Ölen Kişinin Arkasından Yapılan Bidat ve Yanlışlar

Ölen kişilerin ardından yapılan bid’at ve yanlışlıklar nelerdir?

Günümüzde cenâzenin ulvî muhtevâsıyla tezat teşkil eden ve İslâmî âdâba uymayan birtakım hâl ve davranışlarla karşılaşılmaktadır. Kimi cehâletten, kimi gafletten, kimi menfaatperestlikten, kimiyse bâtıl din ve kültürlerin tesirinde kalmaktan kaynaklanan bu bid’at ve yanlışlıkların başlıcalarını maddeler hâlinde sıralayacak olursak:

  • ŸCenâzeye çelenk göndermek.
  • ŸCenâzenin katafalka konularak saygı duruşunda bulunulması.
  • ŸCenâzenin hayattayken vazife yaptığı yerlere götürülerek başında nutuk çekilmesi.
  • ŸBando vb. çalgılar eşliğinde teşyî edilmesi.
  • ŸCenâzenin -zarûret olmadığı hâlde- morgda veya soğuk depolarda bekletilmesi.
  • ŸCenâzeyi kaynar veya soğuk su ile yıkamak da yanlıştır. Zira diriye gösterilen şefkat ve hassâsiyetin cenâzeye de gösterilip ılık suyla yıkanması îcâb eder.
  • Cenâzeyi bulunduğu yerden başka bir yere götürüp orada defnetmek de günümüzde sıkça karşılaşılan yanlışlıklardan biridir. Cenâze ancak, öldüğü beldede bir müslüman mezarlığı yoksa başka bir yerde defnedilebilir. Bu da mühim bir hassâsiyettir. Zira hayattayken sâlihlerle beraber olmaya dikkat edildiği gibi, vefât eden mü’minleri de sâlihlerin arasına defnetmeye îtinâ gösterilmelidir.
  • ŸCenâze hizmetlerinin yaşayanlara yönelik gâyelerinden biri, ölümü hatırlamak, âhiret âlemini düşünmek ve ibret almaktır. Hattâ bu maksadı ihlâl edebileceği endişesiyle cenâzeyi teşyî ederken yüksek sesle Kur’ân-ı Kerîm okumak, tekbir getirmek ve zikir çekmek bile bazı âlimler tarafından hoş karşılanmamıştır. Bundan dolayı; tevâzu, hiçlik, sâdelik ve samimiyetin hâkim olması gereken cenâze hizmetlerinde, gösteriş ve israfa sebep olan merasimlerin icrâ edilmesi doğru değildir.
  • ŸKadınların cenâze namazında erkeklerin arasına karışması ve mecburiyet yokken kabre gitmeleri doğru değildir.
  • ŸÖlünün ardından feryâd ü figān ederek ağlamak da doğru değildir.
  • ŸMâtemi aşırıya götürmek, haftalarca, aylarca yas tutmak, hayata küsmek, müslümanca bir davranış değildir.
  • ŸÖlünün ardından kötü konuşmak, geçmişlere vefâsızlık etmek ve onları unutmak da doğru değildir.
  • ŸKabre doğru namaz kılmak veya kabir üzerine mescit inşâ etmek de yanlıştır.
  • ŸŞatafatlı mezarlar yapmak ve mezar taşlarına aşırı iltifatlarla dolu ifâdeler yazmak, İslâm ahlâkına da kulluk âdâbına da uygun değildir. Ölen kişi ne kadar fazilet sahibi biri olursa olsun, onun Cennetlik olacağını biliyormuş gibi teminat verircesine kat’î ifâdelerde bulunmaktan sakınmak gerekir. Şu ibretli hâdise, bu hakîkati ne güzel îzah etmektedir:
  • ŸDefin sırasında veya daha sonra, ölü için “para karşılığında” Kur’ân okutmak, hatim indirtmek, yine ölü için muhtelif gün ve yıl dönümlerinde “ücret mukâbili” mevlid okutmak, ziyafet vermek, bid’at sayılmıştır. Ölüm münâsebetiyle Kur’ân okunmasının, okuyan için sevâba vesîle olacağı gibi ölene de fayda sağlayacağı ümîd edilir. Lâkin bunun başkasına ücret mukâbili yaptırılması ve Kur’ân okuyanların Allah rızâsını değil de alacakları para veya hediyeyi gâye edinmesi, bu fiilin bütün fazîlet ve ecrinin zâyî olmasına sebebiyet verir.
  • ŸCenâzenin defninden sonra uygulanan “devir” âdeti de bid’at hâline getirilen işlerdendir. Mevtâyı ibadet borçlarından kurtarmak niyetiyle yapılan “iskāt”ı, bir “hîle-i şerʼiyye”ye çevirmemek îcâb eder.
  • ŸMal hırsına ve nefsânî arzulara kapılarak, mîras yüzünden akraba ile düşman hâline gelmek de son derece yanlış bir durumdur. Mü’minler, mîrâsı Cenâb-ı Hakk’ın istediği şekilde taksim etmeli, akrabalık bağlarını zayıflatacak bir davranışa mahal vermemelidir.
  • ŸÖlünün ardından; yedisi, kırkı veya elli ikisi gibi belli gün ve gecelerde mevlid veya hatim gibi merasimler tertib etmek hususunda da Kur’ân-ı Kerîm’e veya hadîs-i şerîflere dayanan herhangi bir bilgi veya tavsiyeye rastlanmamıştır.

İslam ve İhsan

ÖLÜNÜN ARDINDAN YAPILAN YANLIŞLAR

Ölünün Ardından Yapılan Yanlışlar

İSLAM'DA ÖLÜNÜN ARDINDAN YEDİSİ, KIRKI, ELLİ İKİSİ GİBİ UYGULAMALAR VAR MI?

İslam'da Ölünün  Ardından Yedisi, Kırkı, Elli İkisi Gibi Uygulamalar Var mı?

ÖLÜNÜN ARDINDAN YAPILACAK AMELLER

Ölünün Ardından Yapılacak Ameller

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.