Nafile İbadetler İle İlgili Örnekler

Nafile ibadetler hangileridir? Peygamberimizin nafile ibadetleri nelerdir? Nafile ibadetler niçin yapılır? Nafile ibadetlerin fazileti ve önemi nedir? Nafile ibadetler ile ilgili hadisler nelerdir? Nafile ibadetler hakkında örnekler.

Nâfile ibâdetler, farzları takviye eder ve kulun Allâh’a yakınlaşmasına vesîle olur. Farzları tam ve kusursuz olarak, Allâh indinde en makbûl mâhiyetiyle edâ edebilmek, -beşeriyet îcâbı- kâmil mânâda mümkün değildir. Ne kadar ihtimam gösterilse de, elbette zaman zaman kusur ve hatâlar olabilmektedir. Dolayısıyla bu noksanlığı tamamlamak için nâfilelerden başka çâre yoktur. Allah Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle haber vermiştir:

“Kıyâmet gününde kulun hesâba çekileceği ilk amel, namazdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün değilse, kaybeder ve zararlı çıkar. Şâyet farzlarından bir şey noksan olursa, Azîz ve Celîl olan Rabbi:

«Kulumun nâfile namazları var mı, bakınız?» buyurur. Farzların eksiği nâfilelerle tamamlanır. Sonra diğer amellerinden de bu şekilde hesâba çekilir.” (Tirmizî, Salât, 188/413)

Lâkin bu ifâdelerden, farzları bırakıp nâfilelerle meşgul olmak şeklinde bir hüküm çıkarılmamalıdır. Sırf farzlarla meşgul olup nâfileleri ihmâl etmek doğru olmadığı gibi, sadece nâfilelerle meşgul olup farzları ihmâl etmek de doğru olmaz. Doğru olan, farzları edâ etmekle birlikte mümkün mertebe nâfile ibâdetleri de huzûr içinde îfâ etmeye gayret göstermektir. Resûlullâh ve ashâbının hayâtındaki tatbîkât, bu hususta yegâne istikâmet çizgisidir.

NAFİLE İBADETLER

Diğer taraftan kazâ borcu bulunan kimselerin sırf kazâ kılıp nâfileleri terk etmesi de doğru değildir. Zîrâ kazâlar, kerâhat vakitleri hâriç, günün her vaktinde edâ edilebilir. Oysa teheccüd, işrâk, kuşluk, evvâbîn gibi bazı nâfile namazlar vakitlere bağlı olduğundan onları edâ husûsunda basîretli davranmak gerekir.[1]

Kul, Allâh’a farzlarla yaklaştığı kadar hiçbir amel ile yaklaşamaz. Lâkin, bu ulvî yolculuğa nâfilelerle devâm eder. Resûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

 “Her kim (ihlâs ile Bana kulluk eden) bir dostuma düşmanlık ederse, Ben de ona karşı harp îlân ederim. Kulum kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli herhangi bir şeyle Bana yakınlık kazanamaz. Kulum Bana (farzlara ilâveten işlediği) nâfile ibâdetlerle durmadan yaklaşır, nihâyet Ben onu severim. Kulumu sevince de Ben onun (âdeta) işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı akleden kalbi ve konuşan dili olurum. Ben’den her ne isterse, onu mutlakâ veririm. Bana sığınırsa, onu korurum. Ben, yapacağım bir şeyde, mü’min kulumun rûhunu kabzetmekteki tereddüdüm kadar hiç tereddüde düşmedim: (Zîrâ) o, ölümü sevmez; Ben de onun sevmediği şeyi sevmem.” (Bkz. Buhârî, Rikàk, 38; Ahmed, VI, 256; Heysemî, II, 248)

  • Nafile İbadetlerin Faydaları

Nâfile ibâdetler, kulluk şuurunu canlı tutar, kalbi rakîkleştirir, rûhu inceltir, yüze nûr-i melâhat bahşeder. Nâfilelere huşû, huzur ve kalp uyanıklığıyla devâm edenlerin îman heyecanları daha fazla, vuslat arzuları daha coşkundur. Tabiî âhiretteki saâdet ve sevinçleri de o nisbette tahakkuk eder.

NAFİLE İBADETLER HAKKINDA ÖRNEKLER

Allah Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in günleri ve geceleri, farzların hâricinde devâm ettiği pek çok nâfile ibâdetle feyizlenmişti. Farzlardan önce ve sonra kıldığı sünnet namazları, geceleri devâm ettiği Teheccüd namazı, zikir ve tefekkür gibi ibâdetleri, her gün muayyen miktarda Kur’ân okuması, İşrâk, Duhâ, Evvâbîn gibi namazları, nâfile oruçları, bitip tükenmeyen infakları, Allâh yolundaki gayretleri, mübârek yüzünde bir gül gibi açan dâimî tebessümleri, O’nun Allah Teâlâ ile huzur verici beraberliğinin alâmetleriydi. Sevindiğinde veya sevindirici bir haber aldığında, Allâh’ın bu ihsânına şükretmek için secdeye kapanır[2] ve namaz kılardı.[3] Güneş ve Ay tutulması gibi fevkalâde hâdiseler, yâni ilâhî azamet tecellîleri karşısında hemen namaza dururdu.[4] Allah’tan bir hâcetini talep edeceğinde yine namaz kılardı. Allah Resûlü’nün Ramazan-ı şerîfi, terâvîh, îtikâf, infak gibi ibâdetlerle daha ayrı bir rûhâniyet kazanırdı. Ramazan’dan sonra da zaman zaman nâfile oruç tutmaya devâm ederdi. Husûsiyle pazartesi ve perşembe günleri oruçlu olmayı tercih eder ve bunun sebebini de şu şekilde açıklardı:

Ameller Allah Teâlâ Hazretleri’ne pazartesi ve perşembe günleri arz edilir. Ben, amelimin oruçlu olduğum hâlde arz edilmesini severim.” (Tirmizî, Savm, 44/747)

Her hicrî ayın “Eyyâm-ı Bîz” denilen 13, 14 ve 15’inci günlerinde oruç tutmaya önem verir ve bunu ashâbına da tavsiye ederdi. İbn-i Abbâs -radıyallâhu anh-:

“Peygamber Efendimiz, Eyyâm-ı Bîz’da oruç tutmayı hazarda da seferde de bırakmazdı.” der. (Nesâî, Savm, 70)

Allah Resûlü, Şevvâl ayından altı günü oruçla geçirir,[5] Muharrem’in 9-10 veya 10-11’inci günlerinde Aşûre orucu tutardı.[6]

Yine Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, umre ve haccın fazîletlerini beyân eder, dâimâ Allâh’ı zikir hâlinde bulunur, hamd, tesbîhât ve istiğfârı dilinden düşürmezdi. Kendisi için ve ümmetinden güç yetiremeyenler adına kurbanlar keserdi.[7]

  • Cennet’te Peygamberimize Komşu Olmaya Vesile Olan Nafile İbadet

Rebîa bin Kâ’b -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:

“Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in kapısında geceler, ona abdest suyunu hazırlar, ihtiyâcı olan şeyleri getirirdim. Gece bir müddet: «Semiallâhu li-men hamideh», bir müddet de: «Elhamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn» dediğini duyardım. (İbn-i Sa’d, IV, 313)

Bir gün Allâh Resûlü:

«–Benden dilediğini iste!» buyurdu. Ben:

«–Cennette Sen’inle beraber olmayı isterim.» dedim. Efendimiz:

«–Başka bir şey istesen olmaz mı?» buyurdu. Ben:

«–Dileğim ancak budur!» dedim. Bunun üzerine Allah Resûlü:

«–Öyleyse çokça secde ederek kendin için bana yardımcı ol!» buyurdu.” (Müslim, Salât, 226)

Secdeden maksat, umûmiyetle namazdır. O hâlde Cennet’e girerek orada Allâh’ın Habîbi’ne komşu olmak isteyenler, bol bol namaz kılmalı, Hakk’a yakınlık anları olan secdeleri artırmalıdırlar. Zîrâ Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in cennetteki mevkii, peygamberlerin de üzerinde olan, zirve bir makamdır. Hadîs-i şerîften anlaşıldığı vechile, Efendimiz’e Cennet’te yakın olabilmek için, Sünnet-i Seniyye’nin gerektirdiği vazîfeleri yerine getirmek ve bilhassa huşû içinde çokça namaz kılmak îcâb etmektedir.

  • Farzlar Haricinde 12 Rekat Nafile Namaz

Ümmü Habîbe -radıyallâhu anhâ- anlatıyor:

“Resûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

«Kim her gün farzlar hâricinde on iki rekât nâfile kılarsa Allâh onun için Cennet’te mutlakâ bir ev inşâ eder.» buyurmuştu. Bu müjdeyi Allah Resûlü’nden işittiğim günden beri bu namazları hiç terk etmedim.” (Müslim, Müsâfirîn, 103)

  • Farz Namazdan Sonra Kılınan Nafile Namazın Faileti

Hayber’in fethedildiği gün birisi Peygamber Efendimiz’e gelerek:

“–Ey Allâh’ın Resûlü, bugün ben öyle bir kâr elde ettim ki, böylesini şu vâdi ahâlisinden hiçbiri elde etmemiştir.” dedi. Efendimiz:

“–Bak hele! Neler kazandın?” diye sordu. Sahâbî:

“–Ben alıp satmaya ara vermeden devâm ettim. Öyleki üç yüz ukıyye[8] kâr elde ettim.” dedi. Buna karşılık Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Sana kârların en hayırlısını haber vereyim mi?” diye sordu.

O zât:

“–Nedir ey Allâh’ın Resûlü?” dedi. Efendimiz şu cevâbı verdi:

“–(Farz) namazdan sonra kılacağın iki rekât nâfile namazdır.” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 168/2785)

  • Sabah Namazından Sonra Kılınan Nafile Namaz

Allah Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bir bölgeye askerî birlik göndermişti. İslâm askerleri kısa sürede büyük ganimetlerle döndüler. Bunun üzerine bir şahıs:

“–Yâ Resûlâllah! Biz bunlardan daha çabuk dönen ve daha fazla ganimet getiren başka bir birlik görmedik.” dedi. Allah Resûlü:

“–Ben size bundan daha çabuk dönen ve daha çok ganimet sağlayan bir şeyi haber vereyim mi?” diye sordu ve sözlerine devamla:

“–Bir adam güzelce abdest alarak mescide varır, sabah namazını edâ eder, ardından da kuşluk namazını kılarsa, işte bu şahıs, hem daha çabuk dönmüş, hem de daha fazla kazanmış olur.” buyurdu. (İbn-i Hibbân, VI, 276/2535)

  • Duha Namazının Fazileti

İbn-i Ömer -radıyallâhu anh- der ki:

Ebû Zer -radıyallâhu anh-’a:

“–Amcacığım, bana tavsiyede bulunur musunuz?” dedim. Bana şöyle dedi:

“–Benim Resûlullâh’tan istediğim şeyi sen de benden istedin. Allah Resûlü şöyle buyurmuştu:

«Duhâ namazını iki rekât kılarsan, gâfillerden yazılmazsın; dört rekât kılarsan, âbidlerden yazılırsın; altı rekât kılarsan, Allâh senin ihtiyaçlarını giderir; sekiz rekât kılarsan, kânitîn (çok ibâdet edenlerden) yazılırsın; şâyet on iki rekât kılarsan, senin için cennette bir ev inşâ edilir.

Hiçbir gün, hiçbir gece, hattâ hiçbir an yoktur ki, Allah Teâlâ o vakitte kullarından dilediğine ihsan ve ikramda bulunuyor olmasın! Allah Teâlâ hiçbir kuluna, kalbine zâtının zikrini ilhâm etmekten daha büyük bir ihsanda bulunmamıştır.»” (Heysemî, II, 237; Ali el-Müttakî, VII, 809/21511)

  • Duha Kapısı

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:

“Cennet’te bir kapı vardır ki, adına Duhâ Kapısı denir. Kıyâmet günü bir münâdî:

«–Duhâ (kuşluk) namazına devâm edenler neredeler? İşte kapınız, Allâh’ın rahmetiyle oradan (Cennet’e) giriniz!» diye çağırır.” (Süyûtî, I, 355/2323)[9]

  • Abdest ve Gusül Aldıktan Sonra Kılınan Nafile Namaz

Her abdest veya boy abdesti aldıktan sonra, en az iki rekât namaz kılmak sûretiyle, İslâm nîmetini ve abdest alma bahtiyarlığını lûtfeden Cenâb-ı Hakk’a şükretmek, güzel bir haslettir.

Nitekim Hazret-i Osman -radıyallâhu anh-, insanlara öğretmek maksadıyla abdest aldıktan sonra şöyle demiştir:

“Resûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i bu şekilde abdest alırken gördüm. Abdesti bitince de Efendimiz şöyle buyurmuştu:

«–Kim şu abdestim gibi abdest alır, arkasından iki rekât namaz kılar ve namazda nefsinin vesvesesinden uzak durursa, geçmiş günahları affedilir.»” (Buhârî, Vudû, 24)

  • En Faziletli Nafile İbadet

Resûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Bilâl -radıyallâhu anh-’a:

“–Ey Bilâl! Müslüman olduktan sonra yaptığın ibâdetler içinde en fazla sevap umduğun hangisidir? Çünkü ben Cennet’te, senin ayakkabılarının sesini önümde duydum!” diye sordu. Hazret-i Bilâl de:

“–Gece veya gündüz, abdest aldıktan sonra kılabildiğim kadar namaz kılarım. En fazla sevap beklediğim ibâdet budur.” dedi. (Buhârî, Teheccüd 17, Tevhîd 47; Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe 108)

Allah Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Hazret-i Bilâl’in Cennet’te önünde yürüdüğünü rüyâsında görmüştür.[10] Cenâb-ı Hak, nâfile namazın ehemmiyetini bildirmek için Efendimiz’e böyle bir rüyâ göstermiştir.

  • Mescide Girince Namaz Kılmadan Oturmayın

Ebû Katâde bir gün Mescid-i Nebevî’ye geldi. Resûl-i Ekrem Efendimiz’in, ashâb-ı kirâm arasında oturduğunu görünce, o da gelip yanlarına oturdu. Bunun üzerine Allah Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Ebû Katâde’ye dönerek:

“–Oturmadan önce iki rekât namaz kılmana ne mânî oldu?” diye sordu. Ebû Katâde de:

“–Yâ Resûlâllah! Sen’in ve cemaatin oturduğunu gördüm (bu sebeple kılmadım).” dedi. Bunun üzerine Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Biriniz mescide girdiğinde, iki rekât namaz kılmadan oturmasın!” buyurdu. (Müslim, Müsâfirîn, 70)

  • Hz. Enes’in Kerameti

Ashâb-ı kirâmın, herhangi bir ihtiyaç veya sıkıntıları olduğunda hemen nâfile namaz kılar ve Allâh’a ilticâ ederlerdi. Bir yaz günü bahçıvanı Hazret-i Enes’e gelerek, yağmur yağmadığından ve bahçenin kuruduğundan yakındı. Enes -radıyallâhu anh-, su isteyerek abdest aldı ve namaza durdu. Selâm verdikten sonra bahçıvana:

“–Gökyüzünde bir şey görebiliyor musun?” diye sordu. Bahçıvan:

“–Göremiyorum.” dedi. Enes -radıyallâhu anh- tekrar içeri girip namaz kılmaya devâm etti. Üçüncü yahut dördüncü kez:

“–Gökyüzünde bir şey görebiliyor musun?” diye sorunca, bahçıvan:

“–Kuş kanadı kadar bir bulut görüyorum.” dedi. Bunun üzerine Enes -radıyallâhu anh-, namazını ve duâsını sürdürdü. Az sonra bahçıvan yanına girdi ve:

“–Gök bulutlarla kaplandı ve yağmur yağmaya başladı.” dedi. Hazret-i Enes:

“–Haydi, Bişr bin Şegaf’ın gönderdiği ata bin de yağmurun nerelere kadar yağdığına bakıver!” dedi.

Bahçıvan ata binip etrâfı dolaştığında, yağmurun Müseyyerîn köşkleriyle Gadbân sarayından öteye geçmediğini gördü ki, Hazret-i Enes’in bahçesi de bu sınırlar dâhilindeydi. (İbn-i Sa’d, VII, 21-22)

  • Sahabenin Nafile Namazlardaki Hassasiyeti

Ashâb-ı kirâm, nâfile ibâdetlerdeki hassâsiyetlerini evlâtlarına da yansıtırlardı. Hanım sahâbîlerden Rubeyyi’ bint-i Muavviz -radıyallâhu anhâ- diyor ki:

“…Biz Aşûre orucu tutardık. Küçük çocuklarımıza da tuttururduk. Mescide gider çocuklara yünden oyuncaklar yapardık. Onlardan biri yiyecek için ağladığında bu oyuncağı vererek onu iftar vaktine kadar oyalardık.” (Buhârî, Savm, 47; Müslim, Sıyâm, 136)

NAFİLE NAMAZLARIN FAZİLETİ

Velhâsıl farzlar, kullara emredilen asgarî seviyedeki ibâdetlerdir. Mü’minlerin, bu asgarî vazîfelere ilâveten, Rab’lerine yakınlık arzusuyla ve nâil oldukları nîmetlere şükrâne olarak, gerek rahat zamanlarında gerekse de dara düştüklerinde nâfile ibâdetlere devâm etmeleri ve bunları imkânları nisbetinde artırmaları gerekmektedir. Çünkü ibâdet, Allah Teâlâ’nın huzûruna çıkmak ve O’nunla mülâkât etmektir. Bu ise mü’min gönülleri mânevî hazlara gark eden ve ulvî iklimlere kanat açtıran müstesnâ bir mazhariyettir.

Nâfile ibâdetlerle yapılan temrinler ve gösterilen gayretler, nihâyetinde kulu, Allâh ile dâimî bir sûrette beraber olmayı ifâde eden ihsân hâline ulaştırır.

Nâfileler, insanın yaratılış maksadına en uygun bir davranış ve bir kul için en mühim âhiret azığıdır.

Dipnotlar:

[1] Hanefî mezhebinin müctehidleri, sünnet namazların terk edilmemesi üzerinde ısrarla dururlar. Ancak sinn-i kebîr denilen, farz ve sünnet namazların ikisini birden kılamayacak kadar tâkatten düşüldüğü yaşlılık hâllerinde, sünnet namazlar yerine kazâ namazı kılınabilir.

[2 Şükür secdesi aynen tilâvet secdesi gibidir. Abdestli bir şekilde şükür secdesine niyet edilir, eller kaldırılmadan “Allâhu ekber” diyerek tekbir alınır, secdeye varılır, mümkün olduğu kadar uzun secde yapılır, sonra da kalkılır.

[3] İbn-i Mâce, Salât, 192.

[4] Buhârî, Küsûf, 2-4; İbn-i Hibbân, Sahîh, Beyrut 1993, VII, 68, 100.

[5] Müslim, Sıyâm, 204.

[6] Müslim, Sıyâm, 115.

[7] Ebû Dâvûd, Edâhî, 3-4/2792; İbn-i Sa’d, I, 249.

[8] Ukıyye: 1283 gramlık eski bir ağırlık ve kıymet ölçüsü.

[9] Duhâ namazı, gündüzün ilk dörtte biri geçip Güneş’in ortalığı ısıtmaya başladığı zamandan Güneş’in tam tepede olduğu zevâl vaktine kadar kılınabilir.

[10] Bkz. Buhârî, Ashâbü’n-Nebî, 6.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

NAFİLE İBADETLER

Nafile İbadetler

KUR’AN’DA GEÇEN DUALAR

Kur’an’da Geçen Dualar

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.