Peygamberimiz Eşlerine Nasıl Davranırdı?

Peygamberimizin (s.a.s.) aile hayatı nasıldı? Peygamberimiz (s.a.s.) eşlerine nasıl davranırdı? Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’in eşleri ile ilişkileri...

Asrımızda sadece Müslümanlar için değil, bütün insanlık için yegâne model insan, Efendiler Efendisi “Hazreti Muhammed Mustafa Modeli”dir. O -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, her hâli ve davranışıyla küçüğünden büyüğüne, bütün insanlığa, en mükemmel hayat ölçütlerini sunmuştur. Bugün hepimizin, O’nun en başta şefaatine, dostluğuna, ilmine-hikmetine, doğruluğuna, coşkusuna, adaletine, dürüstlüğüne, merhamet ve iffetine ihtiyacımız var. Fakat en çok da; aile hayatını bilmeye, anlamaya ve yaşamaya ihtiyacımız var.

KUTLU PEYGAMBER ÂİLE YUVASINDA

Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in âilesinde uyguladığı prensipler, bugün bozulan âile içi münasebetlerinin düzelmesi için sunulacak nadide tedbirlerdir.

O eşsiz Nebî, kendi hânesinde eşlerine ve evlatlarına karşı son derece yumuşak, şefkatli, sevgili, anlayışlı ve hoşgörülü bir aile reisiydi. Ailesinin her ferdine değer verir, fikir ve düşüncelerini önemserdi. Sade yaşar, gösterişten kaçınır, israfa dikkat ederdi. Burası çok önemli!..

Sevgili Peygamberimiz’in yalnızca ihtiyaç odaklı eşya ve sadelik ölçüleri uygulansa; toplumu sarıp sarmalayan ekonomik buhranlar, büyük nispette sona erer. Hırsı ve harcamayı artıran kapitalist hayat tarzını bitirecek ve insanları huzura kavuşturacak sloganı şöyle tekrar edebiliriz: “Huzur sade yaşamaktadır!”

Onun hayatına baktığımızda, O muhteşem davranışlı Kul Peygamber ve denge insanıydı. Tartışmacı değil, uzlaşmacıydı. Yanlışlıklardan çok, güzellikleri görmeye özen gösterirdi. Kimsede açık aramaz, eksiklikleri görmezden gelir, hataların üstüne fütursuzca gitmezdi. Neyi, nerede, nasıl bir şekilde söylemesi gerektiğini çok iyi bilirdi. Tespit ettiği hataları başkaları üzerinden misaller vererek yumuşak bir lisan ile söylerdi. Bu hususta Buhârî’de anlatılan bir ibretli vakayı örnek vermek yerinde olacak:

 “Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in kadınlarla icrâ ettiği bir sohbet meclisine, Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-’ın gelmesiyle kadınlar birden toplandılar. Peygamber Efendimiz bu duruma güler. Hazret-i Ömer:

«-Allah yüzünden gülmeyi hiç eksik etmesin, niçin gülüyorsunuz ey Allâh’ın Rasûlü?» diye sorar. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

«-Benim yanımdayken rahat oturan şu kadınların, senin sesini duyunca toparlanmalarına hayret ettim de!..» der. Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- kadınlara:

«-Allâh’ın Rasûlü’nden çekinmiyorsunuz da benden mi çekiniyorsunuz?» diye çıkışınca, onlar:

«-Evet, sen Rasûlullah’tan daha sert ve katı kalplisin!» derler.” (Buharî, Fedâilü’l-Ashab, 6, 199)

Sert insanlarla muhatap olanlarda ürkeklik, hattâ korku hisleri belirir. Kişiler fikirlerini îzah etmekte dahî zorlanırlar. Bu durum eşler arasında da böyledir. Kendini ifade etmekte zorlanan bir eş, bir müddet sonra uyum sağlayamaz. Bu sebeple aile içi uyum ve geçim için Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- gibi yumuşaklık gerekiyor.

Ailede huzur ve saadetin devamı için zaman zaman eşler arası yardımlaşma ve dayanışma da şarttır. Şüphesiz erkeklerin kadınlardan, kadınların da erkeklerden beklediği aile içerisinde, bazı görev ve sorumlulukları vardır. Ancak bazen bir taraf, çeşitli sebeplerle kendi vazifelerini tam olarak yerine getirmekte zorlanabilir. Böyle durumlarda muhatabının anlayış ve müsamaha göstermesi, yeri gelince kendisine destek olup yardım etmesi de aile yuvasını güçlendirir.

PEYGAMBERİMİZİN EŞLERİ İLE İLİŞKİLERİ

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hayatına baktığımızda, O ağır bir peygamberlik görevine ilâveten içinde bulunduğu toplumun her konuda müracaat ettiği bir liderdi. Buna rağmen Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- eşlerine, âilesine, çocuklarına ayrı ayrı vakit ayırmış, hatta bazı ev işlerinde kendilerine yardımcı olmuş ve böylece eşlerinin ayrı ayrı kalplerini fethetmiştir. Kıymetli eşleri Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- O’nun evdeki hâlini şöyle anlatır:

“-O hep ailesinin hizmetinde bulunurdu. Elbisesinin yırtıklarını diker, ayakkabısını tamir ederdi. Yapılması gereken her işin ucundan tutardı. Namaz vakti gelince de namaza giderdi.” buyuruyor. (Buhârî, Ezan 68)

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- günlük programında aile mutluluğu için ilk sıraya eşlerini almış; her gün sabah ve ikindi vakti namazlardan sonra eşlerini ayrı ayrı ziyaret etmiş, onların gönüllerini almış, hatırlarını sorarak ihtiyaçlarını gidermiştir. Bazı günler de bir eşinin evinde diğer eşleri de bir araya gelir ve bu toplu birlikteliklerde yeri gelir şaka yapar, yeri gelir ibretli hikâyeler anlatarak onları eğitirlerdi.[i]

Mükemmel bir aile reisi olan Sevgili Peygamberimiz eşleriyle istişâre eder, onların fikirlerini dinler, görüşlerini önemserdi. Hoşlanmadığı bir sözle karşılaşsa kırmadan yapıcı bir şekilde o yanlışı düzeltirdi.[ii] Eşleri hastalandıklarında veya rahatsızlandıklarında onlara yardım ederdi ve özel bir ihtimam gösterirlerdi.[iii] O, vefâ insanıydı.

O -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yardımsever bir eşti. Eşleriyle güzel geçinir, onlara değer verirdi. Onları yeri gelir taltif ve takdir ederdi. Onlarda kusur aramazdı. Eşlerini ne yüzlerine ne de başkalarının yanında yermezdi. Yeri gelir, onların eğlenmeleri için gerekli zemini hazırlardı.[iv] Eşlerini asla sıkmaz, bunaltmaz ve sıkılmalarına da müsâde etmezdi. Eşlerine karşı son derece nezâketli ve kibardı.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yaşadığı devirde pek alışık olunmadığı şekilde, eşlerine değer vermiş ve bunu da etrafına her vesileyle göstermiştir. Buna dair bir ipucu elde etmek üzere şu ilginç misale bakalım:

“Peygamber Efendimiz’in İranlı bir komşusu, kendisi için yemek yapmış ve Onu dâvet etmişti. Peygamber Efendimiz:

«-Âişe’yi dâvet etmiyor musun?» diye sormuş, menfî cevap alması üzerine bu daveti kabul etmemişti. Komşusu, onu da davet ettiğini söylediğinde ise bu davete icabet etti.[v]

Bu yaklaşımıyla O, ailesinin kendi gözündeki değerini muhatabına da gösteriyordu. O’nun gözünde âile, aslâ bölünmeyen parçalanmayan bir vücut gibiydi.

Kendisi hiçbir eşine hiçbir zaman el kaldırmamış olan Allah Rasûlü, etrafındaki aile içi şiddet vak’alarına da müdahale etmiş, onları anlayış, hoşgörü ve affa çağırmıştır.[vi]

Eşler “birbirlerini acımasızca eleştirme” yerine birbirlerinin güzel özelliklerini öne çıkartsa, iğneleyici söz ve îmalar yerine, takdir ve taltif edici ifadelerle gönüller yapılsa daha güzel neticeler alınabilir. Birbirlerinin kusurlarını ortaya dökmeyen, hataları ört bas eden, gizlilikleri araştırmayan, kırmayan, incitmeyen, birbirlerini hoşgörü ve anlayışla idâre eden bir âilede, huzur, uyum ve dolayısıyla mutluluk olacağı âşikardır. Güzellikler yerine devamlı eksiklik ve noksanlıkların konuşulduğu, hatalı davranışların en sert şekilde cezalandırıldığı âile ortamlarında huzursuzluk ve tartışmaların bitmesi beklenemez.

Daha ne diyelim, bu ölçüler bize âile saadeti için en ideal ölçülerdir. Nebevî ölçüleri hayatına rehber edinip bu devirde “Örnek Âile Modeli” oluşturanlara ne mutlu!

Dipnotlar:

[i] İbrahim Canan, Aile Reisi ve Baba olarak Hz. Peygamber, İstanbul 2005, 48. [ii] İbrahim Canan, Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye, İstanbul 2004, 97; Hikmet Aydemir, Örnek İnsan, Ankara 2000, 83. [iii] Bkz. Buhârî, Nikâh, 94, Edeb 44; Müslim, Cennet, 49, İmâre 36; Tirmîzî, Cum’a, 80, Cihad, 28. [iv] M. Yusuf Kandehlevî, Hayâtü’s-Sahâbe, III, 330. [v] İbrahim Canan, Aile Reisi ve Baba Olarak Hz. Peygamber, 71. [vi] Hikmet Aydemir, Örnek İnsan, 20-27.

Kaynak: N. Selma Çevikoğlu, Altınoluk Dergisi, Sayı: 451

İslam ve İhsan

PEYGAMBER EFENDİMİZ NASIL BİR EŞTİ?

Peygamber Efendimiz Nasıl Bir Eşti?

PEYGAMBER EFENDİMİZ NASIL BİR BABAYDI?

Peygamber Efendimiz Nasıl Bir Babaydı?

PEYGAMBERİMİZİN HANIMLARI

Peygamberimizin Hanımları

PEYGAMBER EFENDİMİZİN AİLE HAYATI

Peygamber Efendimizin Aile Hayatı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.