Pişman Olmayacak Yoktur!

Peygamber Efendimiz (s.a.v) “Ölüp de pişmanlık duymayacak hiçbir kimse yoktur.” demesinin sebebi nedir? Hadisi şerif nasıl bir mesaj veriyor? İşte cevabı...

Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir gün ashâbına şöyle buyurdular:

Ölüp de pişmanlık duymayacak hiçbir kimse yoktur.”

Sahâbe-i kiram;

“–Onun pişmanlığı nedir yâ Rasûlâllah?” diye sordular.

Efendimiz şöyle cevap verdi:

“–Sâlih bir kişi ise, bu hâlini daha fazla artırmamış olduğuna pişman olacaktır.

Kötülük eden bir kişi ise, o kötülükten vazgeçmemiş olduğuna pişman olacaktır. (Tirmizî, Zühd, 59)

Peygamberimiz’in bu beyânından anlaşılmaktadır ki, gaflet perdesinden dolayı; insan, dünya hayatında, kendisini bekleyen büyük hakikatlerden son derecede gafildir ve uzaktadır.

Bu hakikati ifade sadedinde denilmiştir ki:

“İnsanlar uykudadır. Öldüklerinde uyanırlar!..” (Keşfü’l-Hafâ, II, 312)

Yine bu hakikatten dolayı şöyle denilmiştir:

“Ölmeden evvel ölünüz!”

Yani; «Nefsânî arzularınızdan vazgeçiniz!» Zaten ölümle birlikte bütün arzular yok olup gidecektir.

Bir başka ifadeyle;

“Hesaba çekilmeden evvel, kendinizi hesaba çekiniz!”

Zira, ölümden sonraki hesap çok ağır!..

Zira, ölümden sonraki nedâmetin hiçbir faydası yok!..

Rabbimiz, sonsuz rahmetinden dolayı, Kur’ân-ı Kerim’de; bize, âhiretteki nedâmet sahnelerini birer birer seyrettirmektedir. Bu hüsran dolu nedâmet tablolarında, mücrimler;

“Âh keşke!” diyerek pişmanlıklarını dile getirmektedirler.

Cenâb-ı Hak bize bunları bir bir okutmakta ve duyurmakta; böylece, ölmeden önce pişmanlık duyarak, nasûh bir tevbeye sarılmamızı istemektedir.

DÜNYA VE AHİRET HAYATININ ÖNEMİ NEDİR?

KUL, RABBİNİ VE ÖLÜMÜ UNUTTUĞU ZAMAN GÜNAH İŞLEMEYE BAŞLAR

ÖLÜM VE SONRASI KONUSUNDA EN ÇOK MERAK EDİLENLER

ÖLÜMLE SON BULMAK YOK, ÖLÜM BİR ELBİSE DEĞİŞTİRMEKTİR

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.