akıncıları Suriye’de 7. yüzyıldan itibaren görünmeye başlamış, 10. ve 11. yüzyıllarda bu bölgeye yoğun göçler gerçekleşmişti. 1063 yılından itibaren, özellikle Halep, Lazkiye ve Asi Irmağı boyunca Hama, Humus ve Şam bölgesine yerleşen Selçuklular şimdiki Türklerin atası. 1243’te Kösedağ Savaşı’nda Moğollar’a mağlup olan Türk boyları da Halep bölgesine yerleştiler. 11. yüzyılda keşfedilen bu bereketli topraklar Osmanlı'nın çöküşüne kadar Türklere vatan oldu. Sultan 1. Selim, 1516’da Mercidabık'ta Memlukluları yenerek bugünkü Suriye topraklarını Osmanlılara bağladı ve Türk köylerini, hac yolunu koruyacak biçimde yerleştirdi. Türklerin Suriye ve çevresinde kurduğu devletler...

TOLUNOĞULLARI

868-905 tarihleri arasında Mısır ve Suriye’de hüküm süren Müslüman Türkler’in kurduğu ilk bağımsız devlet. Bu dönemde Suriye’ye yoğun Türk yerleşimi başladı.

İHŞİDİLER (AKŞİTLER)

935’te Mısır’da kurulan Türk-İslam hânedanı. Suriye ve Filistin’in yanı sıra Türkler tarihte ilk kez Kabe'nin bulunduğu Hicaz bölgesini alarak yönettiler.

SURİYE SELÇUKLULARI

Suriye, Filistin ve Güney Anadolu’yu yöneten Türk-İslâm devleti (1078-1117). Selçuklu meliki Tutuş’un 1078’de Fâtımîler’in kuşatmasında olan Şam’a girmesinin ardından devletin temelleri atıldı. Kudüs, Halep, Akkâ, Sûr, Trablusşam, Yafa, Arîş, Taberiye gibi şehirler fethedildi. Müslim b. Kureyş ve I. Süleyman Şah’ın sahneden çekilmeleriyle Tutuş, Suriye’nin yegâne hâkimi oldu. Malazgirt zaferinden sonra başlayan Haçlı saldırılarına karşı İslâm âlemini korudular. Selçuklular’ın Suriye ile birlikte İran ve Anadolu’ya da hâkim olmaları karayoluyla yapılan uluslararası ticareti geliştirdi.

ZENGİLER (MUSUL ATABEYLİĞİ)

Musul ve Halep merkezli el-Cezîre, Doğu Anadolu ve Suriye’de hüküm süren Türk-İslâm hânedanı (1127-1233). Zengîler, Oğuz Türklerinin Afşar boyundandır. Haçlılar’a karşı cihad ilân ettiler. Nûreddin Zengî, II. Haçlı Seferi’nin ardından Suriye’yi büyük oranda fethetti. Nureddin Zengî, kurduğu eğitim kurumları ve sosyal tesisler, yaptığı imar faaliyetlerinin yanında Kudüs Fâtihi Selahaddin-i Eyyûbi’yi yetiştirdi.

EYYUBİLER

Mısır, Filistin ve Suriye’de hüküm süren (Hama’nın yerel yönetimi 1348’e kadar) Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin kurduğu Türk-İslâm hânedanı (1171-1250)

suriye115

Nûreddin Zengî’nin 1174’te ölümüyle Selâhaddîn-i Eyyûbî, Suriye üzerine yürüyerek Şam, Ba‘lebek, Humus, Hama, Halep şehirlerini ele geçirdi. Hittîn Savaşı’nda Haçlılar’ı mağlup ederek 1187’te Kudüs’ü fethetti. 1192’de Haçlılar’la Sûr-Yafa sahil şeridi hariç tüm toprakların Eyyûbîler’de kalması şartıyla antlaşma yapıldı.

MEMLÜK SULTANLIĞI

Mısır, Suriye, Güney Anadolu, Filistin ve Hicaz Bölgesini yöneten Türk-İslâm devleti (1250-1517). Bazı kaynaklarda adı ed-Devletü’t-Türkiyye (Türkiye Devleti) olarak da geçer.

1260’ta Sultan Baybars, Aynicâlût Savaşı’nda Moğolları tarihte ilk kez mağlup ederek Suriye’nin büyük kısmını fethetti. Suriye’ye sığınan birçok Türk ve Moğol boyu çeşitli merkezlere yerleştirildi. Akkâ fethedilerek bölgedeki iki yüzyıllık Haçlı varlığına son verildi. Memlükler, son döneme kadar Osmanlı ile dostane ilişkiler kurdular. Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlılar’ın zaferiyle sonuçlanan 1516 Mercidâbık, 1517 Ridaniye Muharebeleri’yle Memlük hakimiyeti sona erdi.

Mısır Seferleri

Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı Devleti Mısır, Hicaz ve Filistin’in yanı sıra Suriye’ye hakim oldu.

OSMANLI DÖNEMİNDE SURİYE

Yavuz Sultan Selim’in fetihlerinden sonra Suriye, Filistin, Mısır ve Hicaz bölgeleri Arap vilâyeti adıyla teşkilâtlandırıldı. Kanuni döneminde Suriye kabaca Halep, Şam ve Trablusşam eyaletlerine ayrıldı. Suriye, mülkî ve askerî açıdan merkeze bağlı, dinî ve adlî teşkilâtlanmada Hanefî mezhebine göre yönetildi.

OSMANLI DEVLETİ’NİN İKİ TEMEL AMACI VARDI

Osmanlı yönetiminin bu dönemde iki temel amacı vardı. Birincisi iç güvenliği sağlayarak iktisadî ve ticarî hayatın normal seyrinde sürmesini sağlamak; İkincisi, bölgenin dinî ve ticarî hayatı açısından çok önemli olan hac kervanının düzenli biçimde Haremeyn’e gidiş ve dönüşünü sağlamaktı.

İNGİLİZ AJANLARI İŞ BAŞINDA!

1700’lerin sonunda İngiliz ajanlarının faaliyetleriyle bölgenin en önemli meselesi hâline gelen; Hicâz, Suriye ve Irak’ta yayılan Vehhâbîlik Osmanlı’yı uzun zaman uğraştırdı.

1864’te Vilâyet Nizamnâmesi ile Trablusşam, Sayda ve Şam vilâyetleri Suriye vilâyeti adıyla ilk kez birleştirildi. 93 Harbi’nin ardından Suriye’ye on binlerce göçmen yerleştirildi. Savaşın olumsuz etkileri birkaç yıl sürdü ve bazı şehirlerde Osmanlı aleyhtarı ilânlar görüldü.

suriye8

1. Dünya Harbi sırasında Deniz Bakanı ve 4. Ordu Kumandanı Cemal Paşa, Şam’da emperyalistlerin desteğiyle palazlanan erken Arap milliyetçiliği hareketi mensuplarına karşı sert tedbirler aldı. Suriye burvuvajisinin Osmanlı’ya başkaldırmasında Cemal Paşa’nın sert politikalarının büyük etkisi olduğu iddia edilir.

SYKES-PİCOT ANTLAŞMASI

Bu sırada İngilizler ve Fransızlar arasında akdedilen Sykes-Picot Antlaşması’yla Suriye Fransa’ya bırakılıyordu. Ayrıca İngilizlerle Şerîf Hüseyin arasında Osmanlı’ya karşı ayaklanma müzakereleri de devam ediyordu. Müzakereler sonunda isyan karşılığında Şerîf Hüseyin’e Suriye’yi de içeren büyük Arap Krallığı vâdedildi. Haziran 1916’da Şerîf Hüseyin İsyânı başladı. İtilâf orduları ve Araplar’ın hücumlarına dayanamayan Osmanlı orduları 1917 sonunda Kudüs’ten ve Eylül 1918’de Şam’dan Halep’e çekildi.

SURİYE NEDEN BU HALE GELDİ?

3 asırdır zayıflayan, 60 senedir can çekişen ve 6 senedir ölüm döşeğinde yatan imparatorluğun cenazesi 1918’de kaldırılırken Avrupalılar İslâm topraklarını birbirlerine ikram ediyor, Suriye’yi bir lokma gibi Fransızların önüne atıyorlardı.

Emir Faysal ve Lawrence

Mart 1920’de Şam’da toplanan Eşraf Kongresi, Suriye Krallığı’nın kurulduğunu açıklayarak Şerîf Hüseyin’in oğlu Faysal’ı tahta geçirdi. Emîr Faysal, Suriye kralı olarak taç giymesine rağmen Fransızlar Şam ve Halep’e girdi.

SURİYE 4 PARÇAYA AYRILIYOR

Fransızlar, manda yönetimi döneminde (1920-1946) Osmanlı’yı parçalama yönetimini Suriye için de kullandılar. Ülkeyi dörde böldüler: Dürzî Dağı, Halep, Şam ve Lazkiye... Her birinin başına bir hükümet yerleştirip ayrılık tohumlarını baştakilere attırıp sulattılar.

TÜRKİYE DIŞINDAKİ TEK TÜRK TOPRAĞI

Ekim 1921’de Türk ve Fransız hükümetleri arasında imzalanan Ankara Antlaşması’nın 9. maddesi ve Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın 3. maddesi gereğince içinde Süleyman Şah Türbesi bulunan Caber Kalesi Türk toprağı kabul edildi ve Türkiye’ye burada asker bulundurma ve bayrağını çekme hakkı tanındı. Bölgede cereyan eden hâdiseler sebebiyle Şubat 2015’te TSK’nın Şah Fırat Operasyonu’yla daha önce iki kez taşınan türbe Türkiye sınırındaki Suriye’nin Eşme Köyü’ne nakledildi.

HATAY’IN TÜRKİYE'YE KATILMASI

Suriye için yapılan bağımsızlık çalışmaları üzerine Türkiye’nin girişimleriyle Hatay, Haziran 1939’da Türkiye sınırlarına dahil edildi.

SURİYE NASIL KURULDU?

2. Dünya Savaşı sırasında Suriye, baskılar ve savaşın olumsuz etkilerinden dolayı toplumsal ayaklanmalara sahne oldu. 1941’de açlık gösterileri siyasî bağımsızlık taleplerini beraberinde getirdi. Çatışmaların yoğunlaşması üzerine İngiltere’nin müdahalesiyle ateşkes sağlandı. Fransa taleplerinden vazgeçti ve 1946 baharında Suriye’yi terketti.

1946da istiklâlini kazanan Suriye, Şükrü El Kuvvetli’yi Cumhurbaşkanı, Hizb-ül Vatani Partisi’nin Başkanı Cemil Mardani’yi de başbakan seçti.

RUSYA’NIN SURİYE AMACI NEYDİ?

Filistin-bu hale nasıl düştü

Suriye halkının düşmanları: İngilizler, Fransızlar ve Yahudilerdi. Bunu tespitte gecikmeyen Rusya, ahlâki bakımdan zayıf olanları elde edip Suriye'de amaçlarını gerçekleştirmeye çalıştı. Ruslar’ın iki amacı vardı: Bunlardan birincisi parlamenter idareyi yıkmak, yani meclisi ve partileri ortadan kaldırmak; ikincisi de ırkçılık ve mezhepçilik meseselerini körüklemek. Bilhassa azınlıkta olan Alevi, Dürzi, Kürd ve Hristiyanları ayağa kaldırmak, onların haklarını koruyacağız derken ekseriyetin haklarını çiğnetmek. Böylece karışmak ve karıştırmak, neticede sosyalizmi Suriye’de hakim kılmak.

Rusya bunun için çok çalıştı. Suriye’ye çok para döktü. Rusya’nın amacı sadece Suriye’nin sosyalist olması değildi, Akdeniz’e çıkmaktı.

RUSYA’NIN TARİHİ EMELİ GERÇEKLEŞİYOR

Suriye’nin en büyük talihsizliği ordunun siyasete bulaşması oldu. Suriye’de ilk ihtilâl Mart 1949’da Albay Hüsnü El Zaim tarafından yapıldı. Zaim, kendini Generalliğe terfi ettirip Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu. Bu hatasının yanında ordunun siyasete karışması da eklenince 2 ay sonra Albay Sami Hunnavi 2. ihtilâli yaparak arkadaşı Zaim’i öldürüp yerine kendisi geçti.

İktidar ve siyasi partiler arasındaki çekişmelerden yararlanan Albay Faysal Attaşi, 1954’de askeri darbelere bir yenisini ekledi. Albay Attaşi sosyalistti. Böylece Rusların planları seneler sonra gerçekleşti. Suriye’de hem meclis çalışamaz hâle geldi hem de sosyalizm hakim oldu. Böylece Ruslar, Çar 1. Petro’nun Rusya’nın bir dünya devleti olabilmesi için Akdeniz’e ulaşma idealini 300 sene sonra gerçekleştiriyordu.

BAAS PATRİSİ’NİN İKTİDARA GELİŞİ

7 Mart 1963 gecesi bir grup subay hükümeti devirmeye karar verdiler. Kendilerine muhalif olabilecek subayları tevkif edip zırhlı ve paraşütçü birliklerle Şama yürüdüler. Sabah karşı uyanan halk, ihtilâl haberi ile karşılaştı. “Şimdiye kadar olanlardan biridir’’ dediler ancak bu ihtilâl Baas Partisi’ni iktidara getiriyordu.

hafiz esad

Bu dönemde ordunun siyaset üzerindeki etkisi arttı ve kritik görevlere Baasçı gayri Sünnî subaylar getirildi. 1967 Arap-İsrail Savaşı’nda İsrail, Suriye’nin önemli su kaynaklarının bulunduğu Golan tepelerini işgal etti. Savaş sonrasında Lazkiye’nin Kardaha köyünde bir Alevî ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelen, 1954’te Humus Askerî Akademisi’nden mezun olarak savaş pilotu olan, 1964’te Hava Kuvvetleri kumandanı ve 1966’dan beri Savunma bakanlığı görevlerini sürdüren General Hâfız Esad, Kasım 1970’te gerçekleştirilen bir askerî ihtilâlle iktidarı ele geçirdi.

HÂFIZ ESAD DÖNEMİ

1971’den Haziran 2000’de ölümüne kadar yedişer yıl arayla yapılan her seçimde Cumhurbaşkanı seçilen Hâfız Esad döneminde Baas Partisi’nin sosyalist devletçi ekonomi anlayışı yanında özel sektör de desteklenerek siyasî istikrar ve ekonomik büyüme sağlanmaya çalışıldı. Şehirli Sünnî Müslümanlar yönetimden tasfiye edilerek, yerlerine taşra kökenli ve gayri Sünnî unsurlar getirildi. Bu politikaya karşı Şam, Halep, Hama ve Humus gibi şehirlerde Müslüman Kardeşler hareketinin de etkisiyle zaman zaman isyanlar çıktı (Hama isyanı 1982). Suriye-Sovyet ilişkileri gelişti. Mısır ile ortaklaşa yapılan Ekim 1973 İsrail Savaşı’nda Golan tepelerindeki İsrail işgali devam etti. Aralık 1981’de İsrail Golan’ı ilhak ettiğini açıkladı.

SURİYE KRALLIĞI: HAFIZ ESAD’DAN BEŞŞAR ESAD’A

Hâfız Esad’in ölümüyle oğlu Beşşâr Esad 2001’de yapılan referandumla Suriye Cumhurbaşkanı seçildi. Yeni dönemde Suriye, yıllardır anlaşmazlıklar yaşadığı Türkiye ile iyi ilişkiler kurdu.

suriye113

Siyasi istikrar, demokratikleşme ve ekonomik büyümesini sürdürme çabalarının yanında İsrail ve Amerikan baskısına karşı başta İran olmak üzere Türkiye, Rusya ve Çin ile ilişkilerini geliştirmeye çalıştı.

SURİYE İÇ SAVAŞI NASIL BAŞLADI?

Mart 2011’de Suriye’nin güneyindeki Deraa şehrinde 9-15 yaşlarındaki 15 çocuk okul duvarına yazdıkları, “Halk, düzenin yıkılmasını istiyor” sloganı sebebiyle tutuklanıp işkenceye uğradı. Bu durumu protesto eden yakınları da polisin şiddetine maruz kaldı.

Deraa özel bir yerleşim yeri. Deraa’da yaşayanların büyük bir çoğunluğu seyyidi, Ehl-i Beyt torunları... Deraa’da insanlar öldükçe gösteriler önce şehre sonra İdlip, Halep, Hama, Humus, Banyas ve Lazkiye gibi farklı şehirlere yayıldı. Suriye’de 6 ay boyunca Cuma namazları sonrası barışçıl gösteriler yapıldı.

suriye114

Beşşar Esad iki defa reform sözü vermesine rağmen güvenlik güçleri halka yönelik sert şiddet kullanınca gösteriler ordudan kaçıp muhaliflere katılan askerlerle beraber rejimi devirmek isteyen bir ayaklanmaya dönüştü. Esad güçleri savaşın ilk gününden bu yana sivilleri karadan ve havadan bombalamakta, insanlık suçu işleyerek kimyasal silah kullanmaktadır. Bu süreçte uluslararası toplum müdahale edememiş; Suriyeli siviller için bir insani yardım koridoru dahi açılamamıştır. Arap Birliği Barış Planı Suriye’deki krize çözüm üretememiş ve sorun BM’ye taşınmıştır. BM bünyesindeki çalışmalarda öncelikle taraflar arasında ateşkesin sağlanması ve bir “geçiş hükümetinin” kurulması hedeflenmiş ancak rejimin çözüme yanaşmaması ve saldırılarına devam etmesiyle Suriyeliler için sorun daha da derinleşmiştir.

Suriye’deki bugünkü yapıyı özetlemek gerekirse Suriye muhalefeti, Suriye’de kurulmuş tüm muhalif oluşumlara verilen ortak addır. Muhalefetin çatı örgütü Suriye Devrimi Muhalefet Güçleri Koalisyonu’dur.

4 ana muhalif oluşum vardır:

1. İslâmcılar

2. Bağımsızlar

3. Türkler

4. Kürdler (PKK/PYD/YPG oluşumu diğer tüm Kürd grupları dağıtarak ABD ve İsrail’in paralı askeri haline gelerek büyük kazanım elde etti.)

SURİYELİ MÜLTECİLER SORUNU

Mart 2011’den bu yana süren iç savaşta, yüz binlerce insan hayatını kaybetti, 5,5 milyondan fazla sivil hayatta kalabilmek için başka ülkelere sığındı.

EN FAZLA SURİYELİYE TÜRKİYE KUCAK AÇTI

Sivil kayıpların yüz binlerle ifade edildiği savaşta, 5 milyon 684 bin sivil zorla yerinden edildi. BM Mülteciler Yüksek Komiserliğine göre, bu kişilerin 3 milyon 644 binine Türkiye tek başına ev sahipliği yapıyor.

Suriyelilerin 946 bini Lübnan’da, 670 bini Ürdün’de, 253 bini Irak’ta, 133 bini Mısır’da barınıyor.

6 milyon 600 bin sivil ise, ülke içinde yerinden edildi. Suriye’de 2 milyon 980 bin sivil ulaşılması zor bölgelerde ya da kuşatma altında yaşıyor.

Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR), 11 Mart tarihli raporunda, Esed rejiminin Mart 2011- Mart 2019’da alıkoyduğu kişilerden en az 127 bin 916’sını halen cezaevlerinde tuttuğunu açıkladı. Rapora göre, en az 13 bin 983 kişi rejimin işkencesi nedeniyle öldü.

En az 216 kez kimyasal silah kullanan rejiminin kuşatmasında açlık ve ilaç yetersizliği sonucu 398’i çocuk, 187’si kadın en az 921 sivil yaşamını yitirdi.

Terör örgütü YPG/PKK ise en az 2 bin 705 kişiyi halen alıkoyarken, DEAŞ’ın alıkoyduğu en az 8 bin 143 kişinin akıbeti bilinmiyor.

SURİYE’DE TÜRKMENLERİN SON DURUMU

Rusya ve İran destekli Esad güçleri Suriye’de Türklerin yoğun olarak yaşadığı Lazkiye’nin stratejik öneme sahip Kızıldağ mevkiî ve 27 Türk köyünün yer aldığı Türkmen Dağı civarını 2016 yılında ele geçirdi.

Esad rejimi, Türklerin Suriye’de yoğun olarak yaşadığı Hama, Humus, Kuneytra, Daraa’nın tamamı ve Halep’in önemli bir kısmını kontrol ediyor. Türklerin yaşadığı bir diğer şehir Rakka, Amerikan İstihbarat teşkilatı CİA’nın finanse ettiği DAEŞ, ardından ABD’nin desteklediği diğer bir terör örgütü YPG/PKK tarafından işgal edildi. Rakka’nın yerli sakinleri Türkler ve Araplar zorla yerinden edildi.

Türklerin yoğun olarak yaşadığı Cerablus, Azez, Afrin ve Tel Abyad Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatlarıyla terörden arındırılarak asıl sahipleri Türklere ve diğer azınlıklara teslim edildi.

İdlib ise Türkiye ve Rusya arasında yapılan anlaşma ile çatışmasızlık bölgesi ilan edildi. İdlib’te az sayıda Türkler ve diğer bölgelerden gelen sığınmacılarla birlikte 4 milyona yakın sivil yaşamakta.

YORUM-ANALİZ

Ulu Hakan 2. Abdülhamid Hân’ın, “Hangi taşı kaldırsam, altından İngiliz parmağı çıkıyor’’ sözü pek mânidardır. Nitekim Anglo-Saksonlar, 18. yüzyıldan itibaren Osmanlı topraklarında Müslümanlar arasında fitne çıkarmak, İslâm birliğini parçalamak için kolları sıvamıştı. İngilizlerin 3 önemli projesi vardı:

1. Osmanlı’yı ortadan kaldırmak.

2. Bilimsel çalışmaları baltalamak; İslâm coğrafyasını sömürge/yarı sömürge hâline getirmek.

3. Mezhep ayrılıklarını derinleştirmek; İslâm’a, birbirine düşman nesiller yetiştirmek.

suriye112

İlk ikisini başardılar. Üçüncüsü için yüzyıllardır çalışıyorlar. Osmanlı’yı parçalamak için Rusya ve yerel güçleri kullanan Anglo-Sakson yapı, şimdi yeni bir proje üzerinde çalışıyor. Afrika ve Ortadoğu’da cetvelle çizilen haritalar ve kukla rejimlerin mimarları, bu projeye “Arap Baharı’’ adını verdiler.

1200 yıldır bu coğrafyada Türkler’le-Batı’nın, İslâm’la-Haç’ın varolma mücadelesi veriliyor. Hak gelecek batıl zail olacak. Yusuf Kaplan’ın deyişiyle: “Bizler gelince onlar gidecek.’’

SON SÖZ

Bugün Ortadoğu’ya bakıldığında, 1300 yıldır bu toprakların hamiliğini ve İslâm âleminin bayraktarlığını yapan Türklerin, Osmanlı ile bu coğrafyada tesis ettiği barışın hâlen temin edilemediği; eski huzurun, güvenin ve istikrarın bir türlü yakalanamadığı görülecektir. Eğer imparatorluk mirası, hâlen istikrar ve barış arıyorsa mağlup olsak da ve buralardan çekilsek de biz bu savaşı kaybetmedik.

Kaynakça:

  • İHH İnsani Yardım Vakfı, Suriye Raporu
  • İslâm Ansiklopedisi, Cilt 37, 2009
  • Hekimoğlu İsmail, Suriye Nasıl Bu Hale Düştü?, Yeni Asya Yayınları, 1974
  • Yılmaz Öztuna, İslâm Devletleri, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1989
  • Ömer Faruk Abdullah, Suriye Dosyası, Akabe Yayınları, 1988
  • http://www.selcuk.edu.tr/
  • http://www.sabah.com.tr/
  • http://www.gazetevatan.com/
  • unhcr.org.tr/
  • state.gov/
  • http://www.orsam.org.tr/

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Mükemmel bilgiler...

    Bu kadar güzel anlatıma kim kötü der ki. Ellerinize sağlık.

    Gercekten neler oluyor diye merak ediyordum. Hizmetiniz vesilesiyle aydinlandim. Teşekkür ederim. Allah razı olsun.

    Çalışmalarınızı destekliyor, araştırmalarınızda kolaylıklar diliyorum. Çok başarılı olmuş.

    malum Suriye ve ortadoğu konusunda, Ufuk açıcı bir konu çalışma olmuş. ellerinize sağlık..

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.