Seçilmiş Soy

Allah'ın insanlar arasından seçtiği elçi, Hz. Peygamber (s.a.v.) nasıl peygamber olarak seçildi?

Abdullah ibni Ömer[1] (v. 73/692) radıyallahu anhümânın rivâyetine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

SEÇİLMİŞ SOY

“Allah mahlûkãtı yarattı; onların arasından insanoğlunu seçti.

İnsanoğlunun arasından Arapları seçti.

Arapların arasından Kureyş’i seçti.

Kureyş’ten Benî Hâşim’i seçti.

Benî Hâşim’den beni seçti.

Ben hep seçilerek geldim.

Şuna dikkat ediniz: Arap’ı seven, beni sevdiği için sever. Arap’tan nefret eden, bana buğzettiği için nefret eder.” [2]

Dipnotlar:

[1] Hz. Ömer’in oğlu olan bu Müttakī sahâbî, rivâyet ettiği 2630 hadisle, Ebû Hüreyre’den sonra en çok hadis rivâyet eden ve en çok fetvâ veren yedi sahâbîden biridir. Resûl-i Ekrem’in hayat tarzına en çok uyan ve onun emirlerini aynen yerine getiren sahâbî olarak da bilinir. Babasıyla birlikte Müslüman oldu ve onunla birlikte hicret etti. On üç yaşında Bedir Gazvesi’ne katılmak istedi, fakat Peygamber Efendimiz yaşı küçük olduğu için buna izin vermedi. Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin de bulunduğu İstanbul seferine katıldı (49/669). Müslümanların arasında çeşitli fitnelere yol açan savaşlardan hep uzak durdu. Resûl-i Ekrem’in kayınbirâderi olduğu için onun yakın çevresinde bulundu. Abdullah ibni Ömer, Resûlullah’ın vefâtından sonra, ona olan sevgisinden dolayı, namaz kıldığı yerleri öğrenip oralarda namaz kılar, yürüdüğü yollarda yürür, gölgelendiği ağaç ların altında oturur, kurumamaları için onları sulardı. Abdullah’ı soğukkanlı ve yumuşak huylu olması sebebiyle Resûl-i Ekrem’e benzetirlerdi. [2] Taberânî, el-Mu‘cemü’l-kebîr (Selefî), XII, 455-456, nr. 13650; Taberânî, el-Mu‘cemü’l-evsat (İvezullah), VI, 200, nr. 6182; Hâkim, el-Müstedrek (Atâ), IV, 83, nr. 6953; Heysemî, Mecma‘u’z-zevâid, VIII, 215.

İslam ve İhsan

PEYGAMBER EFENDİMİZİN SOYU

Peygamber Efendimizin Soyu

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN PAK NESEBİ

Peygamber Efendimiz’in Pak Nesebi

HZ. MUHAMMED (S.A.V.) KİMDİR?

Hz. Muhammed (s.a.v.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.