Radiyye Begüm Sultan Kimdir?

Sultanları “köle asıllı” olup liyâkatleri ile vazifeye gelen Kutubşahların meşhur hükümdarı İltutmış ile Şah Terken Hatun’un kızı Radıyye Begüm, ilk Türk kadın Sultan olarak tarihe geçmiştir. Türk-İslâm tarihinde ilk kez bir kadın, meliklerin yerine tercih edilip, “melike” ünvanını almıştır.

10. yüzyılda Gazneliler tarafından İslâm’ın ulaştırıldığı Hindistan’da, 19. yüzyılda gerçekleşen İngiliz işgaline kadar hep Türk asıllı hânedanlıklar hüküm sürmüştür. Bu hânedanlardan biri de Kutubşahlar’dır.

Sultanları “köle asıllı” olup liyâkatleri ile vazifeye gelen Kutubşahların meşhur hükümdarı İltutmış ile Şah Terken Hatun’un kızı Radıyye Begüm, ilk Türk kadın Sultan olarak tarihe geçmiştir. Türk-İslâm tarihinde ilk kez bir kadın, meliklerin yerine tercih edilip, “melike” ünvanını almıştır. Cesareti, zekâsı ve idarî becerileriyle dikkat çeken Radıyye Begüm, “Türk-İslâm Melike”si olmuştur.

Moğol zulmünden kaçan Müslüman Türkleri, Delhi Türk Sultanlığı’nda birleştiren Şemseddin İltutmış, ömrü seferlerde geçen, “Bâtınîlik” gibi akımlara karşı İslâm’ın ana çizgisini koruyan, Hindistan’ı Cengiz Han tehlikesinden uzak tutmayı başaran kıymetli bir devlet adamıdır. Sultan İltutmış, 1231 yılında Gevâliyâr üzerine sefere çıktığında Delhi’nin idaresini kızı Radıyye Begüm’e bırakmış, sefer dönüşünde de o sırada oğulları bulunmasına rağmen onu veliaht tayin etmiş ve vezirlerine şöyle demiştir:

 “-Kızım Radıyye, oğullarımdan üstündür! Benim oğullarım zevklerine düşkündür. Hiçbirinde memleket idare edecek kâbiliyet yoktur. Radıyye, zekâ ve basîret bakımından birâderlerinin hepsinden üstündür.”

İltutmış’ın bu isteğine rağmen bazı devlet adamları, erkek evlâtları varken kızının tahta çıkmasını eleştirmişlerdir. İltutmış, bu hususta ferman yayınlattıktan sonra çıktığı seferde hastalanmıştır. Lahor valiliği yapan ve İltutmış’ın hayatta olan en büyük oğlu Rükneddin Firuz, bunu fırsat bilip Delhi’ye gelmiş; İltutmış’ın vefâtından sonra bazı beylerin ve annesi Terken’in yardımı ile tahta çıkmıştır. Firuz’un başarısız yönetiminden dolayı halk, “Radıyye’yi destekleyenler” ve “bir kadının yönetici olmasına karşı çıkıp Firuz’u isteyenler” olarak ikiye ayrılmıştır. Firuz öldürülünce, Delhi halkı ve ordunun bir kısmı Radıyye’nin tahta geçmesini desteklemiş ve itirazlara rağmen 1236 yılında tahta çıkarılmıştır. Böylelikle ilk kez müslüman bir kadın hükümdar olmuştur.

Bir hükümdar için gerekli olan birçok vasfı taşıyan Radıyye Begüm Sultan, tahta çıkmasının ardından babası İltutmış devrinde yürürlükte olan kanun ve nizamları tekrar uygulamaya koymuş ve adâleti tesis etmiştir. Hükümdarlığının ilk zamanlarında Delhi’deki meşhur Cuma Mescidi’ni basarak müslümanları öldürmeye kalkan Karmatî/Bâtınî isyancılarla uğraşmak zorunda kalmış ve ordusunun başına geçerek bu isyanı da bastırmıştır. İktidarda kaldığı dört yıl boyunca seferlerde, ok atma ve at binmedeki becerisini cihana gösteren Radıyye Sultan, aldığı iyi eğitim ve tahsilin yanı sıra babasından öğrendiği devlet işleri ve savaş teknikleri ile Hindistan’ın en mühim hükümdarlarından biri olmuştur.

Özellikle kadın olduğu için yönetimde söz sahibi olması, birçok devlet adamını sürekli rahatsız etmiştir. 1240 yılında bu kimseler kardeşi Behram Şah’ı tahta çıkararak iki kardeşi karşı karşıya getirmişlerdir. Çıkan savaşta Begüm Sultan mağlup olmuştur.

Radıyye Begüm Sultan, esir düşmemek için savaş meydanından uzaklaşırken bir Hindu tarafından şehid edilmiştir.

Cömertliği, adâleti ve mücadeleci karakterinin yanında, ince ve zarif ruhu ile âlimlerin gönlünü hoş etmesi, Kur’ân-ı Kerîm’i güzel okuması ve aynı zamanda şiir konusunda da oldukça yetenekli olması ile gönüllerde iz bırakmıştır. Hayatı boyunca yaşadığı pek çok olumsuz hadiseye rağmen “Şîrîn-i Dehlevî” ya da “Şîrîn-i Gûri” mahlasları ile yazdığı şiirler, Türk-Fars edebiyatının en güzel örnekleri arasına girmiştir.

Tarihte güzel bir iz bırakmış, İslâm’ın güzide hanımlarından Radıyye Begüm Sultan’ı rahmetle yâd eder; Cenâb-ı Hak’tan kendisinin mekânını Cennet, makamını âlî eylemesini niyâz ederiz.

Faydalanılan Kaynaklar: Cengiz Tomar, “Radıyye Begüm”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 34, sh. 387; Fatma Bayraktar Karahan, “İz Bırakanlar”, Ankara, 2020, sh: 54-56; https://www.dunyabizim.com/portre/turk-kadininin-liderlik-sembolu-raziye-begum-sultan-h44667.html

Kaynak: , Altınoluk Dergisi, 2022-Ağustos, Sayı: 438

İslam ve İhsan

HANIM SAHABİLER

Hanım Sahabiler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.