Padişahı Hasta Yatağından Kaldıran Mektup

Sultan  Abdülazîz Han, her Medîne-i Münevvere postası geldiğinde abdest tâzeler, mektupları: «–Bunlarda Medîne-i Münevvere’nin tozu var!» diye öpüp alnına götürür, ondan sonra başkâtibe uzatır ve: «–Aç, oku!» derdi.

Abdülazîz Han, vatanperverâne gayretleri sonunda yedi-sekiz yüz bin kişilik, son sistem silâhlarla mücehhez bir kara ordusu yanında dün­yanın ikinci büyük donanmasını da ortaya çıkarmıştı. O tarihte donanma, bugünkü hava kuvvetleri gibi sür’atli bir gelişme arz etmekte ve büyük bir ehemmiyet taşımaktaydı.

Bunun için de Haliç’te büyük bir tersane kurdurmuştu. Askerî ve sivil pek çok fabrika tesis ettirerek sanayî inkılâbı yolunda da ciddî adımlar atmıştı.

Sultan Abdülazîz’in ordu ve donanmaya bu kadar ehemmiyet vermesi sebepsiz değildi. O, Rusya’yı yenersek, bu zaferin bize en az yüz sene daha münâkaşasız bir sû­ret­te büyük devletlerden olmak imkânını sağlayacağını söylüyor ve çoktan elden çıkmış bulunan Kırım’ı geri almak gâyesini güdüyordu. Fakat ne yazık ki, devlet gizli bir işgâle mâruz kaldığı için Sultan Abdülazîz Han, bu emeline ulaşamadan tahttan uzaklaştırılarak fecî bir sû­ret­te şehîd edilecekti.

O gâyet dindarâne ve intizamlı bir hayat süren dürüst bir insandı. Hayatı boyunca su yerine zemzem içecek kadar takvâ sahibi idi. Hattâ Avrupa’ya seyahate gittiği zaman, abdest suyunu beraberinde götürdüğü rivâyet edilir. Muntazaman namaz kılar ve çok çok Kur’ân-ı Kerîm okurdu. Câniyâne bir sû­ret­te katledildiği zaman, odasındaki küçük masanın üzerinde “Sûre-i Yûsuf” açık olduğu hâlde bir Kur’ân-ı Kerîm bulunmuştu. Onun mübârek kanlarının bulaştığı bu Kur’ân-ı Kerîm, şimdi Topkapı Sarayı’nda muhâfaza edilmektedir.

SULTANIN MEDİNE MUHABBETİ

Bir gün hasta yatağında baygın ve sararmış bir vaziyette yatarken Sultan Abdülazîz’e:

“Medîne-i Münevvere mücâvirlerinden bir dilekçe var!” denildiğinde yâverlerine:

“–Der­hâl beni ayağa kaldırınız! Harameyn’den gelen talepleri ayakta dinleyeyim! Allah Rasûlü’ne komşu olanların talepleri, böyle ayak uzatılarak edebe mugâyir bir şekilde dinlenemez!..” diyerek Medîne’ye ve Hazret-i Peygamber -sal­lâl­lâ­hu aleyhi ve sellem-’e olan muhabbetini güzel bir sû­ret­te izhâr etmiştir.

Her Medîne-i Münevvere postası geldiğinde abdest tâzeler, mektupları: «–Bunlarda Medîne-i Münevvere’nin tozu var!» diye öpüp alnına götürür, ondan sonra başkâtibe uzatır ve: «–Aç, oku!» derdi.

Kaynak: Abide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle OSMANLI, Osman Nuri Topbaş, Erkam Yayınları, 2013

 

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.