Peygamber Efendimiz’in Yaptığı Seyahatler

Peygamber Efendimiz’in amcalarıyla yaptığı seyahatler...

Hz. Peygamber, on iki yaşında iken ticâret için ilk olarak Ebû Tâlib ile birlikte Sûriye’ye seyahat etmiştir. İkinci ticâret seyahati, on altı yaşında iken Yemen’e olmuştur.

Kureyşliler Şam’a gitmek üzere hazırlanıyorlardı. Ebû Tâlib de bu ticâret kervanına katılmak istiyordu. Yola çıkılacağı sırada, bütün erkek ve kız kardeşleri Ebû Tâlib’i uğurlamaya geldiler. Ebû Tâlib sevgili yeğenine:

“−Sen de benimle birlikte gelir misin?” diye sordu.

PEYGAMBERİMİZİN SEYAHATLERİ

Amcaları ve halaları, Peygamber Efendimiz’in yaşı küçük olduğu için hastalığa yakalanabileceğini ileri sürerek karşı çıktılar. Ebû Tâlib, kendisini Mekke’de bırakmaya karar verince, Peygamber Efendimiz, mahzûn oldu ve ağladı. Ebû Tâlib:

“−Ey kardeşimin oğlu! Ne oldu? Sen’i götürmediğim için mi ağlıyorsun?” diye sordu. Efendimiz, onun devesinin yularından tutup:

“−Amcacığım, beni kime bırakıyorsun? Benim ne babam ne de annem var!” dedi. Ebû Tâlib rikkate geldi:

“−Vallâhi Sen’i de götüreceğim! Ne Sen benden ne de ben Sen’den hiçbir zaman ayrılmayacağız!” dedi. (İbn-i İshâk, s. 53; Ebû Nuaym, Delâil, I, 168)

Daha sonra Hz. Peygamber, on altı yaşındayken amcası Zübeyr’le berâber Yemen’e gitti. Zübeyr, Peygamberimizin bereketinden istifâde etmek istiyordu. Bu sebeple Ebû Tâlib’den mübârek yeğenini kendisiyle birlikte göndermesini ricâ etti.[1]

Ticâret kervanının yolu bir vâdiye uğramıştı ki, kızgın ve saldırgan bir erkek deve kimsenin oradan geçmesine izin vermiyordu. Kâfile geri dönmeyi düşündüğü sırada, Efendimiz:

“−Onu bana bırakın!” diyerek kâfilenin önüne geçti.

Kızgın deve, Peygamber Efendimiz’i görünce uysallaştı.

Efendimiz kendi devesinden inip onun üzerine bindi. Vâdiyi geçtikten sonra, onu salıverdi.

Seferden dönüşlerinde ise sel sularıyla dolup taşan bir vâdiye rastlamışlar ve geçememişlerdi. Peygamber Efendimiz:

“−Siz, beni tâkib edin!” dedi. Kâfile O’nun arkasından giderek selâmetle geçtiler. Sanki Allâh Teâlâ, oradaki suları kurutmuş ve yol hâline getirmişti. (İbn-i Kesîr, el-Bidâye, II, 282)

[1] Diyarbekrî, I, 260.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hz. Muhammed Mustafa 1, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

HZ. MUHAMMED (S.A.V.) KİMDİR?

Hz. Muhammed (s.a.v.) Kimdir?

HZ. MUHAMMED MUSTAFÂ (S.A.V.)

Hz. Muhammed Mustafâ (s.a.v.)

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.