Hasta Ziyareti Adabı

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hasta ziyaretini nasıl yapardı? Siz de O’nun sünnetine uygun bir ziyarette bulunuyor musunuz?

Rahmet ve şefkat peygamberi Efendimiz (s.a.v), hasta ziyaretlerinde ümmetine örnek olacak bir nezaket ve edep sergilemiş; bu güzel sünnet, mümin gönüllere teselli ve ümit kaynağı olmuştur.

HASTA ZİYARETİ VE ADABI

  1. Hastanın yanında bir miktar kalmak:

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.),

“Bir kimse hastayı ziyaret ettiğinde rahmetin içine dalar; onun yanında oturunca da rahmet onun gönlüne yerleşir.” (Muvatta’, Ayn, 7) buyurmak suretiyle hasta ziyaretlerinde uğrayıp geçmek yerine hastanın yanında bir miktar kalmayı tavsiye etmektedir.

  1. Hastalığının özel durumunu dikkate alarak, ziyareti rahatsız edecek kadar uzatmamak ya da onun hüznünü artıracak birtakım sorularla onu rahatsız etmemek gerekir.

  2. Hasta ziyaret esnasında etrafı gözetlemek, hastanın veya ailesinin özel hâllerini araştırmak ise çok çirkin bir davranıştır.

Nitekim biriyle hasta ziyaretine giden Abdullah b. Mes'ûd (r.a.), eve girdiklerinde yanındaki adamın sağı solu gözetlemeye başladığını fark edince, “Allaha and olsun ki, iki gözün çıksaydı, senin için (bu yaptığından) daha hayırlı olurdu.” (Buhârî, el-Edebü’l-müfred, 442.) diyerek tepkisini ortaya koymuştur.

  1. Hastaların yanına geldiğinde, şifa vermesi için Allah'a dua edilmelidir: 

Hz. Peygamber (s.a.v.),

“Her kim eceli gelmemiş olan bir hastayı ziyaret eder de onun yanında iken yedi defa, 'Büyük arşın Rabbi Yüce Allah'tan sana şifa vermesini dilerim.' diye dua ederse, Allah o hastaya afiyet ihsan eder.” (Ebû Dâvûd, Cenâiz, 8.) ifadesiyle, duanın hastaya olan faydasına dikkat çekmiştir. Nitekim kendisi de ziyaret ettiği hasta için Allah'a,  

“Ey insanların Rabbi! Hastalığın sıkıntısını gider! Ona şifa ver, şifa veren sensin. Senin vereceğin şifadan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki ardında hiç hastalık izi bırakmasın!”  (Müslim, Selâm, 47.) diyerek dua etmiştir. Hz. Peygamber'i (s.a.v.) örnek alan ashâb-ı kirâm da ziyaretlerinde hastaya dua etmeyi ihmal etmemişlerdir.

  1. Hastayı hayra heveslendirecek telkinlerde bulunulmalıdır:

Hastalığın acısına dayanamayıp sabırsızlık göstererek ölmek için dua etmeyi yasaklamıştır. Askab-ı Kiram’dan hastalığın ıstırabıyla kıvranan Habbab’ı (r.a.) ziyarete giden Kays (r.a.) onun “Allah Resûlu ölmek için dua etmeyi yasaklaması idi ben ölmeyi arzu ederdim” dediğini aktarır. ( Buhârî, Deavât, 30.) Hastaya dua etmeyi öğütleyen Allah Resûlü (s.a.v.),

“Ziyaret için bir hastanın yanına girdiğinde ondan senin için dua etmesini iste. Zira onun duası, meleklerin duası gibidir.”  tavsiyesinde bulunmaktadır. Sonuçta ziyaret eden de ziyaret edilen de hayır dua ile ferahlamaktadır.

Allah Rasulü (s.a.v.) rahatsızlandığında kendisini ziyarete gelen Abdullah b. Mes'ûd (r.a.), “Çok ızdırabın var. Bu durum senin için iki kat ecre vesile olacaktır.” dediğinde Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle cevap vermiştir:

“Evet. Başına bir sıkıntı gelen hiçbir Müslüman yoktur ki Allah (bu sıkıntı sebebiyle) ağacın yapraklarının dökülmesi gibi onun günahlarını dökmesin.” (Buhârî, Merdâ, 2.)

İbni Abbâs’dan (r.a.) rivayet edildiğine göre

Nebî (s.a.v.), hasta bir bedevîyi ziyaret etti. Her hastayı ziyaret ettiğinde yaptığı gibi ona da, “Geçmiş olsun, hastalığın günahlarına keffâret olur inşallah” buyurdu. (Buhârî, Tevhîd 31, Menâkıb 25, Merdâ 10, 14)

Hatta Enes b. Mâlik'le (r.a.) birlikte, gözünden rahatsız olan Zeyd b. Erkam'ı (r.a.) ziyarete gittiklerinde,

“Eğer gözündeki bu rahatsızlık devam eder de sen de sabredip karşılığını Allah'tan beklersen, kesinlikle Yüce Allah'a günahsız bir şekilde kavuşursun.” müjdesini vermiştir. (İbn Hanbel, III, 156.)

Peygamberimizin (s.a.v.) ashabından Şeddâd b. Evs (r.a.) bir hastayı ziyarete gittiğinde, “Günahlarına kefaret olduğu ve hataların döküldüğü için sevin. Zira ben Resûlullah'ın (s.a.v.) Allah'a ait şu cümleleri naklettiğini işittim:

'Ben kullarımdan mümin bir kulu bir sıkıntı ile denediğimde, onu denediğim sıkıntıya karşılık bana şükrederse, annesinin onu dünyaya getirdiği gün gibi hatalarından arınarak yattığı yataktan kalkar...'” (İbn Hanbel, IV, 124)

  1. Hastanın morali yüksek tutulmalıdır:

Resûl-i Ekrem'in (s.a.v.) tavsiyeleri arasındadır. Resûlullah (sav)

“Ziyaret için bir hastanın yanına girdiğinizde iyileşeceğini söyleyerek moralini yükseltin. Gerçi bu söz hiçbir şeyi önlemez fakat onun gönlünü hoşnut eder.”  (Tirmizî, Tıb, 35) buyurmuştur.

  1. Hastaya sabır tavsiye edilmelidir:

Hz. Peygamber'in (s.a.v.) oluşturduğu bu bilinç, derdi de devayı da verenin Allah olduğunu unutmayarak sabretmeyi gerektirmektedir. Ancak o bir taraftan da, “Tedavi olun.” buyurmaktadır. (Ebû Dâvûd, Tıb, 11.) Hatta, “Tedavi olmasak bize günah olur mu?” diye soran insanlara Hz. Peygamber (s.a.v.) şu cevabı vermiştir:

“Allah'ın kulları! Tedavi olun. Zira Yüce Allah yaşlılık dışında bir dert verdiyse, mutlaka beraberinde şifa(sını) da vermiştir.”

Ölümü temenni etmemesini tavsiye etmek suretiyle hastayı hayata tutunmaya özendirmek de çok önemlidir. Sahâbî Habbâb b. Eret (r.a.), kendisini ziyarete gelen Hârise b. Mudarrib'e (r.a.);

“Hastalığım çok uzadı. Ben Resûlullah'ı, 'Ölümü istemeyin.' derken duymasaydım, (kurtulmak için ölmeyi) isterdim.” demiştir. (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 40.) Bu nedenle karşılığını Allah'tan bekleyerek teslimiyeti ve sabrı tercih etmeyen huysuz hastalar Hz. Peygamber'i (s.a.v.) rahatsız etmiştir.

  1. Hastanın gönlünü hoş tutulmalıdır:

Ziyaret ettiği hastanın yanına yaklaşmayı, elini hastanın alnına veya elinin üzerine koymak suretiyle hastanın nasıl olduğunu sormayı (İbn Hanbel, V, 259.) tavsiye eden Hz. Peygamber (s.a.v.), hastanın canının çektiği bir şey olursa onun karşılanmasını istemiştir. Bir defasında ziyaretine gittiği hastaya,

“Bir şey ister misin? Çörek yemek ister misin?” diye sormuş, hastanın “Evet.” demesi üzerine de onun isteğinin yerine getirilmesini istemiştir. (İbn Mâce, Tıb, 2)

Ziyaret ettiği bir başka hastaya,

“Canın ne çekiyor?” diye sormuş, adam, “Buğday ekmeği istiyor.” diye cevap verince Hz. Peygamber (s.a.v.) yanındakilere, “Kimde buğday ekmeği varsa kardeşine göndersin.” demiştir. Ardından da “Birinizin hastası bir şey yemeği arzuladığı zaman onu kendisine yedirsin.” buyurmuştur. (İbn Mâce, Cenâiz, 1.)

Allah Resûlü (s.a.v.), iştahı olması durumunda hastanın istediğini yedirmeyi tavsiye ederken,

“Hastalarınızı yemek yemeye zorlamayınız, zira Allah onları yedirmekte ve içirmektedir.” buyurmaktadır. (Tirmizî, Tıb, 4.)

Kaynak: Diyanet

İslam ve İhsan

HASTA ZİYARETİ ADABI NASIL OLMALIDIR?

Hasta Ziyareti Adabı Nasıl Olmalıdır?

HASTA ZİYARETİ İLE İLGİLİ HADİSLER

Hasta Ziyareti ile İlgili Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.