Sürekli Evlenme Engelleri

İslam’a göre kesin evlenme engeli bulunan kimseler kimlerdir?

Sürekli evlenme engelleri Kur’ân-ı Kerîm’in şu âyetinde topluca zikredilmiştir:

Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşinizin kızları, kız kardeşinizin kızları, sizi emziren sütanneleriniz, sütkardeşleriniz, eşlerinizin anneleri, kendileriyle gerdeğe girdiğiniz karılarınızdan olup da evlerinizde bulunan üvey kızlarınız size haram kılındı. Eğer üvey kızlarınızın anneleri ile (nikâhlanıp da) gerdeğe girmemişseniz, kızlarıyla evlenmenizde size bir sakınca yoktur. Kendi sulbünüzden olan oğullarınızın eşleriyle evlenmeniz ve iki kız kardeşi birlikte nikâhlamanız da size haram kılındı. Ancak daha önce geçen geçmiştir. Şüphe yok ki Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.”[1] Bu âyet-i kerîmede üç grup hısımlığın sürekli evlenme engeli doğurduğu belirtilmektedir.

KESİN EVLENME ENGELLERİ

1) Kan hısımlığı:

Buna göre, bir kimse usulü (anne-büyük anne), fürûu (kız ve torunlar), kardeşleri ve bunların çocukları, hala veya teyzesi ile evlenemez. Dedelerin kız kardeşleri olan büyük hala ve büyük teyzeler de yasak kapsamına girer. Kadını esas aldığımız zaman, aynı hısımların erkek olanı ile evlenmesi caiz olmaz. Baba, dede, oğul, torun, erkek kardeş ve bunların erkek çocukları, dayı veya amca ile evlenememesi gibi.

Bu hısımlardan usûl, fürû, kardeşler ve kardeşlerin fürûu ile evlenmenin yasak oluşunda eski ve yeni hemen bütün hukuk sistemleri ittifak hâlindedir.

Ancak amca, hala, dayı ve teyze ile yeğenler arasındaki evlenme konusunda değişik hal tarzları vardır. Alman hukuku ile Kuzey Avrupa devletleri hukukuna böyle bir evlenme engeli girmemiştir. Katolik kilise hukukunda eskiden yedinci dereceye kadar kan hısımları arasındaki evlenme yasak idi. Sonradan bu da dördüncü dereceye kadar indirildi. Bu; usûl, fürû ve kardeşlerle bunların fürûu arasında cereyan eden yasaktır. Mûsevîlerde bir kimsenin yeğeni ve yeğeninin çocukları ile evlenmesi de serbesttir.[2]

2) Sıhrî hısımlık:

Evlenme ile oluşan bazı hısımlıklara “sıhrî hısımlık” denir. Boşanma veya ölüm bu çeşit hısımlığı sona erdirmediği için sürekli bir evlenme engelidir. Bunları dört grupta toplayabiliriz.

a) Üvey kızlar: Bir erkek, eşiyle cinsel ilişkide bulunduktan sonra artık bu eşinin başka erkekten olma kızı veya torunları ile evlenemez.

b) Kayın valideler: Burada eşle cinsel birleşme şartı aranmaz. Mücerret nikâh akdi ile, kayın valide ve onun annesi ile evlenme engeli doğar.

c) Baba ve dedenin karıları: Bir kimse babasının veya dedelerinin karısı ile evlenemez.

Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur:

“Babalarınızla evlenmiş olan kadınlarla evlenmeyin. Ancak daha önce geçen geçmiştir. Şüphe yok ki o, bir hayasızlıktı, Allâh’ın hışmına bir sebepti. O, ne kötü bir yoldu.” [3]

d) Fürûun hanımları: Bir kimse oğlunun veya torunlarının eşi ile evlenemez. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur:

“Kendi sulbünüzden gelmiş oğullarınızın eşi... (ile evlenmeniz size haram kılındı)”[4]

Evlatlık alınan çocukla bunu alan kimse ve diğer hısımları arasında bir evlenme engeli doğmaz. İslâm hukuku evlâtlık müessesesini kaldırmıştır. Hz. Peygamber’in evlatlığı Zeyd (r.a.) eşi Zeynep binti Cahş (r. anhâ)’dan boşanınca, câhiliyye örfüne göre Zeynep, Allah Elçisinin gelini olarak kabul edildiği için bu durum Rasûlüllah ile aralarında evlenme engeli sayılıyordu. Ancak bu anlayış şu âyetle kaldırılmıştır:

“Şimdi mademki (Zeyd) o kadından ilişiğini kesti, biz onu sana zevce yaptık. Tâ ki evlâtlıklarının kendilerinden ilişiğini kestikleri eşlerini almakta mü’minler üzerine bir güçlük olmasın. Allâh’ın emri yerine getirilmiştir.” [5]

Hz. Peygamber, evlâtlığı Zeyd, eşi Zeyneb’i boşayıp iddeti bittikten sonra onunla evlenmiş ve bir câhiliyye örfü bu şekilde sona ermiştir. Bu ve aşağıdaki âyet inmeden önce Zeyd b. Hârise’yi toplum “Zeyd b. Muhammed (Muhammed’in oğlu Zeyd)” diye çağırırlardı. Aşağıdaki ayetle akrabalığın ancak nesep bağı ile olabileceği şöyle belirtildi:

“Allah, evlâtlıklarınızı öz oğullarınız gibi tanımadı. Bu sizin ağzınızla söylediğiniz boş sözdür. Allah gerçeği söyler ve O doğru yolu gösterir. Onları babalarına nisbet ederek çağırın. Bu Allah katında daha doğrudur. Eğer babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, onlar sizin dinde kardeşleriniz ve dostlarınızdır.” [6]

e) Süt hısımlığı:

Süt hısımlığının başlangıcı câhiliyye devrine kadar uzanır. Eski Araplar, çocuklarını genellikle iki yaşına kadar süt anneye bırakırlardı. Bu, çocuk daha sağlıklı olsun ve fasih Arapça konuşulan bir ortamda yetişsin diye yapılırdı. Hz. Peygamber’in de küçük çocukluğunu Mekke’den uzakta süt anne yanında geçirdiği bilinmektedir.

Kilise hukukunda da mânevî hısımlık diyebileceğimiz buna bezer bir hısımlık vardır. Hristiyanların “vaftiz” âdeti, vaftiz baba ve vaftiz ana ile vaftiz edilen çocuk arasında mânevî bir hısımlık doğurur ve bunlar birbiriyle evlenemezler. Bu konudaki ilk yasağı Jüstinyen getirmiş, daha sonra vaftiz ana ve baba ile çocuğun asıl ana) babası arasında da hısımlık ve dolayısıyla evlenme yasağı doğacağı kabul edilmiştir.[7]

İslâm’da süt yoluyla bir takım evlenme engelleri doğacağı esası getirilmiştir.

Allah Teâlâ şöyle buyurur”... Sizi emziren süt analarınız ve süt kardeşleriniz (size haram kılındı)”[8] Âyette başka süt hısımlarına yer verilmemiş, Hz. Peygamber’in şu hadisi bu konudaki genel prensibi belirlemiştir: “Nesepçe haram olanlar süt yoluyla da haram olurlar.” [9]

Süt hısımlığının doğması için sütün emme süresi içinde emilmesi gerekir. Bu süre Ebû Hanîfe’ye göre iki buçuk yıl, Ebû Yûsuf, İmam Muhammed ve diğer mezhep imamlarının içinde bulunduğu çoğunluğa göre ise iki yıldır. Bu konuda Ebû Hanîfe’nin delili:

وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلٰثُونَ شَهْرًا “...Çocuğun ana karnında taşınması ile sütten kesilmesinin süresi otuz aydır.” [10] âyetidir. Ona göre, otuz ay, hem gebeliğin hem de sütten ayrılmanın ayrı ayrı süresidir.

Çoğunluk ise şu ayetin açık anlamına dayanırlar:

“Emzirmeyi tamamlatmak isteyenler için, anneler çocuklarını tam iki yıl emzirirler.” [11] Buhârî’de rivayet edilen şu hadis de ayeti açıklamaktadır: “Süt hısımlığı, ancak iki yaş içinde emzirilen sütle teşekkül eder.” [12]

Emme miktarının az veya çok olması mümkündür. Çoğunluğa göre azı için sınır yoktur. İmam Şâfî’ye göre ise, beş doyurucu ve fasılalı emiş şarttır. Bundan azı hısımlık doğurmaz.[13]

Süt hısımlığında evlenme engeline giren hısımları belirlerken şu prensipten hareket edilebilir: Süt emen çocuğu süt emziren kadının öz çocuğu gibi kabul ettiğimizde, öz çocuk o aileden kimlerle evlenemezse; süt emen çocuk da evlenemez. Çünkü öz çocuğun nesep hısımları süt çocuk bakımından süt hısımı olur. Süt anne, süt baba, süt dede, süt nine, süt kardeş, süt hala, süt teyze gibi.

Dipnotlar:

[1] Nisâ’, 4/23. [2] H.A.K. mad. 20-32; Döndüren, age 212, 213. [3] Nisâ’, 4/22. [4] Nisâ’, 4/23. [5] Ahzâb, 33/37. [6] Ahzâb, 33/4,5. [7] bk. Halil Cin, age, s. 105; H.A.K. mad. 29. [8] Nisâ’, 4/23. [9] Buhârî, Şehâdât, 7; Müslim, Radâ’, 1. [10] Ahkâf, 46/15. [11] Bakara, 2/233. [12] Buhârî, Nikâh, 21. [13] İbn Rüşd, age, II, 31; Davudoğlu, Sahîh-i Müslim Terc., VII, 368-370.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

İSLAM’DA EVLİLİĞE MANİ DURUMLAR

İslam’da Evliliğe Mani Durumlar

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.