Muhtar Ne Demek?

Muhtar nedir, ne anlama gelir? Muhtar kelimesinin sözlük anlamı nedir? İlk muhtarlık teşkilatı ne zaman kuruldu? Muhtar ne iş yapar? Muhtarların görev ve sorumlulukları.

Muhtar, “köy ve mahallenin yasalarla belirtilmiş işlerini yürütmek için o köy veya mahallede oturanların seçtikleri kimse, köy muhtarı, mahalle muhtarı” demektir.

MUHTAR NEDİR?

Sözlükte “seçilmiş” anlamına gelen muhtâr terim olarak “mahalle veya köyün işlerini yönetmek için atanmış/seçilmiş idareci” demektir. Kelime, muhtarlık teşkilâtı kurulmadan önce mahalle, köy ve kasabanın önde gelen güvenilir kişileriyle esnafın ileri gelenlerini de nitelerdi.

 Bunun yanında Avrupa ülkeleri, İran ve Hindistan’la ticaret yapan beratlı hayriye tüccarının İstanbul’da kendilerini temsil etmek üzere aralarından seçtikleri kişiler için de kullanılır.

İLK MUHTARLIK TEŞKİLATI ZAMAN KURULDU?

Muhtarlık teşkilâtı ilk defa 1829’da İstanbul’da ve bilâd-ı selâsede (Üsküdar, Galata ve Eyüp) uygulamaya konuldu. Bunda amaç İstanbul’a göçü kontrol etmek, mahallelere giriş çıkışı denetim altına alarak güvenliği sağlamak ve yönetim aleyhinde yapılan dedikoduları önlemekti. İlk muhtarlar tayin yoluyla iş başına getirildi. Teşkilât İstanbul dışında 1833’ten itibaren önce Kastamonu’da oluşturuldu. Kastamonu sancağına bağlı Taşköprü’de âyan Hacı Ömer’in halka kötü davranması ve fazla vergi toplaması üzerine ortadan kaldırılmasının ardından mütesellim Mustafa Ağa, onun yerine yeni âyan seçtirmeyerek İstanbul’da uygulanmakta olan muhtarlık usulünü getirdi. Her mahallede halk nezdinde saygınlığı olan, tecrübeli, namuslu ve becerikli kimselerden seçtiği iki kişiyi “muhtâr-ı evvel” ve “muhtâr-ı sânî” adıyla tayin etti. Ayrıca mahalle imamlarını muhtarlara, muhtarları mahalle sâkinlerine ve mahalle ileri gelenlerini de birbirine kefil yaparak durumu İstanbul’a bildirdi. Bu sistem bir bakıma II. Mahmud’un nüfuzunu yok etmek istediği âyanlığın yerine ikame edilmişti.

Halkın muhtarlık uygulamasından memnun olduğunun anlaşılmasından sonra teşkilâtın yaygınlaştırılması için ülkenin her tarafına emirler gönderildi. 1833 yılından itibaren Ankara, Sivas, Aydın gibi Anadolu şehirlerinde muhtarlık oluşturuldu ve ülkenin diğer yöreleriyle Rumeli’ye doğru yaygınlaştırıldı. Seçilen muhtarların isimleri kadı tarafından deftere kaydedilip defterler defter nâzırına ve oradan da cerîde nezâretine gönderiliyor, isimler padişahın onayından geçtikten sonra darphânede adlarına mühürler kazdırılarak muhtarlara yollanıyordu.

MUHTARLARIN GÖREVLERİ NELERDİR?

Mahalle/köyde güvenliği sağlamak, verginin tevziine ve toplanmasına yardımcı olmak muhtarların başlıca görevleriydi. Bu sebeple muhtarlar gelenlerin seyahat belgelerini (mürur tezkiresi) kontrol eder, tezkiresizleri geri gönderir, kurallara uygun biçimde yerleşmek isteyenlere yer gösterir, yeni gelenlere kefil bulur veya kendisi kefil olur, ismini deftere kaydedip defter nâzırına bildirirdi. Başka yere gitmek isteyenlere defter nâzırının onayı ile mahkemenin vereceği mürur tezkiresine temel teşkil etmek üzere şahsın eşkâli ile anne ve baba adı, gitmek istediği yer ve orada kalacağı süreyi belirtir bir mühürlü pusula verirdi. Doğum ve ölümlerin, başka yere göç eden veya gelenlerin kayıtlarını tutar, günü gününe defter nâzırına bildirirdi. Muhtarlar, 1830-1831 nüfus sayımının ardından sancaklarda teşkil edilen defter nâzırlıklarına ve nâzırlıklar da İstanbul’da kurulan Cerîde Nezâreti’ne bağlandı. Ancak idarî bakımdan denetimleri nezârete değil sancak mütesellimlerine aitti.

Kaynak: DİA

İslam ve İhsan

OSMANLI DEVLETİ KISACA

Osmanlı Devleti Kısaca

OSMANLI DEVRİNDEKİ 'İLK'LER

Osmanlı Devrindeki 'ilk'ler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.