Murakabenin Ölümle İrtibatı

Murakabe ne ifade eder? Ayete dair yapılan tefsire göre uyku ve ölüm arasındaki irtibatın anlamını tahlil eden sekiz madde.

Sâlik’in hiçlik’e yolculuğu sırasında, murâkabede yaşadığı vefat / teveffî[1] olayının birinci dereceden etkili olduğunu söylemekte beis görmüyoruz. Ve murâkabenin bu “teveffî / vefat” üzerinden, dervişi Allah’ın boyasıyla boyamasının[2] yani fenâ hallerini elde edişinin önemini ve kulluk serüvenimizin en önemli yapı taşlarından biri olduğunu da ayrıca vurgulamak gerekir.

MURAKABE NE İFADE EDER?

Murakabenin kendinden geçme, uyku, gaybet gibi dış dünyanın farkındalığından sıyrılmayı ifade ettiğini, Cafer-i Sadık’ın (k.s.) (702-765) yaşadığı bir hal, çok güzel anlatır. Cafer-i Sadık (k.s.) bir defasında namaz kılarken kendinden geçer, kendine gelince, niçin böyle kendinden geçtin, diye sorduklarında şu açıklamayı yapar:

-Okuduğum ayeti tekrar ede ede murakabe ile kalbimde düşünüyordum. Sonunda öyle bir hal oldu ki, o ayeti gerçek sahibinden duymaya başladım. Sonunda yüce Allah’ın kudretini müşahede etmeye dayanamadım, kendimden geçtim.[3]

Serrac da (ö.378/988) bunu te'yîden şu açıklamayı yapar:

“Namazda Kur'an ayetlerini düşünce olarak (murakabeyle) odaklanıp sanki onu Allah’tan dinliyormuş gibi bir müşahede halinde okumak gerekir.”[4]

Görüldüğü gibi sâlikin murakabede kendini aşıp, ötelere, maveraya sıçraması gibi yaşadığı halde uyku hallerine benzer bir durum tezahür eder. Murakabe uykusu dediğimiz bu uyku sırasında uyuyan bir kişide düşünmenin donması, gaybet, yalnızlık, sükût, sükûnet, körlük/karanlık, dış dünya algısının sıfırlanması, huzur vs. gibi haller zuhur eder. İşte bu uykunun Kur’ân'a göre vefatla ve ölümle bir bağlantısı vardır. Bu konuda “Teveffî” kelimesi, anahtar kavram olarak karşımıza çıkar.

Burada konuyla ilgili olarak şu ayeti nazara vermek istiyoruz: “Allah alır o canları öldükleri zaman… Ölmeyen (uykuda olan)ları da uyuduklarında… Sonra (Allah) üzerlerine ölüm hükmü verdiklerini (katında) alıkoyar (imsâk eder). (Ölüm hükmü vermediği) diğerlerini (alıkoymaz salıp) bırakıverir, müsemmâ (belirli) bir ecele kadar… Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim (topluluk) için âyetler var!...”[5]

Ayette ilk bakışta dikkat edilirse, şemsiye kavram olarak “teveffî / vefat” ifadesi kullanılmakta ve bunun anlam içeriği menâm/uyku ve mevtle/ölümle doldurulmaktadır. Bu noktada teveffî’nin “v-f-y” den türemiş tefa’ul babından türemiş bir kelime olduğunu görürüz. Tefa’ul babı; “içe doğru içselleştirme” ile ilgili metafizik yönü olan bir yapıdır. Bu kelimenin lügatteki anlam açılımları da kısaca şöyledir: Bütün, tam, eksiksiz, sözünü tutmak, ihtiyacı karşılamak, amaca hizmet etmek, görevi yerine getirmek, borcu ödemek, bir şeye yetmek, kâfi gelmek, telafi etmek, telafi etmek bir şeyin yerini doldurmak, tam olarak yapıp gerçekleştirmek, tamamlamak, bitirmek, hakkını tam vermek, bir konuyu etraflıca işleyip ele almak, birinin huzuruna çıkmak, bir şeyi tedarik etmek, birinin isteğini yerine getirmek, birinin eceli gelmiş olmak, bir şeye yaklaşmak, bir şeyin tamamını yapmak / almak, Allah’ın (cc) birinin canını alması, vefat etmek.[6]

Lügat anlamlarında tamamına ermek, dolmak, bitirmek, huzura çıkmak canının alınması, vs. gibi kök anlam açılımlar dikkat çekici ve ilginçtir. Ayrıca Kur'ân-ı Kerim'de kabirla ilgili “min merkadina”[7] ifadesi ile ölüm direkt uyku olarak anlatılırken Sûre-i Kehf’teki “yakaza uykusunda oldukları halde sen onları ölmüş sanırsın”[8] ifadesi de aynı hususa işaret eder. Anlam bütünlüğü ve korolasyonu içinde uykunun, vefat kelimesi üzerinden ölümle bağlantılı olduğu görülür. Dikkat edilirse burada sâlik’in uyku olmayan iradî uykusu ile ayetteki “menâm / uyku” denilen gayr-i iradî fıtrî uykunun manâ olarak paralellik ifade ettiği farkedilir.

Daha önceki yazılarımızda vurguladığımız gibi sâlikin, murâkabedeki gaybet halinde aklın bedene taalluku / bağlantısı ve tasarrufu tamamen değilse de büyük oranda kesilmiştir, bir ölçüde kendinden habersizdir. Ki fıtrî olarak gerçekleşen uykumuzda da aynı hal gerçekleşmektedir. Nitekim Hz. Mevlâna da (k.s.) aynı hususu Divan-ı Kebir’de şu şekilde dile getirir: “Ey Gönlüm! Düşüncelere karşı uykuya dal. Düşünceleri gönlünden at gitsin… Çünkü düşünce gönüle tuzaktır. Cenab-ı Hakk’ın huzuruna her şeyden ayrılmadan (her şeyi terk etmeden) gitme, bu sana yakışmaz.”[9]

Merhum Elmalılı,  İbn Abbas’tan (r.a.) yaptığı alıntıyla “teveffî’yi / vefatı” şöyle açıklar:

“Ademoğlunda bir nefs, bir de ruh vardır. Aralarındaki fark Güneş ile Şua’ı (ışığı) gibidir. Nefs (kendisiyle); akl (edilen) ve temyiz yapılan… Ruh da (kendisiyle) teneffüs ve hareket yapılandır. (Mevt halinde yaşanan) ölümde (ruh ve nefsin) ikisi de müteveffâ (iken), uykuda nefs sadece müteveffâdır.”[10]

Bu ifadeleri Merhum Elmalılı devamla şöyle vuzûha kavuşturur:

“İşte nefsin teveffîsi (vefat ettirilmesi); ölüm ve uyku hallerinde olduğu gibi (insanın) kendinden geçirilip akl ve temyizinin (düşünme ve dış dünya farkındalığının) kendinden alınması (manasında)dır.”[11]

Bu durumda ma’na şu oluyor:

“Allâhu yetevvefe’l-enfüse” O nefisleri/nufûs-ı nâtıkayı, başkası değil ancak Allah kendilerinden alır, kabz eder (tutar imsâk eder), ama yok edip (öldürmeksizin) kendilerinden geçirir, şuur ve temyizlerini (kaldırıp) alır.”[12]

İmate ve Teveffi Ne Demektir?

İmâte, merhum Topaloğlu’nun da ifade ettiği gibi, canlının hayatına son verme anlamına gelir. Teveffî ise ruhunu kabzetme manasındadır.[13]

Kur’ân’da ölüm anlam referanslı olarak imâte ifadesi 21 âyette geçerken, teveffî kelimesi 12 âyette geçer.[14]

UYKU VE ÖLÜM ARASINDAKİ İRTİBATIN ANLAM TAHLİLİ

Ayete dair yapılan tefsire göre uyku ve ölüm arasındaki irtibatın anlam tahlili, bizce maddeler halinde şu şekilde yapılabilir.

  1. Vefat ve mevt aynı anlamda değildir.
  2. Vefat, mevti de uykuyu da anlam olarak içinde barındırır.
  3. Her vefat yani canın her bedenden ayrılışı, ister koma, ister uyku, ister baygınlık isterse gaybet halinde olsun hiçbirisi mevt değildir. Ki buna mevt olmayan mevt, yani ölüm olmayan bir tür ölüm denebilir. Yukarıda Sure-i Kehf’teki ayetle[15] işaret ettiğimiz gibi.
  4. Uykuda da mevt anlamında olmayan vefat söz konusudur.
  5. Bu haliyle ruhun uykuda bedenden ayrılışı ölümle değil hayata döndürülmekle sonuçlandığı için uykuya “izafî ölüm” veya hadis-i şerifte buyurulduğu gibi “ölümün ikizi”[16] denir. Yani vefat aynı ölüm gibi ama ölüm değil. Vefat farklı bir anlam yapısı iken, mevt de farklı ve başlı başına farklı fenomenal bir anlam yapısına sahiptir.
  6. İki ikidir, beyaz beyazdır diye kullandığımız mantık yürütmedeki totolojiyi ölüm vefattır, vefat da ölümdür şeklinde kullanmak mümkün değildir.
  7. Hayat var, ölüm var. Ölüm mevt alanına ait bir olay iken vefat ölümle hayat arasında anlam berzahındaki bir geçiş köprüsü gibidir.
  8. Vefat bu haliyle ölüme de hayata da açıktır.

Dipnotlar: 1) Ez- Zümer, 39/42. 2) El-Bakara, 2/138. 3) Ebu Talib el-Mekkî, Kûtu’l-Kulûb: Kalplerinin Azığı, çev. Dilaver Selvi, Semerkant Yayınları, İstanbul 2021, c. 1 s. 227. 4) Ebu Nasr es-Serrâc, el-Lüma’: İslam Tasavvufu çev. Hasan Kamil Yılmaz, Erkam Yayınları, İstanbul 2019 s. 160. 5) Ez- Zümer, 39/42; Meal için bkz. Elmalı’lı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Neşriyat, İstanbul 1979, c.6, s. 4126. 6) İbn Manzur, Lisanu’l-Arab, Dâru’s-Sadr, Beyrut ts. (v-f-y) maddesi; Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsu’l-Muhît, Beyrut 1987, (v-f-y) maddesi. 7) Yasin, 36/52 8) el-Kehf, 18/18 9) Mevlana (ks), Divan-ı Kebir’den Seçmeler, haz. Şefik Can, c. 1, s. 304. 10) Elmalı’lı, Hak Dini Kur’an Dili, c.6., s.4127. 11) Elmalı’lı, aynı yer. 12) Elmalı’lı, Hak Dini Kur’an Dili, c.6., s.4128. 13) Bekir Topaloğlu, “Ölüm”TDVİA, İstanbul 2007, c. 34, s.34. 14) Abdülbâkî, el-Mu’cemu’l-Müfehres li-Elfâzı’l-Kur’âni’l-Ker’im, (Dârü’l-Hadîs), Kahire 2001, “vfy” ve “mvt” maddeleri. 15) El-Kehf, 18/18. 16) Beyhakî, Şuabü’l-iman, 4/183.

Kaynak: Ethem Cebecioğlu, Altınoluk Dergisi, Sayı: 436

İslam ve İhsan

MURÂKABE NEDİR? MURÂKABE NASIL YAPILIR?

Murâkabe Nedir? Murâkabe Nasıl Yapılır?

MURAKABE ÖRNEKLERİ

Murakabe Örnekleri

İHSAN VE MURAKABE İLE İLGİLİ ÖRNEKLER

İhsan ve Murakabe ile İlgili Örnekler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.