Peygamber Efendimiz (s.a.v) ve Gençler

Allah Rasûlü’nün hayatı incelendiğinde, onun nübüvvet dâvâsında gençlerin müstesnâ bir mevkîye sahip olduğu görülür.

İslâm’ın insanlığa kazandırdığı değerler anlatılırken umûmiyetle; kız çocuklarının diri diri gömülmekten kurtarılması, kadının lâyık olduğu hak ve hürriyeti kazanması, herkese adâletle muâmele gibi hususlar öne çıkarılmaktadır. Ancak burada göz ardı edilen mühim bir husus vardır: “Gençler”

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in insanlığı kurtaran dâvâsına umûmiyetle gençlerin gönül verdiğini gördüğümüzde…

Habeşistan kralının karşısında müslümanların genç sözcüsü Câfer bin Ebî Tâlib’in zekâ ve firâset pırıltıları saçan konuşmasını dinlediğimizde…

Yeni gelen ilâhî bir dîni temsîlen Medîne’ye muallim olarak gönderilen Mus’ab bin Umeyr’in hayatını incelediğimizde…

Hicret esnâsında Allah Rasûlü’nün uğrunda canını ortaya koyarak müşriklerin hâince plânlarını alt üst eden cengâverin yirmi yaşlarında bir genç olduğunu öğrendiğimizde…

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Kâinâtın Efendisi’nin Medîne-i Münevvere’deki hizmetçisinin on yaşlarında bir yiğit olduğunu okuduğumuzda…

Efendimiz’in, on dokuz yaşındaki Hazret-i Üsâme’yi büyük bir ordunun başına kumandan tâyin ettiğini öğrendiğimizde…

Dînimizin emir ve yasaklarını İslâm âlimi genç sahâbîlerden öğrendiğimizde; Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in hayatında gençlerin ne kadar yüce bir mevkiinin bulunduğunu anlamış oluruz.

Gençliğin kıymetini çok iyi bilen Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- daha risâletinin ilk günlerinden itibâren gençlerle yakından alâkadar oldu. Onlarla husûsî bir muhabbet bağı tesis etti ve onları bu gönül iklîminde yetiştirdi. Bu sâyededir ki genç sahâbîler, İslâm’ın çile dolu ilk yıllarında îmanları uğruna bin bir türlü işkence ve eziyete katlanabildiler. İslâm devletinin temellerinin atıldığı Medîne devrinde de yine en ön safta yer aldılar.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hakk'a Adanmış Gençlik , Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.