Sultan Cem Kimdir?

Sultan Cem kimdir? Sultan Cem olayı nedir, nasıl dış sorun haline geldi? Sultan Cem nasıl vefat etti? Sultan Cem’in kısaca hayatı.

Hayatı oldukça maceralı geçen ve Avrupalı devletlerin siyasî oyunlarına hedef olan Fatih Sultan Mehmet’in oğlu Sultan Cem, iyi bir şair olup Farsça ve Türkçe iki divanı vardır. Ayrıca adına birçok eser yazılmıştır. Doğu’da ve Batı’da portreleri yapılmış olan Sultan Cem’in hayatı sonraki dönemlerde çok ilgi çekmiş, hakkında çeşitli ilmî araştırma yapıldığı gibi roman, piyes ve çizgi romanlara da konu olmuştur.

Fâtih Sultan Mehmet’in üçüncü oğlu olup 23 Aralık 1459’da Edirne’de doğdu. İki lalası ile birlikte henüz on yaşında iken 1469’da Kastamonu’ya sancak beyi olarak gönderildi. Burada kısa bir süre kaldıktan sonra önce İstanbul’a, oradan da Rumeli’ye gitmesi emredildi. Babasının 1473’te Otlukbeli’nde Akkoyunlular’la mücadelesi sırasında mağlûp olduğu yolundaki söylentiler üzerine lalaları Nasuh ve Kara Süleyman kendisine biat ettiler. Ancak bunu duyan Fâtih oğlunu azarladığı gibi lalalarını da öldürttü.

SULTAN CEM HADİSESİ NEDİR?

Ağabeyi Şehzade Mustafa’nın Konya’da ölümü üzerine 1474’te sancak beyi olarak oraya gönderildi. Bu görevi sırasında Karamanoğulları ile iyi geçindi ve bu sayede onların gizli emellerini engelleyebildi. Burada etrafına topladığı âlim ve sanatkârlarla mümtaz bir kültür çevresi meydana getiren Cem, babasının ölümü ve 2. Bayezit’in tahta geçmesiyle hak iddiacısı olarak ortaya çıktı. Babasının taht için kendisini seçtiğini, 2. Bayezit’in haksız olarak başa geçtiğini ileri sürerek ordu topladı ve Bursa’ya gitti. On sekiz gün kadar şehirde kaldı, bu sırada adına para bastırdı, hutbe okuttu ve kendisini padişah ilân etti.

Ancak 1481 Haziranında Yenişehir’de ağır bir yenilgiye uğradı; çekildiği Konya’da da yeterince destek bulamayınca Tarsus’a, Mısır sultanından aldığı davet üzerine de Kahire’ye gitti. Kahire’de büyük bir ilgi gördü ve orada kaldığı süre içinde Mekke’ye giderek hac vazifesini yerine getirdi. Anadolu’dan gelen haberler onu taht yolu için tekrar ümitlendirdi. Fakat Ankara sancak beyi Mehmet Bey’in ısrarı ile giriştiği harekât bir sonuç vermedi.

SULTAN CEM’İN AVRUPA HAYATI

1482’de Karamanoğlu Kasım ile Anadolu’da kalma imkânı ortadan kalkan Sultan Cem otuz kadar adamı ile Rodos’a gitti. Bundan sonra bir daha vatanına dönemedi ve böylece maceralı Avrupa hayatı başlamış oldu. 29 Temmuz 1482’de Rodos’a varan Sultan Cem, Rodos şövalyelerinin İsbitâriyye reisi Pierre d’Aubusson tarafından büyük bir törenle karşılandı. Sultan Cem şövalyelerin yardımı ile Rumeli tarafına geçmeyi umarken şövalyeler onu Osmanlı Devleti’ne karşı bir koz olarak kullanmayı düşünüyorlardı. P. d’Aubusson papaya, Macaristan ve Napoli krallarına mektup yazarak durumu izah etti ve nasıl bir yol takip edileceğini sordu.

İltica haberini öğrenen 2. Bayezit ise Rodos şövalyeleriyle anlaşma yolunu seçti. Cem’e yardım edilmemesi için Venedik’le de anlaşan ve onlara vergi muafiyeti bahşeden 2. Bayezit, şövalyelere 40 bin altın vermeyi kabul etti. Şövalyeler Cem’in Rumeli’ye gitme isteğini geri çevirdikleri gibi kontrollerini daha da arttırdılar ve kendisini gizlice Fransa’ya gönderdiler.

15 Ekim 1482’de Savoia dükasına bağlı Villefranche’ye götürülen Cem, veba salgını sebebiyle Nice şehrine gönderildi. Burada dört ay kaldı, bu süre içinde Batı dünyasının sosyal yaşayışına şahit oldu, adı çeşitli söylentilere karıştı. 5 Şubat 1483’te Chambery’e götürüldü. Orada iken Macar kralına yolladığı adamlarının yakalanıp öldürüldüğünü haber aldı. Bu arada 2. Bayezit de kardeşi ve Avrupa’nın durumu hakkında bilgi almak için sürekli olarak casuslar gönderiyordu.

Şehzade Cem’in Avrupa’da bulunması ve 2. Bayezit’in faaliyetleri, Venedik dahil olmak üzere Macaristan kralı, papa, Napoli kralı ve hatta Memlük sultanının konu ile ilgilerini canlı tutmaktaydı. Bütün bunları yakından takip eden 2. Bayezit, Cem’in sağ olarak iadesi için çeşitli teşebbüslerde bulunuyor, öte yandan başta Barak Reis olmak üzere gizlice gönderdiği adamlarından onun hakkında bilgi almaya çalışıyordu. Bu arada Macar kralı Cem’i kaçırma teşebbüsünde bulunduysa da başarılı olamadı. Memlük sultanı 1487’de 20 bin filori karşılığında Cem’in kendilerine verilmesi teklifinde bulundu. Papa 8. Innocente bir haçlı seferi gerçekleştirmek için Cem’den faydalanmayı umuyordu. Pierre d’Aubusson ile anlaşarak 4 Mart 1489’de Şehzade Cem’i Roma’ya getirtti.

2. Bayezit durumdan haberdar olunca Şehzade Cem’i muhafaza altında tutması için şövalyelere vereceği parayı papaya gönderdi. 30 Kasım 1490’da Roma’ya giden Osmanlı elçisi Mustafa Bey, papaya üç yıl için 120 bin altın verdi. Papa Innocente’in ölümünden sonra Fransa Kralı 8. Charles, Cem’in Napoli’ye sevki için yeni Papa 6. Alessandro ile anlaştı. Fransa kralı onu siyasî emelleri için bir koz olarak kullanmak istiyordu.

SULTAN CEM NASIL ÖLDÜ?

27 Ocak 1495’te Roma’dan ayrılan Cem, Castel Capuana denilen yerde 29 Cemâziyelevvel 900 (25 Şubat 1495) tarihinde öldü. Onun, elindeki kıymetli rehineyi bırakmak zorunda kalan papa tarafından zehirlendiği rivayet edilmektedir. Cem’in ölümünü haber alan Sultan 2. Bayezit üç günlük yas ilân ettiği gibi gıyâbî cenaze namazını da kıldırtmıştır.

SULTAN CEM’İN MEZARI

Tahnit edilmek suretiyle sadık adamları tarafından Gaeta denilen yerde toprağa verilen cesedi 1499’da Napoli kralı tarafından Osmanlılara teslim edilerek Bursa’da Muradiye Camisi hazîresine defnedilmiştir.

SULTAN CEM’İN ESERLERİ

1- Türkçe Divan. Âşık Çelebi’nin kaydettiği, Cem’in divanını musahibi Sa‘dî aracılığı ile 2. Bayezit’e gönderdiği şeklindeki bilgiye dayanarak ve özellikle divanın içindeki bazı kaside ve gazellerden hareketle onun divanını gurbette iken tamamladığı sonucu çıkarılabilir. Yine Âşık Çelebi’nin ifadesinden, divanını babası 2. Mehmet adına tertip ettiği anlaşılmaktadır.

2- Farsça Divan.

Kaynak: DİA

İslam ve İhsan

CEM SULTAN’IN VASİYETİ

Cem Sultan’ın Vasiyeti

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.