Sultan 4. Kılıçarslan Kimdir?

Sultan 4. Kılıçarslan kimdir? Anadolu Selçuklu Sultanı 4. Kılıçarslan’ın Hayatı...

4. Kılıçarslan, 1237 veya 1240 yılında doğdu. Babası 2. Gıyâsettin Keyhusrev, annesi Rum asıllı bir câriyedir. Babası ölünce geleneğe uygun olarak ağabeyi 2. İzzettin Keykâvus, Vezir Şemsettin İsfahânî ve ileri gelen beyler tarafından Selçuklu tahtına çıkarıldı; ortanca kardeşi Rükneddin 4. Kılıçarslan ile küçük kardeşi 2. Alaattin Keykubat tahtın iki yanındaki kürsülere oturtuldu.

1246 yılında Güyük Han’ın kağanlık tahtına çıkışı dolayısıyla yapılacak merasime davet edilen Sultan 2. İzzettin Keykâvus, yerine kardeşi 4. Kılıçarslan’ı gönderdi. Bir heyetle Karakurum’a giden 4. Kılıçarslan, yaklaşık iki yıl sonra Güyük Han’ın kendisi için verdiği saltanat yarlığı ile 2 bin kişilik bir Moğol askerî birliğinin refakatinde Anadolu’ya döndü ve 1249 yılında Sivas’ta hükümdarlığını ilân etti.

ÜÇLÜ SALTANAT TEKLİFİ

4. Kılıçarslan, Sivas’ın yanı sıra Erzincan, Diyarbekir, Malatya, Harput ve Kayseri’de de hükümdar tanındı. Bu esnada Keykâvus’un veziri Celâlettin Karatay, IV. Kılıçarslan’ın yakın adamlarından Cemâlettin Hotenî’ye evkaf nâzırlığını vererek onu ikna ettikten sonra yapılan toplantıda üç kardeşin birlikte tahta oturması, hutbenin üçü adına okunması ve sikkenin üçü adına kesilmesine 4. Kılıçarslan’dan gelen elçileri razı etti. Ancak 4. Kılıçarslan, Seyfettin Torumtay, Seyfettin Türkeri gibi emîrlerin telkinleriyle ortak sultanlığı kabul etmeyip gerekirse kuvvet kullanmak için Aksaray’a geldi. Burada da Celâlettin Karatay’ın gönderdiği elçiler üçlü saltanatı kabul ettirmek için çok gayret gösterdilerse de 4. Kılıçarslan’ın kumandanları bir anlaşmaya varılmasına engel oldular ve 2. İzzettin Keykâvus’un ordusuna karşı hücuma geçerek barış yolunu kapadılar.

SULTAN 4. KILIÇARSLAN DÖNEMİ (1249-1254, 1257-1266)

Aksaray’ın batısındaki Sultan Hanı yakınlarında cereyan eden savaşta IV. Kılıçarslan beklemediği bir yenilgiye uğradı. Yakın adamlarıyla sığındığı bir tepede yakalanarak 14 Haziran 1249’da ağabeyinin yanına getirildi. Sultan II. Keykâvus, kardeşini iyi karşıladı. İki kardeş birlikte Konya’ya döndüler. IV. Kılıçarslan ağabeyi Sultan Keykâvus ve kardeşi Keykubat’la beraber tahta oturtuldu. Böylece Selçuklu tarihinde (1249-1254) “ortak saltanat devri” denilen bir dönem başladı.

  • Celalettin Karatay’ın ölümünden sonra taht mücadelesi

Celâlettin Karatay ve 2. Alaattin Keykubat’ın ölümünden sonra 2. Keykâvus ile 4. Kılıçarslan arasına soğukluk girdi. Develi ve Kayseri subaşıları 4. Kılıçarslan’ı koruyacaklarını bildirince, gizlice subaşılarla buluşan 4. Kılıçarslan 1254’te Kayseri’de tahta çıktı.

2. Keykâvus’un yeni bir karışıklığın çıkmasını önlemek için Kayseri’ye gönderdiği Beylerbeyi Şemsettin Yavtaş tutuklandı ve IV. Kılıçarslan’a sadakat yemini ettirildi. Subaşılar kuvvetlerini yeterli görüp Sultan Hanı’na geldiler. Bu olaylar üzerine 2. İzzettin Keykâvus, Sadrettin Konevî ile Şeyh Hümâmettin’i Aksaray’da bulunan 4. Kılıçarslan’a göndererek Diyarbekir, Malatya, Harput, Sivas ile yetinmesini ve mücadeleyi bırakmasını istedi. 4. Kılıçarslan’ın taraftarları da Kayseri kadısı Celâlettin Habib’i Sultan 2. Keykâvus’a yollayıp Kayseri ve Kırşehir’in de verilmesini talep ettiler. Bu teklifin kabul edilmemesi üzerine iki ordu Kayseri yöresindeki Ahmedhisarı yakınlarında karşılaştı. Bu savaş da 2. İzzettin Keykâvus’un zaferiyle sonuçlandı ve IV. Kılıçarslan yakalandı. Keykâvus kardeşini yine iyi karşıladı ve onun Amasya’da oturmasına müsaade etti. Fakat yeni bir fesada alet olabileceği düşüncesiyle 1255’te Uluborlu Kalesi’ne konuldu.

SULTAN HANI SAVAŞI

14 Ekim 1256’da yapılan Sultan Hanı Savaşı’nda Moğol Kumandanı Baycu’ya yenilen 2. İzzettin Keykâvus Antalya’ya, oradan da Denizli yöresine kaçtı. Bunun üzerine 4. Kılıçarslan tek başına 5 Mart 1257’de Selçuklu tahtına geçirildi. Sultan Hanı civarında karargâhını kurmuş olan Baycu ile bir antlaşma imzalandı. 4. Kılıçarslan, Baycu’nun Anadolu’yu terketmekte olduğunu öğrenen ağabeyinin Konya’ya hareket etmesi üzerine Konya’dan ayrılıp Kayseri’ye gitti. Halk ve bilhassa Türkmenler Moğol düşmanı olan Keykâvus’u istiyordu. 2. İzzettin Keykâvus Konya’ya geldikten sonra kumandanı Ali Bahadır’ı 1 Mayıs 1257’de IV. Kılıçarslan’ın üzerine gönderdi. Ona karşı koyamayacağını bilen 4. Kılıçarslan, Muînüddin Süleyman Pervâne ile birlikte Tokat’a yöneldi. Oradan da Hülâgû’nun katına İran’a gitti. Hülâgû’dan Selçuklu Sultanlığını alınca Anadolu’ya dönen 4. Kılıçarslan, Moğol noyanlarının yardımına rağmen ağabeyinin kumandanlarına karşı başarılı olamadı. Anadolu’ya gelen Baycu, 4. Kılıçarslan’ın hükümdarlığını Malatya ve diğer bazı vilâyetlerde kabul ettirmeye çalıştı.

ANADOLU SELÇUKLU DEVLETİ’NİN İKİYE BÖLÜNMESİ

1258 yılında Moğol hakanından gelen bir buyruk Selçuklu ülkesinin iki kardeş arasında bölünmesini gerektiriyordu. Sultan 2. Keykâvus’un mecburen razı olduğu antlaşmaya göre Kızılırmak’ın doğusundaki yerler 4. Kılıçarslan’ın olacaktı. 4. Kılıçarslan ve ağabeyi kendi devlet adamlarıyla Tebriz’e gidip Hülâgû’nun katına çıktılar. Halep seferine giderken 4. Kılıçarslan ve 2. Keykâvus’u da yanında götüren Hülâgû daha sonra ülkelerine dönmelerine izin verdi. 4. Kılıçarslan’ın vezirliğini Muînüddin Pervâne üzerine aldı. Zeki ve ihtiraslı bir kişi olan Muînüddin Pervâne, 2. Keykâvus’u tasfiye edip devleti 4. Kılıçarslan’ın adı altında birleştirmeyi ve istediği şekilde yönetmeyi düşünüyordu.

Hülâgû’nun elçileri, 1261 yılında vergileri ve borçları tahsil etmek amacıyla Anadolu’ya geldiler. Muînüddin Pervâne onları 2. Keykâvus’un isyan hazırlığı içinde olduğuna, bu sebeple Antalya’da oturduğuna, dolayısıyla tahsilâta oradan başlanması gerektiğine ikna etti. Antalya’ya giden elçilere bu defa 2. Keykâvus’un önce 4. Kılıçarslan’dan tahsilâta başlamalarını söylemesi Tebriz’de tepkiyle karşılandı.

2. İZZETTİN KEYKAVUS BİZANS’A NEDEN SIĞINDI?

Sultan 2. Keykâvus durumu düzeltmek maksadıyla Konya’ya geçti, oradan da Tebriz’e İlhanlı katına gitmek için yola çıkmak üzere iken Alıncak Noyan’ın yanında 4. Kılıçarslan, Muînüddin Pervâne ve çok sayıda Moğol askeriyle Aksaray’a yaklaşmakta olduğunu haber aldı. 2. Keykâvus münasebetleri düzeltmesi için veziri Fahreddin Ali’yi görevlendirdi. Fakat Muînüddin Pervâne, Fahreddin Ali’yi 4. Kılıçarslan’ın veziri olmaya ikna etti. Bunun üzerine 2. Keykâvus Antalya’ya döndü; daha sonra da yakınlarıyla birlikte gemiyle 1262’de İstanbul’a gidip Bizans İmparatoru Mihail Palaiologos’a sığındı. Böylece Selçuklu ülkesi IV. Kılıçarslan’a kaldı. 4. Kılıçarslan ağabeyine mensup emîrleri saraya topladıktan sonra Alıncak Noyan’a göndermiş, Alıncak da onları öldürtmüştür.

  • Mehmet Bey’in ayaklanması

Hülâgû, 2. Keykâvus taraftarı olan Türkmen beylerinin başbuğu Mehmet Bey’den huzuruna gelmesini istediyse de Mehmet Bey, Moğol hanının buyruğunu dinlemedi. Hülâgû da IV. Kılıçarslan’a ve Anadolu’daki Moğol kumandanına Mehmet Bey’in üzerine yürümelerini emretti. Dalaman ovasında yapılan savaşta yenilip dağlara kaçan Mehmet Bey bağışlanırsa itaat edeceğini bildirdi. Mehmet Bey’in isteği kabul edildi, fakat Uluborlu’da IV. Kılıçarslan’ın emriyle öldürüldü. Kılıçarslan’ın hükümdarlığının ilk yıllarında çeşitli yerlerde çıkan isyanlar ancak Moğol kuvvetlerinin yardımıyla bastırılabildi.

  • Sinop’un geri alınması

Selçuklular devrinde Karadeniz’in en önemli limanı haline gelen Sinop’a göz diken Trabzon Rum İmparatorluğu, Selçuklular arasındaki saltanat mücadelelerini ve Moğolların müdahalelerini fırsat bilerek Frenklerin de yardımıyla 1259’da burayı ele geçirmişti. 1265 yılında IV. Kılıçarslan ve Muînüddin Pervâne Tebriz’e gidip yeni han Abaka’dan Sinop’u geri almak için izin istediler. 4. Kılıçarslan Sinop seferine katılmayıp Konya’da kaldı. Pervâne Selçuklu ordusuyla Sinop’u kuşattı ve uzun süren bir kuşatmadan sonra 1266’da şehir teslim oldu.

  • Muinüddin Pervane’nin sinsi planı

Sinop’un fethiyle gücü daha da artan Muînüddin Pervâne, 4. Kılıçarslan’dan şehrin mülk olarak kendisine verilmesini istedi. 4. Kılıçarslan, böyle bir gelenek olmadığı halde onunla mücadele edemeyeceğini anlayınca Pervâne’nin istediği temliknâmeyi kendisine gönderdi. Ancak Muînüddin Pervâne, 4. Kılıçarslan’ı da ortadan kaldırmaya karar vermişti. Bu amaçla Moğollara IV. Kılıçarslan’ın Memlük Sultanıyla bir ittifak kurmaya çalıştığını, her yerden asker toplayarak kendilerine saldıracağını, bunu önlemeye çalıştığı için de kendisini öldürmek istediğini söyledi ve onları buna inandırdı.

SULTAN IV. KILIÇARSLAN NASIL ÖLDÜ?

4. Kılıçarslan’ın Aksaray’da öldürülmesi kararlaştırıldı. Konya’da bulunan 4. Kılıçarslan ilhanla ilgili bir meselenin görüşüleceği söylenerek Aksaray’a çağrıldı ve burada verilen bir ziyafetten sonra öldürüldü. Olay halktan gizlendi ve Sultanın içkiden hastalanarak öldüğü ilân edildi. Muînüddin Pervâne, IV. Kılıçarslan’ın atını, silâhlarını zengin hediyelerle birlikte Tebriz’e Abaka Han’a gönderdi. 4. Kılıçarslan’ın küçük yaştaki oğlu 3. Gıyâsettin Keyhüsrev tahta çıkararak devleti istediği gibi yönetmeye başladı.

4. KILIÇARSLAN DÖNEMİ ÖNEMLİ OLAYLARI

4. Kılıçarslan, zevk ve sefaya düşkün bir hükümdardı. Dirayetsiz yönetimi sebebiyle idareye Muînüddin Pervâne hâkim olmuştu. Türkmenlerin Moğollarla mücadele etmesinin önemini anlayamadığı için kendisine sığınan Türkmen beylerini öldürten 4. Kılıçarslan zamanında Selçuklu Devleti Moğollara hizmet eder hale geldi. İlhanın hazinesine her yıl vergi yatırılmasında, aynı hazineden alınan borçların ödenmesinde ve Anadolu’daki Moğol işgal kuvvetlerinin masraflarının karşılanmasında güçlük çekildiğinden sipahilerden bilhassa Erzincan, Malatya, Dânişment ili ve Kayseri’de yaşayanların çoğunun dirlikleri ellerinden alınarak iltizama verildi. Muînüddin Pervâne’nin Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî için verdiği bir ziyafete IV. Kılıçarslan’ın da katıldığı, Sultanın burada Mevlânâ’ya intisap ettiği, âlimler ve şeyhlerle de münasebetlerinin iyi olduğu kaydedilmektedir.

Kaynak: DİA

İslam ve İhsan

ANADOLU SELÇUKLU DEVLETİ SULTANLARI

Anadolu Selçuklu Devleti Sultanları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.