Secde Neden Yapılır?

Secde ne demek? Secde niçin yapılır, neden önemlidir? Secde çeşitleri nelerdir? İslam’da secdelerin tanımı, hükmü ve yapılış biçimi.

Secde, Cenâb-ı Hakk’a saygı ve tazimin en ileri ifadesidir. Kulun Rabb’ına en fazla yaklaştığı haldir. Secde cenaze namazı dışında bütün namazlarda her rekâtta iki kere tekrarlanan önemli bir rükündür. Namazlarda yanılma yoluyla meydana gelen bazı eksikliklerin giderilmesi için namazın sonunda yapılan secdeye “sehiv secdesi”, secde âyetleri okununca yapılana “tilavet secdesi”, Cenâb-ı Hakk’a şükür için yapılan mücerret bazı secdelere de “şükür secdesi” denir. Aşağıda bu üç çeşit secdeyi açıklayacağız.

1. SEHİV SECDESİ

1) Sehiv Secdesinin Tanımı, Hükmü ve Yapılış Biçimi:

Sehiv; bir şeyde yanılmak, onu bilmeyerek terk etmek demektir. Yanılarak namazın rükünlerinden birisini tehir veya bir vâcibi terk yahut tehir halinde, namazın sonunda yapılması gereken secdelere “sehiv secdesi” denir. Yapılışı şöyledir: Bir rüknün tehiri veya bir vâcibin terk yahut tehiri durumunda, son oturuşta yalnız tahiyyât okunduktan sonra iki tarafa selam verilir, daha sonra “Allahu ekber” denilerek secdeye varılıp, üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-a’lâ ” denir, sonra “Allahu ekber” denilerek oturulur, bir tesbîh miktarı oturduktan sonra yeniden “Allahu ekber” diye, ikinci secdeye varılır, yine üç defa “Sübhâne Rabbiye’l-a’lâ” okunduktan sonra “Allahu ekber” denilerek oturulur. Tahiyyât, salli-bârik ve Rabbenâ âtinâ duaları okunduktan sonra iki tarafa selâm verilerek namazdan çıkılır.

Sehiv secdesinden önce iki tarafa selâm verme Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf’un görüşüdür. İmam Muhammed’e göre yalnız sağ tarafa selam verildikten sonra sehiv secdelerinin yapılması daha faziletli ve ihtiyata daha uygundur. Nitekim cemaatle kılınan namazlarda cemaatin yanlışlıkla dağılmasına meydan vermemek için, yalnız sağ tarafa selamdan sonra sehiv secdelerinin yapılması gerekli görülmüştür.

Şâfi ve Ahmed İbn Hanbel’e göre sehiv secdesi selâmdan hemen önce yapılır.

İmam Mâlik’e göre ise, sehiv secdesi namazdaki bir eksiklik yüzünden yapılacaksa selâmdan önce, bir fazlalık yüzünden yapılacaksa selâmdan sonra yapılır. Hem eksiklik, hem de fazlalık yüzünden yapılacaksa, bu durumda sehiv secdesi selâmdan önce yapılır. Namazda eksiklik bir müekked sünneti veya en az iki gayri müekked sünneti terk etmekle gerçekleşir. Namazda fazlalık ise, namazın cinsinden olsun veya olmasın namazı bozmayacak kadar az bir fiil ilâve etmekle gerçekleşir. Bir rekâtta iki kere rükû ve üç kere secde yapmak gibi.

Hanefîlerin sağlam görülen görüşüne göre sehiv secdesi vâcip, diğer fıkıh mezheplerine göre ise sünnettir.[1]

Hanefîler bu konuda şöyle der: Namaz kılan kişi bu secdeyi terk etmekle günahkâr olur, fakat namazı fasit olmaz. Çünkü sehiv secdesi kaybolmuş bir şeyin tazminidir. Bir şeyin tazmini ise ancak vâcip olur. Sehiv secdesi, teşehhüdü okumak ve selam vermek gibi vâcip olan işlerin yapılmasından doğan günahı kaldırır, fakat bir rükün olan meselâ bir rükû yapmamaktan doğan eksikliği kaldırmaz.

Sehiv secdesi imam için ve tek başına namaz kılan için gereklidir. İmama uyan kişi namazında yanılırsa onun sehiv secdesi yapması gerekmez. İmamın yanılması ise kendisi için asâleten, cemaati için tebean sehiv secdesini gerektirir. İmama uyan kişinin, -ister namazın başında uymuş olsun, isterse birinci rekâttan sonra uymuş bulunsun,- imam sehiv  secdesi yaptığında, onunla birlikte bu secdeye katılması gerekir. Eğer imam sehiv secdesini yapmazsa, bu secde cemaatten de düşer. Çünkü cemaatin imama uyması gerekir. Fakat mesbûk, yalnız secdelerde imama uyar, selamda ona uymaz.[2]

Sehiv secdesi vakit namazı kılmaya elverişli olduğu zamanlarda ve durumlarda gerekli olur. Meselâ; sabah namazını kılarken selam verdikten sonra güneş doğsa veya ikindi namazında güneşin ufuktaki kırmızılığı iyice ortaya çıksa, bu kimseden sehiv secdesi düşer.

Cuma ve bayram namazlarında kalabalık bir cemaat varsa, karışıklığa meydan vermemek için, sehiv secdesinin terkedilmesi daha uygun görülmüştür. Bir kimse sehiv secdesini yaparken yanılsa, ayrıca bir sehiv secdesi daha yapması gerekmez.

2) Sehiv Secdesinin Dayandığı Deliller:

Sehiv secdesi sünnet deliline dayanır. Abdullah İbn Mes’ûd (r.a)’ten nakledilen bir hadiste şöyle buyurulur: “Sizden biri namazında şüpheye düşerse, doğrusunu araştırsın ve namazını kanaatine göre tamamlasın, sonra selam versin ve sehiv secdesi yapsın, yani yanıldığı için iki secde daha yapsın.” [3] Ebû Said el-Hudri (r.a) şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.s) buyurmuştur ki; “Sizden biri namazı dört rekât mı üç rekât mı kıldığında şüpheye düşerse, şüphesini atsın ve kesin olarak bildiği ne ise onun üzerinden namazı tamamlasın. Selam vermezden önce de iki secde yapsın. Eğer beş rekât kılmışsa, bu secdeler namazına şefaatçı olur, eğer tam kılmışsa, bu ilâve iki secde şeytanın kendisinden uzaklaştırılmasına vesile olur.” [4]

Abdullah İbn Cühayne (r.a)’ten şöyle dediği nakledilmiştir: “Rasûlullah (s.a.s) bir öğle namazında ikinci rekâttan sonra oturmadan kalkmış ve cemaat de kendisine uymuştu. Namazın sonunda biz selâm vermesini beklerken, selâmdan önce, oturduğu yerden iki secde daha yaptı, sonra selâm verdi.” [5] Yine bir keresinde Allah’ın Elçisi öğle namazını beş rekât olarak kıldırmış, sahabenin “namazda artış mı oldu?” diye sorması üzerine de, selâm verdikten sonra iki secde yapmıştır.[6] Ebû Hüreyre’den rivâyete göre, yine öğle veya ikindi namazı kılıdırırken Allah’ın Elçisi iki rekâtta selâm vermişti. Bir sahabenin namaz eksik oldu, demesi üzerine, Hz. Peygamber, arkadaşınızın söylediği doğru mu? diye teyit ettirmiş, sonra kalkarak iki rekât daha kıldırmış ve arkasından iki secde daha eklemiştir.[7]

Hz. Peygamber ve ashab-ı kiramın gerektiği durumda sehiv secdesi yapmaları bu secdenin vâcip olduğunu gösterir. Haccın vâciplerinden birisinin eksik kalması halinde, bunu telafi için kurban kesilmesi gibi, sehiv secdesi de, namazdaki eksiklerin tamamlanması için vâcip kılınmıştır.

3) Sehiv Secdesini Gerektiren Durumlar:

Bilindiği gibi namazın kıraat, rükû ve secde gibi farzları; Fâtiha okumak ve ardından başka bir sûre ekleme, sırayı gözetmek gibi vâcipleri ve oturuşlarda salli-bârik dualarını okumak gibi sünnetleri vardır. Bütün bunlar gözetilerek kılınacak namaz, tam ve mükemmel bir namaz olur. Namazın bu gereklerine uyulamaması durumunda ise, bu eksiklik veya fazlalığı giderme yol ve yöntemlerini bilmek önem arzetmektedir. Çünkü her eksiklikten ötürü, namazı yeni baştan kılmaya çalışmak kişiyi çıkmaza götürebilir.

Aşağıda, namazda yapılabilecek eksikliklerin giderilme yollarını açıklayacağız:

Namazın farzlarından birininin terk edilmesi durumunda, bunun namaz içinde kaza edilmesi mümkün ise, kaza edilir ve farzın tehirinden ötürü namazın sonunda ayrıca sehiv secdesi yapılır. Eksik kalan bir secdeyi sonraki rekâtlarda yapmak gibi. Bilerek veya bilmeyerek böyle bir farzın veya bir rekâtın eksik kılınması gibi durumlarda namaz batıl olur ve yeniden kılınması gerekir. Çünkü namazın ana parçasını oluşturan bir rükün veya şartın eksikliği sehiv secdesi ile tamamlanamaz.

Namazdaki bir vâcibin bilerek terk veya tehiri kötü bir iş olup, bundan dolayı sehiv secdesi gerekmezse de, böyle bir namazı yeniden kılmak daha uygundur. Ancak Fâtiha sûresinin veya birinci oturuşun bilerek veya yanılarak terk edilmesi durumunda sehiv secdesi gerekli görülmüştür. Bir sünnetin kasten veya yanılarak terki sehiv secdesini gerektirmez, fakat kasten terkedilmesi bir kusurdur, sevap ve faziletten mahrum kalmaya sebep olur.

Sehiv secdesinin sebepleri şunlardır:

1) Namazın fazlarından birinin tehir edilmesi durumunda sehiv secdesi gerekir. Dört rekâtlı farz namazın ilk oturuşunda salli-bârik dualarını okuma durumunda, sonraki farzlar gecikeceği için, sonunda sehiv secdesi yapmak vacip olur.

2) Namazın vâciplerinden birini yanılarak terk etmekle sehiv secdesi gerekir. Bu da ya o vâcibi tamamen terk etmekle veya geri bırakmakla yahut öne almakla veyahut namaza bir şey ilave etmekle yahut da bir şeyi eksiltmekle olur ki, bunlar on bir vâcipten ibaret olup şunlardır:

a) Farz namazların ilk iki rekâtında Fâtiha’nın tamamını veya çoğunu terk etmek.

b) Farz namazların ilk iki rekâtında Fâtiha’dan sonra üç kısa âyet veya uzun bir âyet okumayı terk etmek.

c) Namazlarda açıktan veya gizli okuma esasına aykırı davranmak. Bir kimse öğle ve ikindi namazları gibi gizli okunacak namazlarda açıktan okusa veya akşam, yatsı ve sabah namazları gibi imamın açıktan okuması gereken namazlarda gizli okusa, bundan ötürü namazın sonunda sehiv secdesi yapması gerekir. Gizli okunacak yerde Fâtiha’nın çoğu açık okunsa geri kalanı gizli okunur. Bunun aksine açık okunacak bir namazda Fâtiha’nın bir kısmı gizli okunsa yeni baştan açıktan okunur. Böylece bir rekâtta açık ve gizli okuma bir arada bulunmamış olur. Başka bir görüşe göre, bu yeniden okunmaz, geri kalanı açıktan okunur.

d) Üç veya dört rekâtlı namazların ilk oturuşunda tahiyyâtı okumayı terk etmek.

e) Son oturuşta tahiyyâtı okumayı terk etmek.

f) Bir rekâtın içinde tekrarlanması gereken bir işi yapmakta sırayı gözetmemek. Bu fiil her rekâtın ikinci secdesidir. Meselâ; bir kimse, bir rekâtta ilk secdeden sonra yanılarak sonraki rekâta kalkar ve o rekâtı iki secdesi ile yerine getirdikten sonra, namazın sonunda terkettiği bu secdeyi hatırlayıp, o secdeyi de yerine getirirse, sıraya uymadığından dolayı bu kimseye sehiv secdesi yapmak vâcip olur.

İftitah tekbirinden sonra rükûa gidip, yanıldığını anlayarak geri dönüp Fâtiha ve ilave sûre okuyan kimse rükûu yeniden yapar, sırayı gözetmediği için de sehiv secdesi yapması gerekir. Bunun gibi tilavet secdesini yerinde yapmayıp terk etmek de sehiv secdesini gerektirir.

Diğer yandan namazda ayakta duracak yerde özürsüz olarak oturmak, oturacak yerde ayağa kalkmak durumlarında olduğu gibi bir farzın yerini değiştirmek veya tehir etmek de sehiv secdesini gerektirir.

g) Rükû ve secdede ta’dil-i erkânı terk etmek. Sahih görülen görüşe göre, yanılarak ta’dil-i erkânı terkeden kimsenin sehiv secdesi yapması vâcip olur.

h) Farz namazlarda kıraatin yerini değiştirmek. Meselâ; ilave sûreden sonra Fâtiha okumak veya dört rekâtlı namazların son iki rekâtında sûre okumak gibi durumlarda sehiv secdesi yapmak gerekir.

i) Vitir namazının kunutunu terk etmek. Bu da kunutu okumadan rükûa varmakla gerçekleşir. Kunutu terkeden kimse sehiv secdesi

j) Kunut tekbirini terk etmek.

k) Bayram tekbirlerinin tamamını veya bir bölümünü terk etmek yahut bayram namazının ikinci rekâtının rükû tekbirini terk etmek gibi durumlarda da sehiv secdesi yapmak gerekir. Çünkü bunlar vâcip tekbirlerdir. Birinci rekâtın rükû tekbiri böyle değildir.

3) Namaza, namazdan olmayan bir şeyi ilave etmek: İki kere rükû etmek gibi. Bu durumda namazın sonunda sehiv secdesi gerekir.

4) Yanılarak terkedilen fiile geri dönmek:

Bir kimse yanılarak birinci oturuşu yapmasa, sonra bu oturuşu hatırlasa bakılır: Eğer oturma haline daha yakın ise geri döner ve oturup teşehhütte bulunur. Eğer ayakta durma haline daha yakın ise geri dönmez. Namazın sonunda sehiv secdesi yapar.

Son oturuşu yanılarak terkedip beşinci rekâta kalkan kimse, beşinci rekâtın secdesini yapmamışsa geri döner ve oturur, sonunda da sehiv secdesi yapar. Eğer bu kimse, beşinci rekâtın secdesini yapmışsa namaz bozulur. Artık kıldığı bu namaz nâfileye dönüşür. Böyle bir kimsenin bu namazı altıya tamamlaması menduptur. Bu hüküm Ebû Hanife ile İmam Muhammed’e göredir.

Eğer son oturuşta teşehhüt miktarı oturduktan sonra yanılarak ayağa kalkarsa, bu oturuşu birinci oturuş sanarak selam vermemişse bakılır: Beşinci rekâtın secdesini yapmadıysa tekrar oturur. Eğer beşinci rekâtın secdesini yapmışsa müstehap olarak bu namaza bir rekât daha ilâve eder. Bu kimsenin kıldığı farz namaz tamam olur. Çünkü son oturuş kendi yerinde olmuştur. Fazla olarak kılınan iki rekât ise, bu kimse için nâfile hükmünde olmuş olur.

5) Namazda rekât sayısında şüphelenmek:

Bir kimse namazında şüphelenerek üç mü yoksa dört mü kıldığını hatırlamasa, eğer yanılma olayı bu kişinin başına ilk defa gelmişse, yani bu gibi şüphelenmeler o kişide devamlı bir âdet haline gelmemişse namazını yeniden kılmalıdır. Bunu yeniden kılmak için oturarak selam vermesi daha uygundur. Çünkü Allah Elçisi; “Sizden biri namazında kaç rekât kıldığı husûsunda şüpheye düşerse, namazı yeniden kılsın.” [8] buyurmuştur.

Eğer böyle bir kimseye çoğu kez şüphelenme durumu geliyorsa, galip olan kanaatine göre namazına devam eder. Üç veya dört rekâttan hangisi hakkındaki kanaati ağır basıyorsa o tarafı tercih eder. Çünkü sık sık vesveseye düşen kimsenin namazını yeniden kılmasında güçlükler vardır. Hz. Peygamber (s.a.s) bu konuda şöyle buyurmuştur: “Sizden biri şüphelendiği zaman doğruyu araştırsın ve namazını tamamlasın.” [9]

Namazda şüphelenip, kaç rekât kıldığı husûsunda kesin bir kanaate varamayan kimse en az rekâtı esas alarak namazına devam eder. Çünkü en azı hakkındaki bilgi kesindir. Böyle bir kimse oturması lâzım geldiğine kanaat getirdiği her yerde oturmalıdır. Böylece farz veya vâcip olan bir oturuşu terketmemiş olur. Meselâ; dört rekâtlı bir namazda, kılmakta olduğu rekâtın birinci mi, yoksa ikinci mi olduğu husûsunda şüphe eden kimse araştırmasına göre amel eder. Eğer araştırması bir sonuç vermezse en az olan bir rekâtı esas alarak namaza devam eder. Ancak bunun ikinci rekât olma ihtimalinden dolayı da oturur, çünkü ikinci rekâtta oturmak vâciptir. Sonra kalkıp bir rekât daha kılıp oturur.

En azı ile amel etmek gerektiğinin delili, Ebû Said el-Hudrî (r.a)’nin rivâyet ettiği şu hadistir: “Sizden biri namazında şüphe ederse, üç mü yoksa dört mü kıldığını bilemezse, şüphelenmeyi bıraksın ve en az rekâtı esas alarak namazına devam etsin.” [10]

Bir kimse namazda iki defa veya daha fazla yanılırsa, hepsi için namazın sonunda bir tek sehiv secdesi (iki secde) yapması yeterlidir. Çünkü Rasûlullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizden biri yanıldığı zaman iki defa secde etsin.” [11] Bu hadis-i şerif iki kere yanılmayı da içine almaktadır.

Diğer yandan bu son hadis, rükûlu ve secdeli olan bütün vâcip, sünnet ve diğer nâfile namazlardaki yanılmaları da kapsamaktadır.

Tek başına namaz kılanın açıktan veya gizlice okumasından dolayı “zahiru’r-rivaye”ye göre, sehiv secdesi gerekmez. Ancak gizlice okunacak yerde, meselâ; öğle namazında bilerek açıktan okusa, kötü bir iş yapmış sayılır.

Tek başına namaz kılanın gündüz kılacağı nâfile namazlarında açıktan kıraatta bulunması mekruhtur.

İmam, meselâ sabah namazında Fâtiha’yı yanılarak gizlice okuyup, sonra hatırlasa, ilave edeceği sûreyi açıktan okur, Fâtiha’yı yeniden okuması gerekmez.

Dört veya üç rekâtlı farz veya vitir namazlarında birinci oturuşta, Tahıyyât okunduktan sonra, yanılarak “Allahümme salli alâ Muhammed’in ve alâ âli Muhammed” denilmesi sehiv secdelerini gerektirir. Fakat son oturuşlarda Tahiyyât’tan sonra Kur’an okunması, dua edilmesi sehiv secdesini gerektirmez. Çünkü son oturuş dua ve senâ mahallidir. Kur’an ise dua ve senâyı içine alır.

Namazda zikirlerin, dua ve Tahiyyât’ın açıktan okunması da sehiv secdelerini gerektirmez. İmam yanıldığı zaman, cemaatin ona hatırlatma şekli konusunda Allah’ın Elçisi şöyle buyurmuştur: “Böyle bir durumda erkeklerin Sübhânallah demesi, kadınların ise el çırpması gerekir.” [12]

2. TİLÂVET SECDESİ:

Kur’an-ı Kerim’de ondört yerde geçen secde âyetlerinden birini okuyan veya dinleyenin yapması gereken secdeye “tilâvet secdesi” denir. Hz. Peygamber’in, içinde secde âyeti bulunan bir sûreyi okuduğunda secde ettiği, sahâbenin de onunla birlikte secde ettikleri nakledilmiştir.

1) Tilâvet Secdesinin Dayandığı Deliller:

Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Onlara ne oluyor ki, iman etmiyorlar ve kendilerine Kur’an okunduğunda, secde etmiyorlar” [13] Bir kimse ancak vâcip olan işi yapmamaktan ötürü kötülenir. Diğer yandan bu secde namaz içinde yapılan secdedir, bu yüzden de namaz secdesi gibi vâcip olur. Abdullah İbn Ömer (r.a)’ten, şöyle demiştir: “Nebî (s.a.s), biz yanında olduğumuzda secde âyetini okur, ardından secde eder, biz de onunla birlikte secde ederdik. Öyle ki, içimizden bazıları, izdihamdan dolayı, secde için yüzünü koyacağı bir yer bulamazdı!” [14]

Hz. Peygamber Mekke’de müşriklerin de bulunduğu toplulukta Necm sûresini okumuş, 19 ve 20 nci âyetlere gelince, Allah için secde etmişti. Bu âyetlerde Lât, Uzza ve Menat adlı putlardan söz edildiği için müşrikler de secde etmiş, böylece mü’minlerle müşrikler arasında, farklı niyetlere dayalı bir eylem birliği oluşmuştu. Tarihte bu olaya Garanik Olayı denir. Bu arada Ümeyye İbn Halef secde yapmadığı için, bir sahabe yerden aldığı toprağı yüzüne sürmüş, o da “bu bana yeterli olur” diyerek alay etmişti. Ancak kendisi daha sonra küfür ehli olarak öldürülmüştür.[15] Necm sûresinde secde âyeti, son âyet olan 72. âyettir. Bu yüzden Hz. Peygamber’in, putların adının geçtiği âyetlerin hemen ardından, 72. secde âyetine geçmiş olması da muhtemeldir. Zeyd İbn Sâbit (r.a)’in, “Hz. Peygamber, daha sonra Necm sûresini okuyunca tilâvet secdesi yapmadı.” [16] sözlerini de .19 ve .20 âyetler olarak değerlendirmek uygun düşer.

Ebû Hüreyre’den rivâyete göre Nebî (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “Âdemoğlu secde âyetini okuyup secde edince, şeytan ağlayarak uzaklaşır ve şöyle der: “Vay benim hâlime! Âdemoğlu secde etmekle emrolundu ve hemen secde etti, bu yüzden Cennet onundur. Ben ise secdeyle emrolundum, fakat secde etmekten kaçındım, bundan dolayı Cehennem benimdir.” [17]

Yukarıdaki delillere dayanarak Hanefîler tilâvet secdesinin vâcip olduğunu söylemiştir.  Diğer üç mezhebe göre ise tilavet secdesi sünnettir. Çoğunluğun delili; Zeyd İbn Sâbit (r.a)’den nakledilen; “Hz. Peygamber’e Necm sûresini okudum ve bizden hiçbir kimse secde etmedi” [18] hadisi ile Hz. Ömer’in Nahl sûresindeki secde âyetini ikinci cumada okuduğu zaman, cemaatı secde yapıp yapmamakta serbest bırakmasıdır. O şöyle demiştir: Secde eden sevap kazanmış olur, secde etmeyene ise bir günah yoktur. Hz. Ömer, kendisi secde etmemiştir. Abdullah İbn Ömer’in rivâyetinde şu ilâve vardır: “Allah bize secde etmeyi farz kılmamıştır. Ancak kendiliğimizden dilersek yaparız” [19]

2) Tilavet Secdesinin Sebebi ve Yapılışı:

Ondört tane secde âyeti dikkatlice incelendiğinde, bunların bir bölümünde müşriklerin Yüce Allah’a boyun eğmedikleri ve secde etmekten kaçındıkları anlatılır. Bir bölümünde ise mü’minler/muhataplar doğrudan secde etmekle emrolunur. Buna göre secde âyetlerini okuyan veya işiten kimse, hem Allah’ın emrine uymak ve hem de müşriklerin ısyanına tepki göstermek üzere secde yapmış bulunur. İmama uyan kimseler, secde âyetini işitmeseler de, imamla birlikte secde etmeleri gerekir.

Tilâvet secdesi şöyle yapılır: Bu secdeyi yapacak kişinin abdestli, beden ve giysilerinin temiz ve avret yerlerinin de örtülü olması şarttır. Tilâvet secdesi yapmak niyetiyle kıbleye dönülür ve eller kaldırılmaksızın “Allahu ekber” diyerek secdeye varılır. Üç kere “sübhane Rabbiye’l-a’lâ (En yüce olan Rabb’imi bütün noksan sıfatlardan tenzih ederim)” denildikten sonra, yine Allahu ekber diyerek secdeden kalkılır. Bu tek secdenin rüknü, Allah Teâlâ’yı yüceltmek için yüzü yere koymaktır. Ancak namazda secde âyetinin, kıraatin sonuna rastlaması durumunda namazın rükûu ve secde yapamayan özür sahipleri için de ima, tilâvet secdesi yerine geçer.

Tilavet secdesine ayaktan inilmesi, secdeden sonra ayağa kalkılması ve bu sırada, “gufrâneke Rabbenâ ve ileyke’l-masîr (Ey Rabbimiz! Senin bağışlamanı bekliyoruz, son dönüş sanadır)” denilmesi müstehaptır. Tilâvet secdesine varılırken ve kalkarken alınan tekbirler de müstehaptır. Asıl secde ise vâciptir.[20]

3) Tilavet Secdesiyle İlgili Meseleler:

Hanefîlere göre namaz dışında okunan secde âyetinden dolayı yapılacak secdenin zamanı belirsiz olup geniş zaman içinde yapılabilir. Ancak özürsüz olarak geciktirmek mekruhtur. Ebû Yusuf’a göre bu secdenin, namaz dışında da hemen yapılması gerekir. Kur’an okuyanın insan olması, uyanık bulunması ve akıllı olması gerekir. Bu yüzden okuyanın cünüp, hayızlı ve nifas halinde olması, kâfir veya mümeyyiz çocuk bulunması yahut sarhoş olması bu hükmü değiştirmez. Çünkü bunların bu okuyuşları geçerli bir okuyuştur. Müslüman olan cünüp veya sarhoş kişi de okuyacağı veya işiteceği bir secde âyetinden dolayı secde ile yükümlü olur. Temizlik ve ayık halinde bu secdeyi yapmaları gerekir.

Tilâvet secdesiyle yükümlü olabilmek için her şeyden önce, dinlenen âyetin secde âyeti olduğunun bilinmesi gerekir. Buna göre dinlediği âyetler arasında secde âyetinin bulunduğunu bilmeyen kişinin secde etmesi gerekmez. Yine teyp, radyo ve televizyonda okunan Kur’an’ı dinlerken secde âyeti geçse ve dinleyen kişi bunun secde âyeti olduğunu bilmiyorsa, onun da secde etmesini beklemek uygun olmaz. Ancak okuyan kişi dinleyicileri bu konuda uyarır veya Kur’an’ın mealinden okuyan ya da izleyen kişi, secde âyeti olduğunu anlarsa, secde etmesi gerekir. Secde âyeti, temyiz gücü bulunmayan (yedi yaşından küçük) çocuktan işitilirse, en sağlam görüşe göre tilavet secdesi gerekmez. Çünkü geçerli bir okuyuş için, okuyanın temyiz gücüne sahip olması gereklidir.

Fakat âdetli veya loğusa bulunan bir kadına ne okuyacağı ve ne de işiteceği bir secde âyetinden dolayı tilâvet secdesi gerekmez. Çünkü bunlar bu halde namaz ile yükümlü değildirler.

Namaz sırasında okunacak secde âyeti için tilavet secdesi derhal vâcip olur. Çünkü bu, namazdan bir parça olmuştur, namaz dışında kaza olunamaz.

Secde âyeti namazda kıyam halinde okunsa, eğer bundan sonra üç âyetten fazla okunmayacaksa namaz için yapılacak rükû veya secdelerle, bu tilavet secdesi de yerine getirilmiş olur. Tilavet secdesine niyet edilip edilmemesi sonucu değiştirmez. Ancak üç âyetten fazla okunacaksa, bu secde âyetinden dolayı hemen bağımsız olarak rükû veya secde edilmesi gerekir. Secde edilmesi daha faziletlidir. Bu durumda, namazın rükû ve secdeleriyle bu tilavet secdesi düşmez.

Secde âyetini namazın içinde okuyan kimse, dilerse okuyacağı âyetlerin miktarına bakmaksızın derhal “Allahu ekber” diyerek tilâvet secdesine varır. Tilavet secdesi niyetiyle yalnız rükûa varması da yeterlidir. Bundan sonra yeniden ayağa kalkar, bir kaç âyet daha okur, ondan sonra namazın rükûuna ve secdelerine gider. Namazına devam eder. Eğer bir sûreyi bitirmiş ise, başka bir sûreden birkaç âyet okur. Çünkü tilavet secdesinden kalkar kalkmaz bu şekilde bir kaç âyet okumadan rükû ve secdeye varmak mekruhtur.

Namazın dışında ise, yalnız rükû etmek suretiyle tilâvet secdesi eda edilmiş olmaz. Çünkü Allah’a ta’zim, namaz dışında rükû ile yapılmış olmaz.

Secde âyeti bir namazda birden fazla yerde okunsa sağlam görüşe göre bir tilâvet secdesi yeterlidir. Çünkü meclis birdir. Ayrı ayrı rekâtlarda secde âyetinin tekrarlanması da hükmü değiştirmez. Bu Ebû Yusuf’a göredir. İmam Muhammed’e göre, değişik rekâtlarda okunursa meclis değişmiş sayılacağı için secde âyeti sayısınca tilavet secdesi gerekir.

İmam secde âyetini okuyup, secdeye varınca, cemaat imamın rükû ve secdeye vardığını sanarak rükû ve secdeye varsalar bununla namazları bozulmaz. Fakat bir secde daha yaparlarsa namaz fasit olur.

İmamın cuma ve bayram namazları ile gizli okunan namazlarda secde âyetini okuması mekruhtur. Çünkü cemaatin yanılmasına yol açabilir. Ancak secde âyeti kıraatın sonuna rastlarsa bu sakınca kalkar. Bu durumda da imamın bu namazın rükûu ile tilavet secdesine niyet etmemesi gerekir.

Bir kimse namaz kılarken rükû, secde veya oturuş halinde secde âyetini okusa yahut imama uymuş olduğu halde onun arkasında secde âyetini okusa, ne kendisine ve ne de imama uyan diğer cemaata tilâvet secdesi gerekmez. Çünkü namaz kılanlar bu yerlerde kıraattan men edilmişlerdir, bunların kıraati hükümsüzdür. Fakat bu okuyuşu dışardan duyanlara tilâvet secdesi yapmak gerekli olur.

Secde âyetini, dinleyenler secde için hazırlıklı iseler açıktan, hazır değil iseler gizlice okumak müstehaptır. Bunda cemaata karşı bir şefkat vardır.

Bir sûre okunup, içinden secde âyetinin atlanması mekruhtur. Yalnız secde âyetinin okunup, diğer âyetlerin okunmamasında ise bir kerahat yoktur. Ancak secde âyeti ile birlikte bir veya birkaç âyetin de okunması müstehaptır. Secde âyeti okununca, hemen secde yapılması mümkün olmadığı takdirde okuyan ve dinleyenin “Semi’nâ ve eta’nâ, gufrâneke Rabbenâ ve ileyke’l-masîr” (İşittik ve boyun eğdik. Ey Rabbimiz! Bağışlamanı bekliyoruz.) demesi müstehaptır.

4) Secde Ayetinin Tekrarlanması:

Bir mecliste secde âyetinin birden fazla tekrarlanması halinde bir tilavet secdesi yeterlidir. Secdeyi ilk okuyuştan sonra yapmak daha iyidir. Başka bir görüşe göre, bu secdeyi okuyuşların sonuna bırakmak daha uygundur.

Ancak aynı secde âyeti, ayrı yer ve meclislerde tekrarlanırsa, secdenin de tekrarlanması gerekir.

Birkaç secdenin bulunduğu çeşitli âyetleri okuyan kimsenin, meclis bir olsun, ayrı bulunsun her bir âyet için ayrı bir tilavet secdesi yapması gerekir.

Açık arazide ve yoldaki meclis birliği üç adım yürümekle, yani o yerden başka bir yere geçmekle değişmiş olur. Bir evin salonunda bir köşeden diğerine geçmekle veya büyük bir camide yer değiştirmekle, mekân değişikliği gerçekleşmez. Ancak okuyan sabit bir yerde bulunmakla birlikte, dinleyen abdest almak için mescitten dışarı çıkmak gibi bir eylemle, meclis değiştirse, kendisi için secdenin vücûbu da tekrarlanır.[21]

5) Secde Ayetlerinin Yerleri:

Kur’an-ı Kerim’de ondört yerde bulunan secde âyetlerinin bulunduğu sûreler ve âyet numaraları şunlardır: A’râf, 7/206; Ra’d, 13/15; Nahl; 16/50; İsrâ, 17/109; Meryem, 19/58; Hac, 22/18; Furkân, 25/60; Neml, 27/25; Secde, 32/15; Sâd, 38/25; Fussılet, 41/38; Necm, 53/62; İnşikak, 84/21 ve Alak, 96/19

Şâfiî ve Hanbelîler’e göre de sayı ondörttür. Ancak onlar Sâd sûresindeki secdeyi “şükür secdesi” sayarken, Hac sûresinde iki tane secde âyeti kabul ederler. Mâlikîler’e göre ise sayı on birdir. Onlar Necm, İnşikak ve Alak sûrelerindeki secdeleri bağlayıcı saymazlar.[22]

Bu ondört secde âyetini bir mecliste okuyup, her biri için okudukça ayrıca bir secde yapan veya hepsini okuduktan sonra tamamına birden ondört secdede bulunan kimsenin dünyevî ve uhrevî istek, sıkıntı ve kederleri konusunda Allah Teâlâ’nın yeterli olacağı rivâyet edilmiştir.

6) Tilâvet Secdesini Bozan Haller:

Namazı bozan her şey tilâvet secdesini de bozar. Daha tilâvet secdesinden kalkmadan abdestin bozulması, konuşmak veya yüksek sesle gülmek gibi. Ancak bu secdede yüksek sesle gülmek abdesti bozmaz, kadınlarla bir hizada bulunmak da bu secdeyi etkilemez.

3. ŞÜKÜR SECDESİ:

Şükür secdesi; bir nimete nail olmaktan veya bir sıkıntı ve musibetten kurtulmaktan dolayı kıbleye yönelerek ve tekbir alınarak tilavet secdesi gibi yapılan bir secdedir.

Ebû Bekre (r.a)’den rivâyete göre, “Hz. Peygamber (s.a.s) sevindirici bir haber aldığında  veya kendisine bir müjde verildiğinde secdeye kapanırdı.” [23]

Şükür secdesi müstehaptır. Ancak namazdan sonra yapılması mekruhtur. Çünkü işin niteliğini bilmeyenler bunun namazın bir parçası olduğunu sanabilirler. Bu gibi inanışa yol açabilen her türlü mübah iş ise mekruh sayılır. Şükür secdesinin mekruh vakitler dışında yapılması gerekir.[24]

Dipnotlar:

[1] bk. İbnu’l-Humâm, age, I, 355, 374; Kâsânî, a.g,e, I, 163-179; Meydânî, age, I, 95-100; Şürünbülâlî, age, s. 79-81; İbn Kudâme, a.g,e, II, 12 vd; Zühaylî, age, I, 87 vd. [2] bk. İmama uyanın halleri. Müdrik, Mesbuk, Lahik konusu. [3] Buhârî, Salât, 31; Müslim, Mesâcid, 88, 89; Ebû Dâvud, Salât, 190, 191, 193; Nesâî, Sehv, 24, 25; İbn Mâce, İkâme, 132, 133; Mâlik, Muvatta’, Nida, 61, 62, 63; A. İbn Hanbel, Müsned, I, 190, 193, 204-206 [4] Buhârî, Sehv, 6, 7; Müslim, Salât, 19, 20; A. İbn Hanbel, III, 12, 37, 42. [5] Buhârî, Sehv,1. [6] Buhârî, Sehv,2. [7] Buhârî, Sehv, 3. [8] Zeylâî, bu hadis için garîb demiştir. bk. Nasbu’r-Raye, II, 173. [9] Buhârî, Sehv, 6, 7; Müslim, Salât, 19, 20; A. İbn Hanbel, III, 12, 37, 42. [10] Zeylâî, age, II, 174. [11] İbn Mâce, İkâme, 129. [12] Buhârî, Sehv, 9; Şevkânî, age, II, 320 vd. [13] İnşikak, 84/21, 22. [14] Buhârî, Sücûd, 8, 9, 12. [15] Buhârî, Sücûd, 1, 4, 5. [16] Buhârî, Sücûd, 6. [17] Müslim, İmân, 133. [18] bk. Buhârî, Sücûd, 6; Müslim, Mesâcid, 106; Tirmîzî, Cum’a, 52; Nesâî, İftitah, 50; Şevkânî, age, III, 101. [19] Buhârî, Sücûd, 10; Şevkânî, age, III, 102. [20] bk. Kâsânî, age, I, 179-195; İbnu’l-Humâm, age, I, 380-392; İbn Âbidîn, age, I, 715-730; Meydânî, age, I, 103-105; İbn Kudâme, age, I, 616-627; Şirbînî, Muğni’l-Muhtac, Mısır, ty, I, 214 vd; Zühaylî, age, II, 109 vd. [21] İbn Âbidîn, age, I, 726-728; Şürünbülâlî, age, 84 vd. [22] bk. Meydânî, age, I, 103; Şirbînî, age, I, 214 vd; Zühaylî, age, II, 120, 121. [23] İbn Mâce, İkâme, 192. [24] İbn Âbidîn, age, I, 344, 731; Şürünbülâlî, age, 85 vd.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

SECDE NEDİR, NASIL YAPILIR?

Secde Nedir, Nasıl Yapılır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.