Peygamberimizin Veda Hutbesi’nde Yer Alan Konular Nelerdir?

Hz. Peygamber’in Veda Hutbesi’nde hangi konular yer alır, aile ile ilgili ne gibi mesajlar vardır? Vefat veya boşanma durumunda eşlerin haklarını belirlemede kriter ne olmalıdır? Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in Veda Hutbesi’nde verdiği öğütler.

Hz. Peygamber’in Veda Haccı (10/632) sırasında Arafat, Mina ve Akabe gibi yerlerde ashabına hitabetmiş, kısa ve veciz bir şekilde bütün insanlara yönelik evrensel mesajlar yanında; mal dokunulmazlığı, cahiliye adetlerinden olar ribanın ve kan davalarının kaldırılması, suçun şahsiliği, karı koca arasındaki haklar ve sorumluluklar, çocuğun babasından başkasına nisbet edilmemesi, Müslüman kardeşliği, Müslümanların birbiriyle savaşmaması, emânetlerin sahibine geri verilmesi gibi doğrudan kul haklarını ilgilendiren konularda kalıcı mesajlar vermiştir.

VEDA HUTBESİ’NDE DEĞİNİLEN KONULAR

Güvenilir kaynaklardaki rivayetlerden derlenen Veda Hutbesi ana hatlarıyla şöyledir: Hz. Peygamber, Allâh’a hamd ve senadan sonra şöyle buyurmuştur:

Ey insanlar! Bilmiyorum, belki de bu günden sonra burada sizinle bir daha buluşamayacağım. Allâh’ın rahmeti bugün sözümü işitip onu iyice kavrayanların üzerine olsun! Benim bu sözlerimi burada bulunanlar bulunmayanlara bildirsin. Olabilir ki bildirilen kimse burada bulunandan daha iyi anlar ve itaat eder.

Ey insanlar! Biliniz ki Rabbiniz birdir, atalarınız da birdir. Bütün insanlar Âdem’den gelmiş, Âdem de topraktan yaratılmıştır. Arab’ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arab’a, beyazın siyaha, siyahın da beyaza bir üstünlüğü yoktur. Allah katında üstünlük ancak takva iledir. Biliniz ki, bu şehriniz Mekke, bu gününüz Arefe ve bu ayınız Zilhicce nasıl mukadde ve dokunulmaz ise mallarınız canlarınız da aynı şekilde dokunulmazdır.

Cahiliye devrindeki her türlü riba kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Fakat anaparanız sizindir. Ne haksızlık edin, ne de haksızlığa uğrayın. Kaldırdığım ilk faiz amcam Abbas b. Abdilmuuttalib’in faizidir. Cahiliye devrinin kan davaları da kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası akrabalarımdan Rabîa b. Hâris b. Abdilmuttalib’in oğlu Âmir’in kan davasıdır.

Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu konuda Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allâh’ın emaneti olarak aldınız. Onların namus ve iffetini Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Dikkat edin! Sizin kadınlar üzerinde hakkınız olduğu gibi onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin onlar üzerindeki hakkınız iffet ve namuslarını korumalarıdır. Kadınların sizin üzerinizdeki hakları iyi bilinen örfe uygun olarak yiyecek ve giyeceklerini sağlamanızdır. Kadınlar hususunda Allah’tan korkun ve onlara iyi davranın!

Ashâbım! Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden saltanat ve nüfüz kurma ümidini ebediyen kaybetmiştir. Fakat size yasakladığım şeyler dışında küçük gördüğünz şeylerde şeytana uyarsanız bu da onu sevindirir ve cesaretini artırır.

Sözümü iyi dinleyin ve belleyin. Müslüman Müslümanın kardeşidir. Bir Müslümanın malı rızası olmadan diğer bir Müslümana helâl olmaz. Sakın başkasına haksızlık yapmayın. Herkes ancak kendi işlediği suçtan sorumludur. Baba oğlunun, oğul da babanın suçundan sorumlu tutulamaz. Vâris lehine vasiyet yoktur. Çünkü Allah her vârisin mirastan hakkı olanı belirlemiştir. Çocukların nesebi, babalarından başkasına nisbet edilemez. Ödünç alınan şeyler sahibine geri verilmelidir. Yararlanılmak üzere alınan şeyler de sahibine iade edilmelidir. Borçlar ödenmelidir. Birinin borcunu üstlenen kefil de o borcu ödemelidir. Kimin yanında bir emanet varsa onu onu sahibine iade etsin.

Rabbiniz olan Allah’tan sakının. Ona kulluk edin. Beş vakit namazınızı kılın. Ramazan ayında oruç tutun, hac ibadetini yerine getirin, mallarınızın zekâtını gönül hoşluğuyla verin. Yöneticilerinize Allâh’ın kitabına uydukları sürece itaat edin ve böylece Rabbinizin cennetine girin. Benden sonra küfre ve sapkınlığa düşüp birbirinizn boynunu vurmayın. Benden sonra bir peygamber gelmeyecektir.

Ey mü’minler! Size iki emanet bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldığınız takdirde bir daha asla yolunuzu şaşırmazsınız. Bunlar Allâh’ın kitabı Kur’ân’la peygamberinin sünnetidir.

Ey insanlar! Yarın beni sizden soracaklar. O zaman ne diyeceksiniz? Ashâb: “Allâh’ın risâletini tebliğ ettin, görevini yaptın, bize nasihatte bulundun diye şahitlik ederiz.” dediler. Bunun üzerine Allâh’ın Rasûlü, şehadet parmağını semaya doğru kaldırdı, sonra da insanlara doğru çevip indirerek, “Şahit ol yâ Rab, Şahit ol yâ Rab, Şahit ol yâ Rab!” dedi.[1]

Yukarıdaki hutbeden de alaşılacağı gibi, son peygamber kadın hakları ile önemli mesajlar vermiştir. Yine en hayırlı kadınlarla ilgili olarak da son peygamber’in bazı hadisleriyle sözlerimizi noktalayalım:

“Kadınların en hayırlısı o kadındır ki, baktığın zaman seni sevindirir, bir şey yapmasını istediğinde itaat eder, yanında bulunmadığın zaman da gerek nefsin gerekse malın konusunda seni korumaya çalışır.” [2]

“Dünya geçici yararlanmadan ibarettir. Onun yarar sağlayan en hayırlı varlığı da dindar kadındır.”[3]

“Bir kadın beş vakit namazını kılar, Ramazan orucunu tutar, namusunu korur ve kocasına itaat ederse, ona, “cennete istediğin kapıdan gir!” denilir.” [4]

Günümüzde erkekler gibi kadınlar da çalışarak, gelirini büyük ölçüde aile harcamalarına ayırmaktadır. Kocanın aileye olan harcamalarının ona sadaka sevabı kazandırdığı gibi, eşi de zorunlu olmadığı halde eve harcama yaparsa, bunun ona iki kat sadaka sevabı kazandıracağı bildirilmiştir. Özellikle kocanın geliri yeterli olmaz ve dara düşerse, eşinin kendi geliriyle harcama yapması konusunda Abdullah İbn Mesut’un (r.a.) eşi Zeyneb’in (r. anhâ) sorusu üzerine, Allâh’ın Rasûlü şöyle buyurmuştur: “Yoksullara verilen sadaka bir sadakadır, hısımlara verilen sadaka iki sadakadır. Biri sadaka diğeri akrabaya iyilik.”[5]

Ebû Yûsuf, İmam Muhammed, İmam Şâfiî ve Mâlik yukarıdaki rivayetlere dayanarak, varlıklı bir kadının yoksul düşen kocasına zekât verebileceğini söylemişlerdir.[6]

Hz. Âişe’den rivayete göre Nebî (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Bir kadın kocasının izni ve iyi bilinen örf dışına çıkmadan yerli yerinde harcama yaparsa, kocası kazancı için ecir alacağı gibi, kadın da bu dürüst harcamaları için ecir alır.” [7]

Günümüzde evliliğin özellikle çekişmeli boşanmayla sona ermesi durumunda, mal paylaşımı konusunda anlaşmazlıklar çıkabilmektedir. Kadının haklarını korumada bir takım tedbirlerin alındığı görülüyor. Batı ülkeleri boşanma uygulamasında hesaplama zorluğu dikkate alınarak, evlilik sonrası elde edilen mal varlığının eşler arasında ikiye bölünüp paylaştırılması ilkesi, TMK. 202-281. maddelerde “mal birliği- mal ayrılığı” rejimi olarak geniş bir şekilde ele alınmıştır.

Günümüzde İslâmî açıdan da aileye ait mal varlığı konusunda eşler bu iki çeşit mal rejiminden birisini tercih edebilir. Mal ayrılığı rejimi tercih edilmişse, boşanma veya eşlerden birinin ölümü halinde her eş kendine ait mala sahip olur. Ölüm halinde ise ayırıca karşı taraftan miras hakları söz konusu olur. Ancak mal birliği olunca, özellikle çekişmeli boşanma durumunda her iki eşin de çalışmasıyla, evlilik tarihinden sonra meydana gelen mal artışı konusunda, eşit paylaşım üzerinde anlaşma olamazsa, kadının hakkı, tarafların belirleyeceği iki hakem tarafından hesaplanıp “mal paylaşımı” yoluna gidilmesi uygun olur. Bu durum, nişanın bozulması halinde, daha önce verilen hediyeler mevcut ise, “hibeden rücu” yoluyla geri alınmasına benzer. Tüketilen mal varlığı için ise tazmin söz konusu olmaz.

Sonuç olarak İslâm’ın aile hayatını düzenlemede karşılıklı hak ve sorumluluk dengesini kurduğunu ve aile fertlerinin birlik ve dayanışma içinde yüce Allâh’ın rızasını kazanmaya yönelik davranışlara teşvik edildiğini söyleyebiliriz.

Gayret bizden, muvaffakiyet yüce Allah’tandır.

Dipnotlar:

[1]. Buhârî, Hac, 132, Megâzî, 78; Müslim, Hac, 147; Ebû Dâvûd, Menâsik, 56, 61; Tirmizî, Tefsîru’l-Kurân, 10; İbn Mâce, Menâsik, 76, 84; Dârimî, Menâsik, 34; Ahmed b. Hanbel, VII, 307, 330, 376; Vâkıdî, III, 1103, 1110-1111; İbn Hişâm, IV, 259-261; İbn Sa’d, II, 183-186; DİA, “Vedâ Hutbesi” mad. [2]. Ebû Dâvûd, Zekât, 32; İbn Mâce, Nikâh, 5; Ahmed İbn Hanbel, II, 251, 432. [3]. Müslim, Radâ, 64; Nesâî, Nikâh, 15; İbn Mâce, Nikâh, 5. [4]. Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 191; İbn Hibban, Sahîh, IX, 471. [5]. Tirmizî, Zekât, 26; Nesâî, Zekât, 22, 82; İbn Mâce, Zekât, 28; Dârimî, Zekât, 38; Ahmed b. Hanbel, IV, 17, 18. [6]. bk. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm İlmihali, s. 654. [7]. Ebû Dâvûd, Zekât, 44, H. No: 1685.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

VEDA HUTBESİ

Veda Hutbesi

VEDA HUTBESİ’NDE VERİLEN ÖĞÜTLER

Veda Hutbesi’nde Verilen Öğütler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.