Merhamet Eğitimi

Rahmet nedir? Kimlere merhamet edilir? Merhamet ve empatinin gerçek anlamı...

Rahmet; yok denecek kadar küçücük yavrusunu sıcaklığıyla, şefkatiyle, merhametiyle sarıp sarmalayan, onu besleyip büyüten ana rahmi kadar yumuşak bir kelimedir. Bu sebeple Arapça’da kelimenin esas konuluş gayesi, ana rahmini ifade etmektir. Akrabalık bağlarını korumaya, bu bağları kuvvetlendirip devam ettirmeye sıla-ı rahim denmiştir. Rahmet de buradan gelmektedir. Rahmet; ta derinlerden kopup gelerek acıdığımız kimseye iyiliği zaruri kılan bir acıma duygusudur. Bazen kelime iyilikten bağımsız sadece acıma, bazen de acımadan bağımsız sadece iyilik anlamında kullanılır. Allah’ın rahmeti, insandaki gibi acıma duygusu olmaksızın iyilik etmek ve nimet vermek anlamındadır. (Rağıb el-Isfehânî, el-Müfredât, “Ra-hi-me” mad. s. 191) Kur’an’ın rahmet olması ise hem kalplere bu acıma hissini aşılaması hem de o kalplerin bu yolla ilahi rahmete ermelerini sağlamasıdır.

KUR’AN’IN RAHMET OLMASI

Kur’an’ın rahmet oluşuyla ilgili âyet-i kerimelerde şöyle buyrulur:

“Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt, gönüllerdeki dertlere şifa, mü’minlere doğru yolu gösteren bir rehber ve tam bir rahmet olan Kur’an geldi.” (Yunus, 57)

“Biz Kur’an’ı mü’minlere şifa ve rahmet olarak indiriyoruz…” (İsra, 82)

Asırlardır vahyin rahmet ikliminden mahrum kalmış kalpler iyice katılaşmıştı. İçlerindeki merhamet suları çekilmiş, taşlardan daha katı hale gelmişti.

O kalpler insana karşı merhametsizdi. İnsanın hiçbir hak ve onuruna saygı duymuyordu. Canına kastediyor, ırzına göz dikiyor, malını gasp ediyordu.

O kalpler kadına karşı merhametsizdi. Ona insan gözüyle bakmıyor, onu eziyor, hakkını vermiyordu.

O kalpler kız çocuklarına karşı merhametsizdi. Ona acımıyor, gözünün yaşına bakmıyor, onu diri diri toprağa gömüyordu.

O kalpler yetime karşı merhametsizdi. Onu itiyor, kakıyor, azarlıyor, haksızca malını mülkünü talan ediyordu.

İşte merhametsizliğin her tarafı sardığı böylesine bir koyu cahiliye devri sürüp gidiyordu ki Kur’an’ın rahmet damlaları patır patır düşmeye başladı. Damlalar düştükçe kurumuş kalpler, yağmurla canlanan kuru topraklar gibi, titreyip canlanmaya başladı. Merhamet damarları hareketlenmeye, oralardan rahmet pınarları çağıldamaya başladı. İnen ayetler kalplerdeki küfür, şirk, merhametsizlik, acımasızlık, düşmanlık… gibi hastalıklara şifa oluyordu. Manen sıhhate kavuşan kalplerde iman tohumu yarılıp filizleniyordu. İmanın ilk tezahürü, ilk meyvesi de merhamet oluyordu. Böylece;

Merhametsizliğin yerini merhamet,

Kabalığın yerini rikkat,

İntikam duygularının yerini engin bir af ve mağfiret,

Zulmün yerini adalet,

Kibrin yerini tevazu….. almaya başlamıştı.

Kur’an-ı Kerim’in ilk işi gönülleri bir rahmet eğitimine almak olmuştu. Onun ilk inen ayeti Besmele idi. (bk. Taberi, Câmi‘u’l-beyân, I, 113) Bundan sonra da Besmele ilahî bir rahmet esintisi halinde her sûrenin başında tekrarlanacaktı. Bu ayet Yüce Allah’ın sonsuz merhamet sahibi olduğunu (Rahmân) ve yaratıklarına sınırsız rahmet edip nimet verdiğini (Rahîm) bildirmekteydi. Aslında bu ayet, Peygamber Efendimiz’in niçin gönderildiğinin ve Kur’an’ın niçin indirildiğinin en açık bir cevabı idi. Rahmân Rahîm olan Allah, rahmet olarak indirdiği Kur’an’ı ve alemlere rahmet olarak gönderdiği Peygamberi ile tüm insanlığı birer rahmet insanı olmaya, tüm toplumları birer rahmet toplumu olmaya çağırmaktaydı.

Peşinden ‘Alak suresinin ilk beş ayeti nâzil oldu. Bu ayetlerde Allah’ın özellikle insana olan sınırsız kereminden, rahmetinden, haber verilmekteydi. İnsan böylesine kerim olan Rabbini tanıyıp O’na kulluğa davet ediliyordu. Bunun başında da yine merhametli bir gönle sahip olmak gelmekteydi.

RAHMET VE MERHAMETLE İLGİLİ AYETLER

İlk inen tam sure olma şerefini taşıyan ve Kur’an’ın da mukaddimesi olma hususiyetine sahip olan Fatiha suresinde de tam bir merhamet eğitim ve öğretimi yapılmaktaydı. Sure besmeleyle başlıyor, Allah’ın Rahmân ve Rahîm isimlerinin talimi yapılıyor, ilk ayette Allah’ın bütün âlemlerin rabbi olması vasfıyla bütün hamdlere, övgülere tek başına hak sahibi olduğu bildiriliyor, hemen ikinci ayette er-Rahmân er-Rahîm buyrularak Allah’ın sonsuz rahmeti, merhameti, lütfu, keremi, ihsanı bir daha dikkat nazarlarımıza sunuluyordu. Ne demekti bu? Yüce Kitabımızın maksadı ve muradı neydi? Adeta “Ey insanlar! Merhametli olunuz, çünkü merhametli olmadan Allah’ın sonsuz rahmetine ermeniz mümkün değil” demek istiyordu.

Sadece Besmele, ‘Alak ve Fatiha değil aslında Kur’an’ın inen her bir ayeti, her bir sûresi rahmet olmaktaydı. Kalplerden şirkin, küfrün ve nifakın tortularını silip oraya tevhid ışığını ulaştırmak suretiyle gönüllere rahmet oluyordu. Yalandan, gıybetten, alaydan, istihzadan arındırmak suretiyle dillere rahmet oluyordu. “Ana babaya öf deme, onları azarlama, onlara gönül alıcı güzel sözler söyle” (İsrâ, 22) buyurarak ana-babalara rahmet oluyordu. “Yetimlere mallarını verin, onların mallarını haksız yere yemeyin..” (Nisâ, 2; En’âm, 151) “Sakın yetimi azarlamayın, üzmeyin, gönlünü kırmayın” (Duhâ, 9) diyerek yetimlere rahmet oluyordu. Kulluk imtihanının sarp yokuşunu tırmanıp cennete varabilmek için hem merhametli olmayı hem de merhameti tavsiye edenlerden olmayı şart koşuyordu: “(Sarp yokuşu aşmanın şartı) bir de iman etmek ve birbirlerine sabır ve merhamet tavsiye edenlerden olmaktır. Böyle yapanlar, amel defterleri sağlarından verilecek olan uğurlu ve mutlu kimselerdir.” (Beled, 17-18)

Kur’an-ı Kerim, rahmet oluşunun bir gereği olarak muhataplarına Allah’ın rahmetine ermenin yollarını göstermekteydi:

Allah’a ve Peygamber’e itaat edin ki Allah’ın rahmetine erişesiniz. (Âl-i İmrân, 132)

“Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Peygamber’e itaat edin ki Allah’ın rahmetine erişesiniz.” (Nûr, 56)

“Allah’ın rahmetine erişmek için Allah’tan bağışlanma dileseniz olmaz mı?” (Neml, 46)

“Bütün mü’minler kardeştir; öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’a gönülden saygı besleyip O’na karşı gelmekten sakının ki Allah’ın rahmetine erişesiniz.” (Hucurat, 10)

“İman edenler, Allah yolunda hicret edip savaşanlar var ya, işte Allah’ın rahmetini umacaklar onlardır…” (Bakara, 218)

“Allah’a inanıp O’na sımsıkı sarılanları Allah, katından bir rahmet ve lutuf içine daldıracak ve onları kendine varacak dosdoğru bir yola eriştirecektir.” (Nisâ, 175)

Yine kendilerine bir musibet dokunduğu zaman: “Bizim bütün varlığımız Allah’ındır ve biz ancak O’na dönüyoruz” diyenler de, Allah’ın rahmetine erişeceklerdir. (Bakara, 156-157)

Netice itibariyle şu anlaşılmaktadır ki; Allah’ın rahmetine ermenin yolu, rahmet olarak indirilen Kur’an-ı Kerim’i dinlemek, anlamak ve gereğince yaşamaktan geçmektedir:

“Kur’an okunduğu zaman hemen dikkat kesilerek ona kulak verin, susup dinleyin ki Allah’ın rahmetine erişesiniz.” (A’râf, 204)

KUR’AN’I DİNLEYENLERE MÜJDELİ HABER

Bu âyete göre Allah’ın rahmeti Kur’ân-ı Kerîm’i can kulağıyla dinleyen kula hızlıca ulaştığı şekliyle hiçbir kimseye ulaşmaz. Peki Kur’ân-ı Kerîm’i dinleyen için böyle müjde olursa;

Dinlemekle beraber onu okuyan için nasıl olur?

Okumakla beraber onu inceden inceye düşünen için nasıl olur?

Düşünmekle beraber onu öğreten için nasıl olur?

Öğretmekle beraber onunla amel eden için nasıl olur?”

“Bunlar (Allah’ın razı olduğu bu ameller ve onların sahipleri) Allah katında derece derecedir. Allah onların yaptıklarını görmektedir.” (Âl-i İmrân, 163)

Bu sebepledir ki Yüce Allah, rahmet ve bereket kaynağı olan bu kitabın buyruklarına uymayı istemektedir:

“Kur’an, bizim indirdiğimiz pek yüce ve bereketli bir kitaptır; ona uyun ve ona karşı gelmekten sakının ki Allah’ın rahmetine erişesiniz.” (En’âm, 155)

Dolayısıyla bize düşen, içinde bulunduğumuz rahmet ayı Ramazan’ı da fırsat bilerek Allah’ın en büyük lütfu ve rahmeti olan Kur’an-ı Kerim’in kıymetini bilmektir. “Rasûlüm! Onlara söyle, Allah’ın lütfu ve rahmetiyle, evet sadece bununla (Kur’an’la) sevinip ferahlasınlar! Çünkü bu, onların toplayıp biriktirdikleri her şeyden daha hayırlıdır.” (Yunus, 58) ayeti gereğince, başka şeyle değil, en çok Kur’an’la sevinmektir. Gece gündüz hem lafzını hem manasını okuyarak Kur’an’la hemhâl olmaktır. Kur’an’ın gösterdiği yolda yürüyerek kurtuluşa ermektir. “Rabbimiz! Bizi doğru yola erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme, bize tarafından bir rahmet bağışla!..” (Âl-i İmrân, 8) diyerek Yüce Allah’tan rahmet dilenmektir. Yüzü ak olarak Rabbimizin huzuruna varıp, yüz akıyla hesabımızı vererek ebedî rahmete nail olmaktır: “Yüzleri pırıl pırıl olanlara gelince, onlar hep Allah’ın rahmetinin tecelli ettiği cennette olacak ve orada ebedî kalacaklardır.” (Âl-i İmrân, 107)

Kaynak: Prof. Dr. Ömer Çelik, Altınoluk Dergisi, Sayı: 399

İslam ve İhsan

ALLAH KİMLERE RAHMET EDER?

Allah Kimlere Rahmet Eder?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.