Rûm Suresi 26. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Rûm Suresi 26. ayeti ne anlatıyor? Rûm Suresi 26. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Rûm Suresi 26. Ayetinin Arapçası:

وَلَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ كُلٌّ لَهُ قَانِتُونَ

Rûm Suresi 26. Ayetinin Meali (Anlamı):

Göklerde ve yerde kim ve ne varsa hepsi O’nundur. Hepsi de O’na boyun eğmiş durumdadır.

Rûm Suresi 26. Ayetinin Tefsiri:

Bu muazzam varlıkları böylece tutabilmek ve düşmelerini engellemek Allah’tan başka kimin haddinedir. Eğer Allah bir an kâinattan ilgisini kesse, kendisine bir zarar gelmeyeceği kesin olmakla birlikte, tüm kâinat darmadağın olur. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Gökleri ve yeri hiçbir arızâya meydan vermeden tutan ve yok olup gitmekten koruyan Allah’tır. Şayet yıkılıp gidecek olsalar, yemin olsun ki, Allah’tan başka onları tutabilecek hiçbir güç yoktur. O, ceza vermekte acele etmeyen ve çok bağışlayandır.” (Fâtır 35/41)

Serdedilen delillerin açıkça delâlet ettiği gibi nihâyetsiz bir kudret, ilim ve hikmet sahibi olan Allah veya O’nun emriyle bir melek, mahşer günü bir kez “Kalkın!” diye emrettiği zaman tüm insanlar dirilip kabirlerinden kalkacaklardır. Yaratıkların O’nun çağrısına icâbet etmemeleri ve O’nun emrine aykırı davranmaları söz konusu olamaz. Çünkü hepsi O’nundur; ister gönüllü ister gönülsüz olsun, O’na itaat etmek mecburiyetindedirler. Kâinattaki sayısız varlıkları başlangıçta yoktan yaratıp, milyonlarca yüzyıldır bu yaratılışı bir an aksatmadan tekrarlayan Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’de haber verdiği şekilde kıyâmeti koparıp insanları yeniden diriltmeye elbette kadirdir. Hatta bunu yapmak O’nun için pek kolaydır. Çünkü göklerde ve yerde en yüce sıfatlar, en büyük şan ve şeref O’nundur. Şöyle ki; varlıkta “kıdem”, cömertlikte “kerem”, kudrette “şumûl”, yardımda “kemâl”, ilimde “bütün varlıklara taallük”, hüküm ve kararda “mutlaka tahakkuk etme”, meşîette “hedefe ulaşma”, ceberûtta “izzet ve celâl”, melekûtta “mecd ve cemâl” vasıflarıyla en yüce sıfatlar O’nundur. O’nun her şeye gücü yeter. Yapmak istediği bir şeyi engelleyebilecek hiçbir kuvvet yoktur. Fakat  Allah Teâlâ, bu karşı konulmaz kudretiyle rastgele iş yapmaz. Bütün hükümleri ve fiilleri, sayısız hikmetlere dayalıdır.

Şimdi, bütün bu açık delillere rağmen Allah’a ortak koşmanın ne kadar asılsız ve mantıksız bir düşünce olduğunu anlamak için şu örneği dinleyin:

Rûm Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Rûm Suresi 26. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.