Ahmet Muhtar Paşa’nın Hayatı

Ahmet Muhtar Paşa kimdir? Abdullah Sert Hocaefendi, Hace Musa Topbaş Efendi’nin İslam Kahramanları 3 eserinden Ahmet Muhtar Paşa’nın hayatını ve kahramanlıklarını anlatıyor.

AHMET MUHTAR PAŞA KİMDİR?

Ahmet Muhtar Paşa, 839 (H.1255) tarihinde Bursa’da doğdu. Büyük bir asker, kıymetli bir komutan idi. Müşir (Mareşal) unvanına sahip oldu.

1851’de oniki yaşında Bursa Askerî Lisesi’ne kaydoldu. Başarı ile bitirib 1856’da İstanbul’da Harbiyeye girdi. Dört sene tahsilden sonra, mektebi bitirerek mülâzım oldu. Erkân-ı Harbiyede sınıfını birinci olarak bitirip kurmay subay olarak askerlik hayatına atıldı.

1861’de Osmanlı topraklarında Hersek ve Karadağ bölgelerinde isyan çıkmış, bunu bastırmak için serdâr-ı ekrem müşir Ömer Lütfi Paşa vazifelendirilmişti. Ahmet Muhtar da onun emrinde birliği ile yaptığı muharebelerde üstün bir cesaret göstererek, Mecidî nişanı ile mükafatlandırıldı. Metanet, sabır ve sebat gibi kıymetli hasletlere sahip olduğu anlaşıldı. Ostrak’ta yaralanmış, kıdemli yüzbaşılığa terfi ettirilmişti.

İki sene bu vazifeyi başarıyla yürüten Ahmet Muhtar’a binbaşılık verildi. Daha sonra kaymakamlığa (yarbaylığa) terfi ettirildi Daha sonra şehzade Yusuf İzzeddin’in öğretmenliğine tayin edildi. Çalışkanlığı, bilgisi ve kibar hareketleri, saraydaki yerini sağlamlaştırdı. Hatta padişahın takdirini kazandığından Avrupa’ya gittiğinde yanına aldı.

Bir sene sonra albay, daha sonra da paşalığa yükseltildi. Yemen’deki başlayan ayaklanmayı bastırmak için vazifelendirildi. Yemen’e giderek isyancıların başı olan Muhammed bin E’iz’i Rayda kalesinde sıkıştırarak teslim aldı. Diğer isyancılarla birlikte cezalandırılmaları için İstanbul’a gönderdi. Çok muhkem olan bu kaleyi pek az bir zayiatla teslim almasıyla, padişahın takdirine mazhar olup kendisine feriklik rütbesi verildi.

1861’de Erkân-ı Harbiye’yi bitirmiş olan Ahmet Muhtar Paşa, on sene gibi kısa zamanda, harplerde gösterdiği kahramanlığının neticesi, otuz iki yaşında askerlik mesleğinin zirvesine yükselmiş, müşirlik (mareşal) rütbesine kavuşmuştu.

Yemen valisi Ahmet Muhtar Paşa, ilk olarak San’a şehrinin alınmasına karar verdi. Ordu ile Haraz dağı üzerinden geçerek San’a’ya gitmeyi planladı. Çünkü bu dağda o bölgeye hakim isyancılara yardım eden İsmailiyye sapık fırkasına mensup Hasan bin İsmail adında biri vardı. Emrinde güçlü, gözü pek askerler bulunuyordu. Ahmet Muhtar Paşa kısa zamanda bu sapık fırkanın reisini teslim aldı. Oradan San’a üzerine yürüdü. San’alıların mezheplerine, inanışlarına karışmamak şartıyla şehri teslim etme tekliflerini kabul edip, San’a’ya Osmanlı bayrağını çekti. Kısa zamanda bölgede emniyet ve düzeni sağladı. Bu haber, Abdülaziz Han’a ulaşdığında onu birinci rütbeden Murassa Osmanî ve Mecidî nişanlarıyla taltif etti.

Yemen’de, üç sene içinde askerî ve idarî ıslahatlar yapan, bütün isyanları bastırıp, Osmanlı nüfuzunu temin eden Ahmet Muhtar Paşa 1873’de İstanbul’a davet edilerek Nafia Nazırlığı’na (Bayındırlık bakanlığı) tayin edildi. İki ay sonra Girit valiliğine, ondan bir ay sonra ikinci ordu kumandanlığına daha sonra da dördüncü ordu kumandanlığı ve Erzurum Valiliğine tayin edildi. Bu vazifede iki sene kaldıktan sonra İstanbul’a çağrıldı. 13 Ocak 1876’da Bosna ve Hersek Bölgelerindeki kıpırdanışları yatıştırmak üzere Bosna-Hersek cephe kumandanlığına tayin olundu. Aldığı tedbirlerle Hersek ayaklanmasını kısa zamanda bastırdı.

Bu sırada Sultan Abdülaziz Han’ın şehit edildiği haberi her tarafa yayıldı. Yerine beşinci Murat Padişah oldu. Payitahtta bu haberler olurken 1 Temmuz 1876’da Sırbistan Karadağ Osmanlı devletine harp ilan ettiler.

Müşir Ahmet Muhtar Paşa 23 Temmuz 1876’da Karadağ Prensi Nikola ile yaptığı çarpışmada galip geldi.

Rusya, ötedenberi sıcak denizlere inmek gayesi ile yanıp tutuşuyordu. Bunun için de boğazlara hakim olarak Osmanlı devletini parçalamak, haritadan silmek istiyordu. Bu sebeple muhtemel bir Rus taarruzunu karşılaması için Ahmet Muhtar Paşa 8 şubat 1877’de Doğu Anadolu Harekât meydanı kumandanlığına tayin edildi.

Vazifeyi devralan Ahmet Muhtar Paşa, Rusların Gümrü, Kars, Erzurum istikametinden taarruz edeceğini tahmin ediyordu. Bunun için kuvvetlerini sağ, orta ve sol olarak üç grupta topladı. Sol kanada 8 bin, ortaya 27 bin, sağa ve diğer cephelere de 12 bin civarında asker yerleştirdi.

Ruslar Ahmet Muhtar Paşa’nın tahmin ettiği gibi Gümrü, Kars ve Erzurum istikametini hedef olarak seçtiler. Toplam mevcutları 150 bin kadardı. Türk hudutlarını geçerek Tekeli köyüne ulaştılar. Müşir Ahmet Muhtar Paşa, Kars’tan bir piyade tugayı gönderdi. Kısa süren çatışmada Ruslar geri püskürtüldü. Az bir kuvvetle gece düşman önünü kesmek üzere yürüdü. Soğanlıdağı gerisinden, askerine hiç istirahat vermeden öğleye kadar Paldum ve Hizar boğazlarına düşmandan önce yetişerek düşmanın ileri hatlara geçmesini önledi.

Der Gukasov kumandasındaki Rus birliklerinin, Doğu Bayezid’e ilerlediklerini öğrenen Ahmet Muhtar Paşa kuvvetlerini, askerî bakımdan mühim olan Zivin mevkiine topladı. Kars, Erzurum hattında savunma tertibatı aldı. Rusların eline geçen Oltu’yu geri aldı. 21 Haziran’da Der Gukasov ile yapdığı çarpışmada düşmanı geri çekilmeye mecbur etti. Ordumuz sayı itibariyle düşmanın üçte biri kadardı. Yiyecek sıkıntısı da baş göstermişti.

Osmanlı ordusu güç şartlara rağmen düşmanla mücadeleden yılmıyordu. 25 Ağustos’ta yapılan Gedikler muharebesi, Osmanlı ordusunun zaferi ile neticelendi. Bu savaşta bin Mehmetçik şehit olurken, üçbin Rus öldürülmüştü.

Ahmet Muhtar Paşa’nın askerlik hayatındaki, en büyük başarılarından biri olan bu zaferle ordumuzun sağ kanadı ve Erzurum yolu emniyete alındı. Şayet burada mağlup olunsa idi, arkadaki illerle irtibat kesilecek, bu ağırlıklar düşmana terk edilerek geri çekilme durumuna düşülecek, toparlanıncaya kadar da Ruslar Anadolu’yu işgal etmiş olacaklardı. Bu durumu çok iyi bilen ikinci Abdulhamit Han, Ahmet Muhtar Paşa’yı takdir etti. Kendisine gazilik unvanı ile bir sırmalı kılıç ve iki kıymetli at hediye etti.

Ahmed Muhtar Paşa, geri çekilme ihtiyacını duymuştu. Güçlü Rus orduları birkaç koldan Kars’a ve Erzurum’a ilerlemeye başlamışlardı. Gazi Ahmet Muhtar Paşa Eleşkirt tümeniyle birleşip deve boynu mevzilerine yerleşti. Bu geri çekilme harekatı Avrupa devletleri harp akademilerinde örnek bir çekilme olarak yıllarca okutulmuştur.

Kasım ayı başında Rus kuvvetleri ile Deveboynunda yapılan çarpışmada Türk birlikleri Erzurum kalesine çekilmek zorunda kaldı. 9 Kasım’da Aziziye tabyası düştü. Fakat genç-ihtiyar, kadın-erkek, önde Nene Hâtûn olmak üzere kılıç, sopa, kazma, balta, satırlarla hücuma geçmesiyle geri alındı.

Kırk savaşa katılan, ikisinde yaralanan Ahmet Muhtar Paşa, zamanın en büyük askerî olan Mareşal Von Moltke ve imparator Franz Joseph tarafından çok takdir edilmiştir. Ancak siyaset adamı olarak başarı kazanamamıştır.

Ömrünün son yıllarında kısa bir müddet sadrazamlık yaptı. Fakat askerlikte gösterdiği başarıyı siyaset sahasında gösteremedi. İttihat ve Terakki ile müşterek hareket ederek, Sultan Abdulhamit Han’ın tahttan indirilmesinde ve Balkan Harbi’ne girilmesinde faal rol oynadığı söylenilmektedir. Onun bu başarısızlıkları, kazandığı şöhreti ve şahsiyetini lelekeyen hareketlerin başında gelmektedir. Matematik ve astronomi bilgini olarak da ünlüdür. Eserleri Arabça’ya ve Fransızca’ya çevrilmiştir. Yaşı sekseni aşkın olduğu halde İstanbul’da vefat etmiş ve Fatih Camii avlusuna gömülmüştür. (Osmanlı Tarihi Ansiklopedisi, Büyük Türkiye Tarihi)

Kaynak: Sâdık Dânâ, İslam Kahramanları 3, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

GAZİ AHMET MUHTAR PAŞA KİMDİR?

Gazi Ahmet Muhtar Paşa Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.