Peygamberimize El-emîn Sıfatı Neden Verilmiştir?

Allah’ın son elçisi: Hz. Muhammed’e (s.a.v.) neden el-emin sıfatı verilmiştir?

El-Emîn: Korkusuz kimse; inanan, güvenen; inanılan, güvenilir demektir. Hz. Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve Cebrâil -aleyhisselam- için kullanılan sıfat demektir.

Küçük yaşlardan itibaren amcasının bütçesine katkıda bulunmak üzere önce çobanlık sonra ticaret yapan Resul-i Ekrem -aleyhissalatü vesselam-, 12 yaşında ilk ticarî seyâhatini amcasıyla, Suriye yönüne gerçekleştirdi.

HZ. MUHAMMED’E (S.A.V.) NİÇİN EL EMİN DENMİŞTİR?

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, gençlik yıllarında Arap yarımadasının dört bir yanına; Yemen’e, Doğu Arabistan’a ticaret amacıyla seyâhatler yaptı. Böylece genç yaşta hem ailesinin geçim sorumluluğunu üstlenmiş oldu hem de tecrübe kazandı.

Ticarî seyâhatleri sayesinde, Arap yarımadasının genel yapısını, dillerini, lehçelerini, farklı gelenek ve görenekleri öğrenme imkânına kavuştu. “El-Emîn” sıfatını da özellikle ticarî faaliyetleri sırasındaki ilkeli, adaletli, sabırlı, almaya değil vermeye odaklı erdemli yapısı ile elde etmiştir. Öyle ki 35 yaşına geldiğinde, Kâbe tamiri sonrası Hacerülesved’i kimin yerine koyacağı ile ilgili Mekke halkının anlaşmazlığa düştüğü bir durumda, onun hakem olacağını öğrenen herkesin dudaklarından şu sözler dökülüyordu, “Yaşasın, işte bu gelen Emîn’dir, onun vereceği hükme razıyız, çünkü o adaletle hükmeder, o güvenilir Muhammed’dir!”

EFENDİMİZİN PEYGAMBERLİK ALÂMETLERİ

Doğumu, çocukluğu ve gençliği son peygamber olma payesine erişeceğinin alametleri ile dolu olan Hz. Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem- vahye kadar geçen kırk yıllık süre boyunca müstesna bir hayat yaşamıştır. Gençlik döneminde, Câhiliyye dönemine has kötülüklerden uzak kalmayı başaran Resul-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- böylece Mekke toplumunda güven temeline dayalı çok belirgin bir algı oluşturmuştur. Esasen çoğu anne-baba, evladına isim koyarken anlamına dikkat eder ve “ismiyle yaşasın!” temennisinde bulunur. Resul-i Ekrem’in adı da aynı sâikten ötürü “Muhammed” konulmuştur. Âmine’nin dünyaya getirdiği güzeller güzeli o minik bebeğin büyüyünce “yerde ve gökte herkes tarafından hayırla yâd edilmesi” arzu edilmiştir.

Hz. Peygamber -aleyhissalatü vesselam- çocukluğu ve gençliğindeki yaşantısıyla bu beklentiyi fazlasıyla karşılamış, daha da öteye taşıyarak “el-emîn” sıfatını haketmiştir. İsimler, ailelerin tercihidir; ama unvanlar, lakaplar, çoğu zaman kişinin öne çıkan hasletlerine ve alın teriyle hak ettiği başarılara dayanır. İşte Resul-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ailesinin ona verdiği bu kutlu ismi, sonuna eklenebilecek en güzel sıfatla taçlandırmış, gençlik yıllarından itibaren toplumda artık “Muhammedü’l-emîn” olarak anılmaya başlanmıştır.

Hz. Peygamber -aleyhissalatü vesselam- doğduğu günden itibaren 40 yıl boyunca, farkında olmaksızın Allah tarafından Cebrail’le karşılaşacağı, “Oku!” emriyle ilk vahyi alacağı güne hazırlanmış olan müstesna bir insandır. Nitekim Mekke günlerindeki tebliğ faaliyetlerinde Hz. Peygamber -aleyhissalatü vesselam- hep tertemiz mazisine atıfta bulunmuş; gençliğinden, 40 yıllık geçmişindeki tertemiz, şaibesiz, lekesiz yıllarından güç almıştır. Safa tepesi üzerinde, Mekke halkına hitaben yaptığı ilk açık davette “Şu dağın arkasında bir ordu var desem inanır mısınız?” diyerek güvenilirliğine vurgu yapması, bu anlamda önem taşımaktadır. Tebliğ faaliyetleri sırasında, sık sık toplum nezdindeki itibarına atıfta bulunmuş, insanlardan geçmişte olduğu gibi yine kendisine inanmalarını, güvenmelerini istemiş ve tertemiz mazisinden güç alarak, bundan sonra da kimseyi hayal kırıklığına uğratmayacağının teminatını vermiştir.

TÜM ZAMANLARA İNSANLIK DERSİ VERMİŞTİR

Hz. Peygamber’in -aleyhissalatü vesselam- müstesna gençliği, tertemiz mazisi aynı zamanda, onun davetini engellemeye çalışan müşriklerin, şerli faaliyetlerinin önünde en büyük engel olmuştur. Öyle ki müşrikler, 3-5 gün öncesine kadar sahip olduğu ahlâkî erdemlerden ötürü övdükleri, ellerinde büyümüş “Güvenilir Muhammed” için onu yerecek, toplum önünde küçük düşürecek, söylediklerinin inandırıcılığını ortadan kaldıracak bir nitelik bulamamışlardır. Bir araya gelip toplantılar düzenlemişler, düşünmüşler ancaksoylu, iffetli, adaletli, erdemli, çalışkan, haksızın haksızlığını yüzüne vurmaktan korkmayan, madden ve mânen toplumda hep mazlumun yanında olan, sözünde duran, örnek alınabilecek bir aile hayatına sahip, vefâlı ve güvenilir Muhammed’e -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yakıştırılabilecek kötü bir sıfat bulamamışlardır.

Özetle Hz. Peygamber -aleyhissalatü vesselam- ilk gençlik yıllarından itibaren, geçimini sağlamak için durmadan çalışan; içki, kumar, gece hayatı gibi her asırda yanlış telakki edilen alışkanlıklardan uzak duran, düşünen, içine doğduğu yapının kültürel normlarını ya da dinî unsurlarını sorgulayan, körü körüne taklit etmekten kaçınan, aklının ve vicdanının reddettiği tatbikatlardan uzak duran idealist, iradeli, güçlü ve erdemli bir insan olmuş ve tüm zamanlara “insanlık” dersi vermiştir.

Kaynak: Din ve Hayat İstanbul Müftülüğü Dergisi, Sayı: 25

İslam ve İhsan

HZ. MUHAMMED (S.A.V.) KİMDİR?

Hz. Muhammed (s.a.v.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Başlık Yanlış

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.