
Rasûlullah’a Muhabbet Olmadan Allâh’a Ulaşmak Mümkün mü?
İlâhî muhabbete giden yol, Rasûlullah’a (s.a.v.) duyulan muhabbetten geçer. Zira O’na gönül veremeyen, Allah’a vuslatın hakikatini idrâk edemez. Peki, muhabbetin en yüce mertebesine nasıl ulaşılır?
Muhabbet, sevilen varlığın ehemmiyet ve mükemmelliği nisbetinde bir kıymet ifâde eder. Bu bakımdan beşerî muhabbetlerde kazanılabilecek zirve, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e duyulan muhabbettir. Çünkü insanlığın muhabbet meyline O’ndan daha lâyık bir kimse tasavvur olunamaz.
AŞKIN SON DURAĞI
Ancak O dahî muhabbette son durak değildir. İnsan için, muhabbetin tahsîs edilmesi gereken nihâî hedef, kâinâtın yaratıcısı Allah Teâlâ’dır. İnsanın muhabbet sâikıyla yükselmesinde nihâî merhale ve son durak O’dur. Mutasavvıflar, buna “Fenâ Fillâh” ve “Bekā Billâh” tâbir ederler. Bu hâl, tıpkı nehirlerin okyanus sularına ulaşarak onda gark olup kaybolmaları gibidir.
Muhammed Es’ad Erbilî Hazretleri, “Fenâ fi’r-Rasûl” ve “Fenâ Fillâh” ateşiyle yanışını, mısrâlarına şu şekilde aksettirir:
Tecellâ-yı cemâlinden habîbim nev-bahâr âteş!
Gül âteş, bülbül âteş, sümbül âteş, hâk ü hâr âteş!
“Habîbim, Sen’in güzelliğinin tecellî ederek ortaya çıkmasından (dolayı, Sana âşık olan) ilkbahar ateş, gül ateş, bülbül ateş, sümbül ateş, toprak ve diken dahî ateş kesilmiş!..”
Şuâ-yı âfitâbındır yakan bilcümle uşşâkı;
Dil âteş, sîne âteş, hem dü çeşm-i eşk-bâr âteş!
“Bütün âşıkları yakan, o mübârek yüzünün Güneş (gibi parlak) nûrudur. (Bu sebeple) gönül ateş, kalp ateş, (aşkınla) ağlayan (şu) iki göz dahî ateş!..”
Ne mümkün bunca âteşle şehîd-i ışkı gasletmek?!
Cesed âteş, kefen âteş, hem âb-ı hoş-güvâr âteş!..
“Bu kadar aşk ateşiyle yanarak aşkın uğrunda şehîd olanı yıkamak mümkün mü? Ceset ateş, kefen ateş, şehidi yıkayacak tatlı su bile ateş kesilmiş!..”
Muhabbetullâh’a erişebilmek için beşerî muhabbette son merhale olan muhabbet-i Rasûlullâh’ı lâyıkıyla idrâk etmek îcâb eder. Zira bu, ilâhî muhabbete yükselten son basamak mesâbesindedir. Bundan dolayıdır ki, muhabbet-i Rasûlullâh’ı yaşamayanlar, muhabbetullâh’a ulaşamazlar. Bilmek gerekir ki, Allâh’a muhabbet deryâsına götürecek olan yegâne rahmet ve muhabbet pınarı, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’dir. Öyle ki Hazret-i Peygamber’e muhabbet, Allâh’a muhabbet; O’na itaat, Allâh’a itaat; O’na isyan, Allâh’a isyan sadedindedir. Buna göre Hazret-i Peygamber’in muazzez varlığı, beşer için bir muhabbet melcei, yani sığınağıdır. Nitekim âyet-i kerîmede buyrulur:
“(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allâh’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın...” (Âl-i İmrân, 31)
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, 12 Saadet Damlaları, Erkam Yayınları
YORUMLAR