Bu Ailede Muhabbet Merhamet Nezâket Var

Bu ailede muhabbet, nezaket ve merhamet var. Efendimizin (s.a.v) aile hayatından bizlere çok kıymetli örnekler...

Cenâb-ı Hak buyurur:

“Kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda muhabbet ve merhamet tesis etmesi, O’nun âyetlerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir toplum için muhakkak ki ibretler vardır.” (er-Rûm, 21)

Demek ki;

Aile yuvasının huzur içinde devamı için, eşler arasında ülfet ve meveddetin canlı tutulması lâzımdır. Bu sevgi, yaş ilerledikçe birbirine âdetâ baston olacak bir merhamete inkılâb edecektir.

Bu noktada güzel bir muvâzene tespit edilmeli ve muhafaza edilmelidir:

  • Lâubâlîliğe dönüşmeyen bir samimiyet,
  • Zillete düşürmeyen bir tevâzu,
  • Gurur ve kibir hâline gelmeyen bir vakar muvâzenesi tesis edilmelidir.

Geniş ailede de; küçüklere merhamet, büyüklere hürmet, herkese nezâket ile davranmak elzemdir.

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, çocuklara dâimâ derin bir muhabbet gösterir; onları öper, okşar; mübârek parmaklarını tarak yaparak onların saçlarını düzeltirdi.

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-’nın rivâyet ettiğine göre;

Bir defasında Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- torunlarını severken ziyaretine; İslâm’ın merhamet, şefkat, nezâket ve inceliğinden uzak bir bedevî geldi. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in çocukları ziyade sevmesine hayret ederek;

“–Yâ Rasûlâllah! Siz çocuklarınızı öper (sever) misiniz? Biz çocuklarımızı öpüp okşamayız!” dedi.

(Allâh’ın evlât nimetine karşı bedevînin duygusuz ve duyarsızlığı, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i müteessir etti.) Bedevîye;

“–Allah senin gönlünden merhamet ve şefkati çekip çıkarmışsa ben ne yapabilirim!..” (Buhârî, Edeb, 22) buyurdu.

O -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; mübârek kucağında torunları olduğu hâlde namaza durur, secdede iken torununun mübârek sırtına çıkması üzerine secdesini uzatırdı. Çocuğa müdahale etmek isteyenlere;

“–Bırakın, çocuk hevesini almış olsun!” buyururdu.

Yine Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bir çocuk ağlaması duyduğunda namazı kısa keserdi.

Efendimiz’in müstesnâ nezâketini ise on yaşından itibaren on yılını Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hizmetinde geçiren Enes -radıyallâhu anh- anlatır:

“Rasûlullâh’a tam on sene hizmet ettim. Bana bir defa bile; «Öf!» demedi. Yaptığım bir şeyden dolayı;

«–Niye böyle yaptın?» diye azarlamadığı gibi, yapmadığım bir şey sebebiyle;

«–Şöyle yapsan olmaz mıydı?» da demedi.” (Buhârî, Savm, 53, Menâkıb, 23; Müslim, Fezâil, 82)

Elbette, Rasûl-i Ekrem Efendimiz; nezâket adına, gördüğü yanlışları düzeltmekten de geri durmazdı. İrşâd ederdi, yetiştirirdi, doğrusunu tâlim ederdi. Lâkin bunu sert ve haşin bir şekilde yapmaz, gönülleri âbâd ederek gerçekleştirirdi.

Meselâ torunu sadaka hurmadan ağzına bir tane aldığında da; Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hemen müdahale etmiş ve ağzından çıkarttırmıştı.

Fahr-i Kâinât Efendimiz; dul kalan Ümmü Seleme -radıyallâhu anhâ- ile evlenerek, evlâtlarının terbiyesini üzerine almıştı.

Bu talihli üvey evlâtlardan, Ebû Hafs -radıyallâhu anh- anlatıyor:

“Ben Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in himâyesinde yetişen bir çocuktum. Yemek yerken elim yemek tabağının her yanına giderdi. Bunun üzerine Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bana şöyle buyurdu:

«–Oğul, besmele çek! Sağ elinle ye! Hep önünden ye!»

O günden sonra buyurduğu gibi yedim.” (Buhârî, Et‘ıme, 2-3; Müslim, Eşribe, 108; İbn-i Mâce, Et‘ıme, 8)

Biz de evlâtlarımıza; farzları, sünnetleri tâlim etmeliyiz. Haramlardan ve mekruhlardan tiksinmelerini, uzak durmalarını sağlamalıyız. Bütün bu tebligātı ve irşâdı da İslâm’ın güler yüzüyle yapmalıyız.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2025 Ay: Nisan, Sayı: 242

İslam ve İhsan

PEYGAMBER EFENDİMİZİN AİLE HAYATI VE TAKVÂ ÜZERİNE EN GÜZEL ÖRNEKLER

Peygamber Efendimizin Aile Hayatı ve Takvâ Üzerine En Güzel Örnekler

BU AİLEDE İSRAF YOK İNFAK VAR

Bu Ailede İsraf Yok İnfak Var

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.