Peygamberimizin İzinden Giden Bir İmam Nasıl Olmalıdır?

Toplumun irşâdında, herkesin mes’ûliyeti var. Ancak imam-hatipler ve muallimler bir adım daha önde görünüyor. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in üsve-i hasene / en güzel örnek olma vasfı çerçevesinde Rasûlullah Efendimiz’e ittibâ eden bir imam nasıl olmalıdır?Aynı hassâsiyete sahip bir muallim nasıl olmalıdır? Osman Nuri Topbaş Hocaefendi cevaplıyor...

Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz,

  • Mescid-i Nebevî’nin imamıydı,
  • Suffe ashâbının muallimiydi.
  • Bütün Medine havâlîsinin her Cuma gününde heyecan dolu bir hatibiydi.
  • Bütün insanlığın mürşidiydi, hidâyet kandiliydi.

Efendimiz’i Örnek Alan Bir İmam Nasıl Olmalıdır?

Sünnet-i seniyyesiyle hâlen de öyledir. Bugün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’i örnek alan bir imam;

  • Camiyi ve cemaati sevdirmeli.
  • Cemaatiyle alâkadar olmalı.

Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, birkaç gün cemaatte görmezse hemen o ashâbının hâlini sorardı. Hasta olduğunu duyarsa ziyaretine giderdi. Yolculukta olduğunu öğrenirse duâ buyururdu.

  • Bir imam, sadece namaz vakti camiye gelip giden «mesaiye geldiğine dair kart basan bir memur» hâlinde kalmamalı.
  • En başta kendini irşâd etmeli. Her hâliyle, ilmiyle, takvâsıyla ve olgunluğuyla mihrâbı dolduran bir ahlâkı ve yaşayışı olmalı.
  • Bütün muhitine, mahallesine / köyüne hayat ve heyecan aşılamalı.
  • Gençlerle ayrı, çocuklarla ayrı alâkadar olmalı. Farklı farklı vakitler tahsis edip sohbetler düzenlemeli.
  • Mümkünse hanımı da faal olup, kız evlâtları ve hanımları irşâd etmeli.
  • Vazifesine titiz, kıyafet ve şahsî bakım itibarıyla tertipli ve tertemiz, pür edep ve mütebessim olmalı.
  • Başındaki sarık dâimâ dik durmalı, hiçbir menfaat karşısında yamulmamalı, hiçbir leke ile lekelenmemeli.

Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh-’tan gelen şu îkaz ne kadar mühim:

  • Îman sadece camilerde (kalmış, hayata aksetmemiş, yalnız şekilde kalmış olursa);
  • Mal, cimrilerde;
  • Silâh, korkaklarda;
  • Yetki, zayıflarda olursa işler bozulur.

Dolayısıyla bir imam; vazifesini sadece camiye ve namaz vakitlerine mahsus zannetmemeli, hayata ve topluma yaymalı.

Toplumu İrşad Vazifesinde Bir Öğretmen Nasıl Olmalıdır?

Bir muallim için de bu söylenenlerin ekserîsi geçerli.

Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- nasıl muvaffak oluyordu? Bunu anlayıp idrâk edip hayata geçirmeli.

Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz yaşardı ve yaşadığını yaşatırdı. Yetiştirdiklerini de kabiliyetlerine göre tasnif ederdi. Kimi çoban, kimisi vali, kimisi kurrâ, kimisi kumandan, kimisi tüccar olurdu.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz her karaktere nümûneydi. Meselâ bir hâkim, mahkûma misal değildir. Büyük servet sahibi bir zengin, garip bir fakire misal teşkil etmez. Fakat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz; kıyâmete kadar her sınıftan insana, her karaktere, her meslek erbâbına örnek ve nümûne-i imtisal bir şahsiyetti.

O’nun bu mübârek şahsiyetini örnek alarak yaşayan her gönül, bambaşka bir sevda ile yaşardı. Çünkü hayran olunacak bir kemal ve fazîlet sergilerdi. İnsan; hayran olduğu kişiyi taklit eder, ona ittibâ eder.

Bir muallim; meselâ bir Siyer-i Nebî anlatırken, zâhirde kalmamalı. Kronolojiden ibaret; «Şu tarihte şu oldu.» şeklinde kupkuru bir anlatışta bırakmamalı. Günümüze taşımalı, hâdisenin heyecanını ve duygusunu yaşatmalı.

Kur’ân muallimi; Kur’ân’a hürmet, muhabbet ve edebiyle temâyüz etmeli.

Muallim, muhatabının kalbine ulaşabilecek bir damar bulabilmeli. Müşterekler aramalı. Muhabbet ve rahmet insanı olmalı. Asla bezgin ve küskün olmamalı.

Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Mekke devrinde yıllarca tebliğde bulunduğu hâlde; az sayıda nasipli, hidâyete nâil oldu. Peygamberimiz; Tâif’te taş yağmuruna tutuldu, fakat dönüşte bir tek kölenin hidâyetiyle, yaşadığı bütün acıları unuttu.

Muallimlerimiz; sa‘y ü gayreti, sadece ders saatlerine, mesaiye mahsus bir keyfiyet zannetmemeli. Derste ulaşamadığına, mütalâada, teneffüste ve hafta sonunda, on beş tatil ve yaz eğitim programlarında ulaşabileceğini unutmamalı.

Mihraplar ve kürsüler; hakikaten hakkını verecek kıvamda imamlar ve muallimlerle dolduğunda, memleketimizin ve ümmet-i Muhammed’in istikbâli bambaşka olacaktır.

Sadece bu mesleklerde değil, kader-i ilâhînin karşımıza çıkardığı her şartta vazifelerimizi bilmeliyiz:

Mü’min düşünmelidir:

Zenginsen vazifen nedir?

Serveti, Allâh’ın emâneti olarak görmek. Riyâzat içinde yaşayıp, fazlasını Allah yolunda infâk etmek.

İsraf ve pintilikten uzak durmak. Allâh’ın verdiği imkânları, Allah yoluna sarf etmek. Kendisine zimmetli kardeşlerine sahip çıkmak… Yani «ağniyâ-i şâkirîn»den / şükreden zenginlerden olabilmek.

Fakirsen vazifen nedir?

Sabır ve hâle rızâ içinde, kendi imkânlarınla kulluk ve gayretlere devam etmek. İmkânsızlıkları, isyanlara ve hatalara düşmeye mazeret kılmamak… «Niçin?.. Neden?..» dememek… Şikâyeti unutmak…

Çünkü Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in de açlıktan dolayı karnına taş bağladığı zamanlar oldu. Dâimâ şükür hâlinde yaşadı.

İşte bu hâl, «fukarâ-i sâbirîn»den / sabreden fakirlerden olmaktır ki; onların cennete, aynı durumda bulundukları zenginlerden daha erken girecekleri bildirilmiştir.

Hasta isen vazifen nedir?

Hasta, engelli ve benzeri durumda olan kişi; hayatındaki sıkıntıların, kendisi için bir ecir kaynağı olduğunu unutmayacak… Mahrum olduğu her nimetin, mes’ûliyet ve hesabından kurtulduğu için sevinecek, tesellî bulacak. Eğer bu sabrı gösterebilirse nâil olacağı ecirleri tefekkür edecek…

Bir âmâ belki de kıyâmet günü, dünyada âmâ olarak yaşadığına çok şükredecek;

“Belki de gözlerim olsaydı; gözlerimi haramlardan koruyamayacaktım, gördüklerim sebebiyle dedikodulara düşecektim ve bunun hesabını veremeyecektim.” diye sevinecek. Kendisine âmâ peygamberleri misal alacak.

Hastalara hizmet eden yakınları da;

“Bu hasta bana zimmetlidir.” diyecek, o hizmetiyle duâsını alacak, ecre nâil olacak.

Gençsen vazifen nedir?

Gücünü ve kuvvetini Allah yolunda harcayacaksın… Gençliğin kıymetini bileceksin…

İlkbahar mevsiminde tabiatın nasıl coştuğuna ibretle bakıp, o heyecanı kendi hayatına misal alacaksın…

Gençlik, hayatta bir sefer. Verilen fırsatların tamamı bir kere. Bu bakımdan gençliğini, ashâb-ı kirâmın gençlerini örnek alarak ihyâ et. Onlar, gencecik yaşta dünyanın değil rûhâniyetin hazzı içinde yaşadılar ve Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in etrafında pervâne oldular.

Tebliğ için gittikleri çok uzak beldelere olan yolculuklarında hiç üşenmediler, bıkmadılar, zorlanmadılar. Zira sînelerinde Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’i taşıyorlardı.

Yaşlıysan vazifen nedir?

Ömrün sonuna kadar ibâdet şuuruyla, yeni nesillere güzel bir örneklik içinde, şefkatli ve merhametli bir insan olmaya gayret edeceksin…

Sonbaharın sararan yapraklarından ve kuruyan ağaçlarından ibret alıp, bu manzara içinde kendi hâlini, yani ömrünün resmini göreceksin. Çünkü sen hayatının başında; tıpkı ilkbaharda muazzam bir canlılık, yeşerme ve verimlilik yaşarken, diğer taraftan yaşlılık vaktinde de sonbahar gibi bunun tersini yaşarsın. Görürsün ki artık selviler sana el sallamaya başlamış. Bu bakımdan kerâhat vakti içinde olduğunu, iş işten geçmeden idrâk etmeli ve âhiret hazırlığını artırmalısın.

İdareciysen vazifen nedir?

Emrin altındakileri adâlet ve hakkāniyetle idare edecek, mes’ûliyetini hiç unutmayacaksın. Makam ve mevkinin getirebileceği enâniyet, gurur ve kibir gibi duyguları kalpten temizleme gayretinde olacaksın. Bunun için de muvaffakiyetleri Allah’tan bilip, kusurları nefsine izâfe edeceksin…

Başkasının emri altındaysan vazifen nedir?

Kazancını helâl ettirme gayreti içinde, dürüstçe çalışacaksın. İnsanlara faydalı olacaksın. Yaptığın işi; güzel ve olması gerektiği gibi yapacaksın…

Anne-baba isen vazifen nedir?

Evlâtlarına İslâm karakter ve şahsiyetini mîras bırakacaksın. Kur’ân tahsilini kazandıracaksın. Onlara helâl lokma yedirecek, sâlih ve sâliha bir anne-baba olarak, onlara güzel örnek olacaksın…

Hâsılı; Allâh’ın rızâsını arayan bir kul olma gayreti içinde olmalısın.

Cenâb-ı Hak, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in ümmeti olmanın değerini idrâk edebilenlerden eylesin. O’nun rûhânî dokusundan hisse alabilmeyi nasip buyursun. Cümlemizi O’nun yüce ahlâkı ile müzeyyen eylesin! Âmîn!..

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2023 Ay: Ocak, Sayı: 215

İslam ve İhsan

İMAM KİME DENİR?

İmam Kime Denir?

SAHABENİN İRŞAD VE TEBLİĞ AŞKI

Sahabenin İrşad ve Tebliğ Aşkı

İRŞAD VE TEBLİĞ METODU

İrşad ve Tebliğ Metodu

İSLAM’DA TEBLİĞİN ÖNEMİ

İslam’da Tebliğin Önemi

TEBLİĞİN EHEMMİYETİ VE ÜSLUBU

Tebliğin Ehemmiyeti ve Üslubu

İSLAM TEBLİĞİ'NDE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR

İslam Tebliği'nde Dikkat Edilecek Hususlar

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.