Nafile Namazlar ve Nafile Namaz Kılmanın Fazileti

Nafile namaz kılmanın fazileti ve önemi nedir? Peygamber Efendimiz (s.a.v) namaz hususunda sahabeye ne öğütlüyor ve tavsiye ediyor? Şakîk-i Belhî -rahmetullâhi aleyh- "Beş şeyi aradık, beş yerde bulduk." sözündeki hikmetler nelerdir? Nafile namazlar hangileridir? Kısaca nafile namazlar hakkında bilinmesi gerekenler...

Cenâb-ı Hak bir hadîs-i kudsîde şöyle buyuruyor:

“Kim Benʼim velî kuluma düşmanlık ederse, Ben de ona harp îlân ederim. Kulumu Bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım şeyleri edâ etmesidir. (Bununla birlikte) kulum, Bana nâfile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, neticede muhabbetime nâil olur. Onu bir sevdim mi, artık Ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Ben’den bir şey isteyince onu veririm, Ben’den sığınma talep etti mi onu himâyeme alır, korurum. Ben, yapacağım bir şeyde, mü’min kulumun rûhunu kabzetmekteki tereddüdüm kadar hiç tereddüde düşmedim: O ölümü sevmez, Ben de onun sevmediği şeyi sevmem...” (Buhârî, Rikāk, 38)

Bu itibarla sâlih mü’minler, farzlara ilâveten; yolculuğa çıkarken, korku anlarında, bir hâcetleri olduğunda, gece vakitlerinde ve sâir zamanlarda Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in Sünnet-i Seniyye’sine riâyet ederek namaz kılarlar. O sâlih kullar;

“…Onların nişanları, yüzlerindeki secde izidir…” (el-Feth, 29) âyetiyle tavsîf edilen mü’minler zümresindendir.

Namaz, onlar için doyulmaz bir heyecandır. Nitekim nâfileler, bu doyumsuz hâlin devâmı içindir. Bilhassa Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, hiçbir günâhı olmadığı hâlde geceleri ayakları şişinceye kadar namaz kılar, yorgun düşünceye kadar saatlerce Kur’ân okurdu.

Dolayısıyla ne farz namazlar nâfileye, ne de nâfileler farz namazlara bir mânî teşkil eder. Aksine nâfileler, farzları takviye vazifesi görür. Mühim olan, hepsini yerli yerince edâya gayret etmektir.

Hadîs-i şerîfte buyrulur:

“Kulun kıyâmet gününde ilk hesâba çekileceği amel namazdır. Eğer namazı güzel ve düzgünse, şüphesiz o kul kurtulmuş ve muvaffak olmuştur. Eğer namazı işe yaramaz ve bozuksa, o kişi kaybetmiş ve hüsrâna uğramıştır. Farz namazda bir eksiklik görülürse, Allah Teâlâ:

«Bakın, kulumun nâfile ibadetlerinden farzdaki eksiğini dolduracak bir şey var mı?» buyuracaktır.

Sâir amellerin durumu da böyle olacaktır.” (Tirmizî, Salât, 188)

O hâlde:

“Farzlar kâfîdir. Onları doğru-dürüst yapalım yeter!” denmesi, büyük bir gaflet olur.

Zira farzları tam ve kusursuz îfâ edebilmek ve onların hepsini Allah indinde makbûl olacak şekilde lâyıkıyla yerine getirebilmek mümkün değildir! Ne kadar ihtimam göstersek de elbette zaman zaman kusurlarımız ve noksanlıklarımız olur. Dolayısıyla bu eksikliği tamamlamak için nâfilelerden başka çâre yoktur. Çünkü kılınan bir farzın tekrar kılınması söz konusu olmayacağı için, farzlardaki eksiklikler mutlaka nâfilelerle tamamlanmaya muhtaçtır. Ancak bu, farzları bırakıp nâfilelerle uğraşmak şeklinde de anlaşılmamalıdır.

Şunu iyi anlamak gerekir ki, ne sırf farzlarla uğraşıp nâfileleri ihmâl etmek, ne de nâfilelerle uğraşıp farzları ihmâl etmek doğrudur. Doğru olan, farzları edânın yanında nâfileleri de mümkün mertebe huzur içinde edâya gayret etmektir. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve ashâbının hayatındaki tatbîkat, bu hususta yegâne istikâmet çizgisidir.

Diğer taraftan, kazâları bulunan kimselerin sırf kazâ kılıp nâfileleri terk etmesi de doğru değildir. Zira kazâlar -kerâhat vakitleri hâriç- günün her vaktinde edâ edilebilir. Oysa teheccüd, işrak, evvâbîn gibi bir kısım nâfile namazlar vakitlere bağlı olduğundan, onları edâ hususunda basîretli davranılmalıdır.

BEŞ ŞEYİ ARADIK BEŞ YERDE BULDUK

Rabî‘a bin Kâ‘b el-Eslemî -radıyallâhu anh- buyurur:

Gece Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile kalırdım. O’nun abdest suyunu getirir, ihtiyaçlarını görürdüm. (Bir gün) bana:

İste (ne istersen)!” buyurdu.

Ben de:

“–Cennet’te Sen’inle beraber olmak isterim.” dedim.

Bundan başka ne istersin?” buyurdu.

“–Sadece onu isterim.” (deyince):

Öyleyse kendin için çok namaz kılmakla bana yardımcı ol!” buyurdu. (Müslim, Salât, 226)

Şakîk-i Belhî -rahmetullâhi aleyh- buyurur:

Beş şeyi aradık, beş yerde bulduk:

  1. Rızkın bereketini kuşluk namazında,
  2. Kabrin ışığını teheccüd namazında,
  3. Münker ve Nekir suâllerinin cevâbını Kur’ân-ı Kerîm okumakta,
  4. Sırat Köprüsüʼnü kolayca geçmeyi oruç ve sadakada,
  5. Arşʼın gölgesini, yalnızlık içinde Allah -celle celâlühû-’yu zikretmekte (halvet).

NAFİLE NAMAZLAR

Muhtelif nâfile namazlar vardır. Bunlar hakkındaki mâlumat, fıkıh kitaplarında geniş bir şekilde yer almıştır. En mühimlerinden birkaçına temas edecek olursak şunları misâl verebiliriz:

Duhâ Namazı

Hadîs-i şerîfte buyrulur:

“Sizin her biriniz, âzâlarının her biri için sadaka vermesi gerekir bir vaziyette sabahlar. Her tesbîh (sübhânallâh) bir sadakadır; her tahmîd (elhamdülillâh) bir sadakadır; her tehlîl (lâ ilâhe illâllâh) bir sadakadır; her tekbîr (Allâhu ekber) bir sadakadır. Mârûfu emretmek bir sadakadır; münkerden alıkoymak bir sadakadır. Kılınacak olan iki rekât duhâ namazı, işte bütün bunların yerini tutar.” (Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn, 81)

Enes -radıyallâhu anh- buyurur:

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i bir gün Duhâ namazını altı rekât kılarken gördüm. O günden sonra bu namazı hiç terk etmedim.”

Bu rivâyeti bize nakleden Hasan-ı Basrî Hazretleri de aynı hassâsiyet içinde şöyle der:

“Hazret-i Enes’in bu ifadelerinden sonra ben de o namazı hiç terk etmedim.” (Taberânî, Evsat, II, 68/1276)

Evvâbîn Namazı

Hadîs-i şerîfte buyrulur:

“Kim ki akşam ile yatsı arasında namaz kılarsa, işte o evvâbîn (Allâh’a dönenlerin) namazıdır.” (İbn-i Mübârek, ez-Zühd ve’r-Rakāik, s. 445)

Tahiyyetü’l-Mescid Namazı

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurur:

“İçinizden biri, bir mescide girince oturmadan önce iki rekât namaz kılsın!” (Buhârî, Salât, 60)

Terâvih Namazı

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- buyurur:

“Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Ramazan’da ibadete gösterdiği düşkünlüğü başka hiçbir ayda göstermemiştir. Ramazan’ın son on gününde gösterdiği düşkünlüğü ve gayreti de diğer günlerinde göstermemiştir.” (Müslim, Îtikâf, 832)

Nitekim hadîs-i şerîfte buyrulur:

“Kim Ramazan gecesini, sevâbına inanarak ve bunu elde etmek niyetiyle namazla ihyâ ederse, geçmiş günahları affedilir.” (Buhârî, Îmân, 27)

Bu namazla ihyânın başında da hiç şüphesiz terâvih namazları gelmektedir. Ancak en fazîletlisinin yirmi rekât olması sebebiyle, diğer namazlara nazaran edâsında tâdil-i erkândan uzaklaşma gafletine düşmemek gerekir. Bunları da diğer namazlar gibi âdâbına riâyetle kılmak ve gafletten kaçınmak zarurîdir.

İstihâre Namazı

Câbir bin Abdullah diyor ki:

“Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bize Kur’ân’dan bir sûre öğretir gibi istihâreyi öğretirdi...” (Buhârî, Teheccüd, 28)

Hâcet Namazı

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kulun dünyevî ve uhrevî hâcetlerine nâil olması bakımından Allâh’a namaz ile ilticâ etmesini beyan sadedinde şöyle buyurur:

“Her kimin Allah’tan bir dileği olursa, yahut insanlardan herhangi birinden bir dileği bulunursa, önce güzelce abdest alsın ve iki rekât namaz kılsın. Sonra Allâh’a hamd ve senâda bulunsun. Sonra Hazret-i Peygamber’e salât ü selâm eylesin. Sonra da şu duâyı okusun:

«Halîm ve Kerîm olan Allah’tan başka ilâh yoktur. Yüce Arş’ın Rabbi olan Allâh’ı tesbîh ederim. Hamd de, âlemlerin Rabbi olan Allâh’a mahsustur.

Allâh’ım! Rahmetini mûcib olan şeyleri, mutlak affını, (hayrın zirvesi olan) birre ulaşmayı, her türlü günahtan uzak olmayı Senʼden niyâz ediyorum. Affetmediğin hiçbir günah, feraha çıkarmadığın hiçbir keder ve Senʼin rızâna muvâfık olup da karşılamadığın hiçbir hâcet bırakma, ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allâh’ım!..»” (Tirmizî, Vitr, 17)

Gece ve Teheccüd Namazı

Allah indinde her vaktin ayrı bir husûsiyeti vardır. Bazı vakitler, diğer vakitlere nazaran daha ziyâde kıymet ihtivâ eder ki, böyle anların lâyıkıyla değerlendirilmesi hususu pek mühimdir. Bu kıymetli zamanlardan biri de, âyet-i kerîmelerde ve hadîs-i şerîflerde bilhassa ifade buyrulan gece vakitleridir.

Cenâb-ı Hakk’ın geceye verdiği kıymet ve onun içine yerleştirdiği sırlar, sayısızdır. Bu hususta Rabbimizʼin; “Geceye ve gecenin içinde olan şeylere andolsun!” (el-İnşikāk, 17) ve “Sükûna erdiği zaman geceye andolsun ki…” (ed-Duhâ, 2) şeklinde kasem buyurmasındaki sır, idrâkimize ve gönlümüze nice hakîkatleri seyrettirmek için açılan ilâhî bir penceredir.

Gece, tatlı ve yumuşak yatakları sırf Allah Teâlâ’nın rızâ-yı şerîfi için terk ederek ilâhî huzûra yalnızca muhabbet ve aşk sebebiyle baş koyma zamanıdır. Dolayısıyla geceleyin herhangi bir farzıyyeti olmadığı hâlde kılınan namazların Allâh’a yakınlık bakımından ehemmiyeti büyüktür.

Bu itibarla gönüllerde aşk ve muhabbet-i ilâhînin şiddeti ne kadarsa, gece namazına rağbet ve riâyet de o derecede olur. Denilebilir ki gece namazı, Yâr ile buluşup sohbet etme mâhiyetini taşır. Herkes uyurken uyanık olmak, Mevlâ-yı Müteâl’in rahmet iklimine girmek, muhabbet ve merhamet meclisine dâhil olmak demektir.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, geceleri ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Sordular:

“–Yâ Rasûlâllah! Allah Teâlâ, Fetih Sûresi’nde Sizʼi tamamen bağışladığını bildirmiş olduğu hâlde niçin kendinizi bu kadar yoruyorsunuz?”

Buyurdular:

Şükreden bir kul olmayayım mı?” (Buhârî, Teheccüd, 6)

Yine buyurdular:

“Farzlardan sonra en fazîletli namaz, gece kalkarak kılınan namazdır.” (Müslim, Sıyam, 202-203)

“Gecenin öyle bir ânı vardır ki, onu yakalayıp da Allah’tan hayırlı bir şey dileyen müslümana, Allah ne dilerse verir.” (Tirmizî, Vitr, 16)

“Eğer kişi geceleyin uyanıp hanımını da uyandırarak birlikte iki rekât namaz kılarlarsa, Allah her ikisini de Allâh’ı çok çok zikredenlerden yazar.” (Ebû Dâvûd, Tatavvu’, 18)

“Gece ibadetine dikkat ediniz! Çünkü o, sizden evvelki sâlih kimselerin âdetidir. Geceleyin ibadet etmek, Allâh’a yaklaştırıcı, günahlara kefâret sebebi, vücudu hastalıklardan koruyucu ve günahlardan alıkoyucudur.” (Tirmizî, Deavât, 101)

“Gece namazı kılan, hanımını da uyandıran, uyanmadığı takdirde yüzüne su serpip (uyandıran) kimseye Allah merhamet etsin. Gece namazı kılan, kocasını uyandıran, uyanmadığı zaman yüzüne su serpip uyandıran kadına da Allah merhamet etsin!” (Ebû Dâvûd, Vitr, 13)

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Ebû Zerr’e:

“–Bir yolculuğa çıkmak istersen onun için hazırlık yapar mısın?” diye sordular.

Ebû Zer:

“–Evet yâ Rasûlâllah!” diye cevap verdi.

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Peki kıyâmet günü yolculuğu nasıl olacak? Beni dinle; o gün sana yarayacak olanı söyleyeyim mi?” diye sordu.

Ebû Zer:

“–Evet yâ Rasûlâllah! Anam ve babam yoluna fedâ olsun!” dedi.

Âlemlerin Efendisi şöyle buyurdu:

“‒Yeniden dirilme günü için çok sıcak bir gün oruç tut.

Kabir yalnızlığı için gece karanlığında iki rekât namaz kıl.

Kıyâmetin büyük hâdiseleri için bir kere haccet ve muhtâca bir sadaka ver.

Ya haklı yere bir söz söyle, yahut kötü bir söz söylemekten dilini alıkoy!” (İbn-i Ebi’d-Dünyâ, Kitâbü’t-Teheccüd; Gazâlî, İhyâ, I, 354)

Abdullah ibn-i Ömer -radıyallâhu anhumâ-, gördüğü bir rüyayı ablası Hazret-i Hafsa -radıyallâhu anhâ- aracılığıyla Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e arz etmişti. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurdular:

“Abdullah ne iyi insan, bir de gece namazı kılsa!..”

Bunun üzerine İbn-i Ömer -radıyallâhu anhumâ-, o günden itibâren gece namazını hiç terk etmedi. (Buhârî, Teheccüd, 2)

Hadîs-i şerîfte buyrulur:

“Cebrâil geldi ve şöyle dedi: «…Hiç şüphe yok ki, mü’minin şerefi (değeri) teheccüd namazındadır…»” (Hâkim, Müstedrek, IV. 360)

Kurʼân-ı Kerîmʼde de kulu, Rabbinden gâfil olmayıp zikredenlerden olmaya ve gece namazına istikâmetlendiren pek çok âyet-i kerîme vardır. Şöyle ki:

“Gecenin bir kısmında ve secdelerin ardından O’nu tesbîh et.” (Kāf, 40)

“Gecenin bir kısmında ve yıldızlar kaybolurken O’nu tesbîh et.” (et-Tûr, 49)

“Onlar (gerçek mü’minler), gecelerini Rabʼleri için secde ederek ve kıyam durarak geçirirler.” (el-Furkân, 64)

Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’de ilâhî azaptan muhafaza olunarak Cennet’e ve nîmetlerine nâil olanların vasıflarını sayarken şöyle buyurur:

“Onlar, geceleri pek az uyurlardı. Seher vakitlerinde de istiğfâr ederlerdi.” (ez-Zâriyât, 17-18)

Bu tekrîme ilâveten Yüce Rabbimiz, inkârcılara karşı mü’minlerin üstünlük ve kıymetlerini ifade hususunda bir kıyas olarak mü’minler arasından gece namazı kılanları misâl vermekte; “bilenler ve bilmeyenler” tasnifiyle şöyle buyurmaktadır:

“Geceleyin secde ederek ve ayakta durarak boyun büken, âhiretten çekinen, Rabbinin rahmetini dileyen kimse, inkâr eden kimse gibi olur mu? (Ey Rasûlʼüm! Bu hususta) de ki: «Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?» Doğrusu ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.” (ez-Zümer, 9)

Mü’minlerin gece namaz kılanlarını bu şekilde tavsif ve takdir buyuran Allah Teâlâ, gece namazı ve zikir hususundaki birçok istikâmetlendirici beyâna rağmen ona rağbet etmeyip gâfil olanları da şöyle îkaz buyurur:

“Geceleyin O’na secde et; O’nu geceleri uzun uzun tesbîh et. (Ve bil ki) doğrusu (secde ve tesbîhten uzak bir kısım) insanlar, çarçabuk geçen dünyayı seviyorlar da önlerindeki çetin bir günü (âhireti) ihmal ediyorlar.” (el-İnsân, 26-27)

Gece ibadeti hususunda gecenin en fazîletli kısmı, ikinci yarısıdır. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e:

“–Gecenin hangi vaktinde ibadetlerin kabul edilme ihtimâli fazladır?” diye sorulduğunda Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“‒Gecenin ikinci yarısında yapılan ibadetler…” buyurmuşlardır. (Ebû Dâvûd, Salât, 298/1277)

Ancak geceleri ihyâ edebilmek pek kolay olmadığından, bazı hususlara riâyet îcâb eder. Bu yolda lâzım gelen; gece ibadeti iştiyâkı yanında, başta akşam yemeklerini mümkün mertebe hafif yemek ve erken yatmaktır.

Hadîs-i şerîfte buyrulduğu vechile:

“Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, yatsıdan önce uyumayı, yatsıdan sonra konuşup sohbet etmeyi yasaklardı.” (Buhârî, Mevâkîtü’s-Salât, 23)

Bunun, yani erken yatıp yatmamanın istisnâsı, ancak Allah yolunda hizmet ve geceyi ihyâya mânî olmayacak mâhiyetteki meşrû sebeplerdir.

Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- buyurur:

“Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- müslümanları ilgilendiren bir iş hakkında Ebû Bekir ile gece sabaha kadar konuşurlardı, ben de onlarla beraber olurdum.” (Tirmizî, Salât, 12/169)

Bu incelik, gece namazına kalkmaktaki zorluğu bertaraf edebilmek ve uykuyla birlikte şeytanın ensemize attığı gaflet düğümlerini açabilmek bakımından dirâyetli ve azimli olabilmek içindir. Hadîs-i şerîfte buyrulur:

“Biriniz uyuduğu zaman şeytan, onun ense kısmına üç düğüm atar. Her düğüme de: «Üzerine uzun bir gece var olsun (uyu)!» der. Uyanıp da Allâh’ın adını andığı zaman düğümlerin biri çözülür, abdest aldığında ikincisi çözülür, namaz kıldığında ise düğümlerin hepsi çözülür. Böylece sabahleyin dinç ve neşeli olarak kalkar. Aksi hâlde (yani bunları yapmazsa) tembel ve morali bozuk olarak kalkar.” (Buhârî, Teheccüd, 12)

Bütün bu anlatılanlar da gösteriyor ki, gece namazının fazîleti, farzlardan sonra en üst seviyeyi hâiz bulunmaktadır. Ancak şunu da belirtmek îcâb eder ki, gece namazı kılanlar, yaptıkları bu güzel ibadet vesîlesiyle kendi nefislerine bir pay çıkararak nâil oldukları bu nîmeti hebâ etmekten titizlikle sakınmalıdırlar. Ve bu hususta;

“…Nice gece ibadet edenler vardır ki, onlara uykusuzluktan başka hiçbir şey nasîb olmaz.”[1] hadîsini dâimâ hatırlarında ve gönüllerinde bulundurmalıdırlar.

[1] Ahmed bin Hanbel, Müsned, II, 373.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Kulu Allâhʼa Yaklaştıran NAMAZ, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

NÂFİLE NAMAZ NASIL KILINIR?

Nâfile Namaz Nasıl Kılınır?

NAFİLE NAMAZLAR HANGİLERİDİR? - NAFİLE NAMAZLAR KAÇ REKATTIR?

Nafile Namazlar Hangileridir? - Nafile Namazlar Kaç Rekattır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.