Müslüman'ın En Belirgin İki Özelliği!

Cenâb-ı Hak, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i âlemlere rahmet olarak göndermiştir. O, 1400 sene evvelinden kıyâmete kadar en alt kademeden en üst kademeye her meslekteki insana fiilî kıstas, yani emsalsiz bir numûne, bir muallim ve rehberdir. O’nun her hâli, söz ve davranışı; bugünkü psikoloji ve pedagoji ilimlerinin ulaşabildiği noktanın da zirvesini teşkil eder.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i kendisine kıstas alan mü’minin gönlü, solmaz bir saâdet bahçesidir. Nitekim İslâm hukuk metodolojisinin meşhur sîmâlarından Karâfî, “Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in başka hiçbir mûcizesi olmasaydı, yetiştirmiş olduğu Ashâb-ı Kirâm, Allah Rasûlü’nün nübüvvetini ispâta kâfî gelirdi.” demiştir.

Zira Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in teşrifinden evvel güçlünün güçsüzü ezdiği, günahsız ve mâsum kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü, cehâlet karanlıklarına dalmış olan câhiliye toplumu, Allah Rasûlü’nün dünyayı şereflendirmesiyle kıyâmete kadar hayırla yâd edilecek fazîlet toplumuna dönüştü.

Bu toplumun en önemli gayesi, fazilet, ahlâk ve şahsiyette örnek Müslüman ve ideal insan seviyesine ulaşmaktı.

BİZ ALIŞVERİŞTE HİLE YAPMAYACAĞIZ DİYE RESÛLULLAH'A SÖZ VERDİK!

Nitekim Ashâb-ı Kirâm Efendilerimizin, bu ideale ulaşmak için ne büyük bir gayret ve hassâsiyet içinde olduklarına dâir sayısız misal vardır. Bunlardan biri olan şu hâdise, ne kadar ibretlidir:

Sahâbeden Cerîr bin Abdullah -radıyallahu anh- bir at satın almak istemişti. Beğendiği bir at için satıcı beş yüz dirhem fiyat teklif etti. Cerîr -radıyallahu anh- bu ata altı yüz dirhem verebileceğini, hatta sekiz yüz dirheme kadar fiyatı yükseltebileceğini ifâde etti. Çünkü atın gerçek değeri daha yüksek olup, satıcı bunun farkında değildi. Kendisine:

“–Atı, beş yüz dirheme satın alman mümkün iken, niçin sekiz yüz dirheme kadar fiyatı yükselttin?” diye soruldu. Cerîr -radıyallahu anh- şu muhteşem cevabı verdi:

“–Biz alışverişte hile yapmayacağımız husûsunda Allâh’ın Rasûlü’ne söz verdik.” [1]

Bir müslümanın fârik vasfı, karakter ve şahsiyetinin düzgünlüğü olmalıdır.

Onlar, Allah Rasûlü’nün mânevî terbiyesi altında yetişip gönüllerine nakşettikleri İslâm şahsiyet ve vakârını, hâl ve hareketleriyle sergileyip, ondan mahrum bulunan bütün gönüllere ulaştırabilmenin aşk ve gayretiyle bir taraftan Çin ve Semerkant’a, bir taraftan da Dağıstan ve Kazan’a kadar gitmişler, ulaştıkları bu yerlerde de dâimâ İslâm’ın güler yüzünü sergilemişlerdir. Böylece İslâmî güzelliklerden bîhaber ve mahrum kalarak taşlaşmış olan nice vicdanlar, onların güzel ahlâk ve fazîlet numûneleriyle îman bağının hoş kokulu nâdide çiçekleri olmuşlardır.

Hiç şüphesiz insanlar karakter ve şahsiyete hayran olur, karakter ve şahsiyetin peşinden giderler. Çünkü sağlam bir şahsiyetin sergilediği en küçük hâl ve davranış bile, bâzen en beliğ sözlerden daha tesirlidir.

İNSAN DAVRANIŞLARINA TESİR EDEN İKİ ŞEY!

Bilinmelidir ki, insanın davranışlarına tesir eden iki mühim müessir vardır. Bunlar:

  • Kazanılan para: 

Paraya haram ve şüpheli şeyler karışmamasına son derece dikkat etmelidir. Zira haram veya şüpheli yerden gelen para, kalbi hantallaştırır, mânevî hassâsiyetleri köreltir.

  • Gönülde muhabbeti taşınan insanlar:

İnsan, muhabbetle bağlandığı kimsenin iyiliğinden de pay alır, kötülüğünden de… Bundan dolayıdır ki boğazımızdan geçen gıdânın helâl, muhabbet duyduğumuz kimselerin de sâlih veya sâliha insanlardan olmasına dikkat etmeliyiz.

Gerçekten ihlâs ve takvâ dolu bir kalpten yerinde ve zamanında söylenen sözler ve yine böyle bir gönülden akseden rûhâniyet dolu güzel ahlâk ve örnek davranışlar, muhâtapları üzerinde kalıcı tesirler bırakmaktadır.

HÂL İLE ÖĞÜT VERMEK DAHA İYİDİR

Nitekim Câfer-i Tayyâr -radıyallahu anh-’ın Habeşistan’a hicret ettiğinde sergilediği güzel ahlâk, tevzî ettiği mükemmel şahsiyet ve kullandığı yerinde üslûp, Habeş Necâşîsi (hükümdârı) Ashama’nın hidâyet bulmasına vesîle olmuştur.

Yine ecdâdımız Osmanlı’nın ince bir siyaset izleyerek, yeni fethedilen yerlere evvelâ, gönül ehli, sâlih ve velî zâtlar iskân etmesi de Mevlânâ Hazretleri’nin ifâde buyurduğu gibi:

“Hâl ile öğüt veren, kāl ile/söz ile öğüt verenden iyidir.” hikmetine binâendir.

Dipnotlar: 1) İbn-i Hazm, el-Muhallâ, Mısır 1389, IX, s. 454 vd.

Kaynak: Osmna Nûri Topbaş, BİR NASİHAT, BİNBİR İBRET, Erkam Yayınları.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.