Mut'a Nikahı Nedir, Mut'a Nikahı Haram mıdır?

Mut'a nikahı nedir? Haram mıdır? Helal midir? Mut'a nikahı ile ilgili ayet ve hadisler nelerdir? İslam tarihi boyunca ve günümüzde tartışılan 'mut'a nikahı' konusuna vâkıf olmak isteyenler, bu yazıyı mutlaka okumalı!...

MUT'A NİKAHI NEDİR?

Mut’a, bir kadınla ücret karşılığında belli bir vakit için nikâhlanmaktır. Câhiliye devrinden kalan bir nikâh şeklidir. Mut’a nikâhı, önceden belirlenen müddetin dolması ile sona erer. Verâset, nafaka, iddet gibi normal nikâhla hâsıl olan haklar mut’ada yoktur. Bunun için Hayber’in fethinden itibâren pek çok hadîs-i şerîflerle haram kılınmıştır. Bu husustaki bir rivâyet de şöyledir:

“...Şimdi Allâh -celle celâlühû-, onu kıyâmet gününe kadar haram kılmıştır. Kimin yanında mut’a nikâhlı bir kadın varsa, artık ona yol versin! Onlara ücret olarak verdikle­rinizden de herhangi bir şeyi geri almayın!” (Müslim, Nikâh, 21; İbn-i Mâce, Nikâh, 44; Darimî, Nikâh, 16; Ahmed, III, 406)

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Tebük Seferi’nde iken Seniyyetü’l-Vedâ mevkiinde mola vermişlerdi. Orada ağlayan kadınlar gördüler ve onların niçin ağladıklarını sordular. Cevâben:

“–Bunlar üzerlerine mut’a yapılan kadınlardır!” dediler. Bunun üzerine Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Mut’ayı İslâm’ın nikâh, talâk, iddet ve mîras ile ilgili hükümleri haram kılmıştır!” buyurdular. (İbn-i Belbân, VI, 178; Dârakutnî, III, 259)

Bu bakımdan, mut’a yoluyla nikâhlanan kadın, ne zevcedir ne de câriyedir. Mut’a, ehl-i sünnet âlimlerinin ittifâkıyla “zinâ” olarak kabûl edilmiştir.

İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhümâ- anlatıyor:

“İslâm’ın evvelinde mut’a vardı. Kişi, tanımadığı bir beldeye gelince, yerli bir kadınla, orada kalacağını tahmin ettiği müddet miktârınca nikâh yapardı. Kadın böylece onun eşyâsını muhâfaza eder, gerekli işlerini görürdü. Bu hâl:

وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَاِلاَّ عَلَى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ

«Onlar nâmuslarını korurlar. Ancak hanımlarına ve câriyelerine karşı müstesnâ, bunlarla olan yakınlıklarından dolayı kınanmazlar.» (el-Mü’minûn, 5-6) âyeti nâzil oluncaya kadar devâm etti. (Bu âyet gelince mut’a haram ilân edildi.) Bu ikisi (hanım ve câriye) hâricindeki bütün münâsebetler haramdır.” (Tirmizî, Nikâh, 29/1122)

MUT'A NİKAHININ TOPLUMA ZARARLARI?

Mut’anın toplumdaki fecî netîceleri şunlardır:

  • a. Çocukların ziyân edilmesi. Bu çocuklar, babasız yetiştikleri için zinâ mahsûlü gibi terbiyeden mahrum yetişirler. Kız çocuklarında bu fâcia daha da vahim bir hâl alır.
  • b. Babanın münâsebet kurduğu kadının, mut’a veya normal nikâhla bilmeden ba­banın oğluyla âile kurma ihtimâli vardır. Hattâ bir babanın, kızıyla, kızının kızıyla, oğlu­nun kızıyla, kızkardeşinin kızıyla, yâni kendisine nikâhın ebediyyen harâm olduğu kimse­lerle bilmeden berâber olma ihtimâli vardır. Bu hâl, mahzurların en büyüklerinden biridir. Târihte bunun birçok acı misâlleri yaşanmıştır.
  • c. Birçok defâlar mut’a yapan kimsenin mîrâsının taksîm edilememesi. Çünkü bu kişinin vârislerinin ne sayısı, ne isimleri ne de yerleri bilinemez.

Mut’a nikâhının getireceği bu mahzurlar, gerçekten çok vahimdir. Nesli hebâ etmek­ten başka bir şey değildir. Mut’a yapılan kadının ise rûhî dünyâsında büyük bir çöküntü husûle gelir. Çünkü kirâlanmak, en haysiyet kırıcı bir hâdisedir. Bu bakımdan mut’a bir nâmus fitnesidir. Bir kimse, kızının veya anasının mut’a yapmasını bütün tiksindiriciliğine rağmen isteyebilir mi? İşte bu bile mut’anın fecâetini göstermeye kâfîdir.[1]

MUT'A NİKAHI İLE İLGİLİ AYET ve HADİSLER

İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhümâ- anlatıyor: “İslâm’ın evvelinde mut’a vardı. Kişi, tanımadığı bir beldeye gelince, yerli bir kadınla, orada kalacağını tahmin ettiği müddet miktârınca nikâh yapardı. Kadın böylece onun eşyâsını muhâfaza eder, gerekli işlerini görürdü. Bu hâl:

  • «Onlar nâmuslarını korurlar. Ancak hanımlarına ve câriyelerine karşı müstesnâ, bunlarla olan yakınlıklarından dolayı kınanmazlar.» (el-Mü’minûn, 5-6) âyeti nâzil oluncaya kadar devâm etti. (Bu âyet gelince mut’a haram ilân edildi.) Bu ikisi (hanım ve câriye) hâricindeki bütün münâsebetler haramdır.” (Tirmizî, Nikâh, 29/1122)
  • Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- şöyle buyurmuştur: “Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Hayber Gazvesi’nde kadınlarla mut’ayı ve ehlî eşek etlerinin yenmesini haram kıldı.” (Buhârî, Meğâzî 38, Nikâh 31, Zebâih 28, Hiyel 3; Müslim, Nikâh 29-32; Muvatta, Nikâh 41; Nesâî, Nikâh 71)
  • Hadis-i Şerifte buyrulur: “...Şimdi Allâh -celle celâlühû-, onu kıyâmet gününe kadar haram kılmıştır. Kimin yanında mut’a nikâhlı bir kadın varsa, artık ona yol versin! Onlara ücret olarak verdikle­rinizden de herhangi bir şeyi geri almayın!” (Müslim, Nikâh, 21; İbn-i Mâce, Nikâh, 44; Darimî, Nikâh, 16; Ahmed, III, 406)
  • Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Tebük Seferi’nde iken Seniyyetü’l-Vedâ mevkiinde mola vermişlerdi. Orada ağlayan kadınlar gördüler ve onların niçin ağladıklarını sordular. Cevâben: “–Bunlar üzerlerine mut’a yapılan kadınlardır!” dediler. Bunun üzerine Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:“–Mut’ayı İslâm’ın nikâh, talâk, iddet ve mîras ile ilgili hükümleri haram kılmıştır!” buyurdular. (İbn-i Belbân, VI, 178; Dârakutnî, III, 259)

Dipnot:

[1] Mut’a meselesiyle ilgili daha teferruatlı bilgi için bkz. İbrâhim Cânan, Nâmus Fitnesi Mut’a, İstanbul, 1993.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hazreti Muhammed Mustafâ (s.a.v.) 1,2; Erkam Yayınları, 2005

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Osman Nuri Tobbaş Hocaefendiinin hizmetlerini Rabbim razısına vasıl eylesin. Allah için onu ve cemaatini seviyorum. Selam ve dua ile

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.