Mecazi Aşk ve Hakiki Aşk Nedir?

Kaç türlü aşk vardır? Mecâzî ve hakîkî aşk nedir veyahut ne demektir? Mecâzî ve hakîkî aşk arasındaki münasebet...

İki türlü aşk vardır: Mecâzî ve hakîkî...

MECAZİ AŞK VE HAKİKİ AŞK NEDİR?

Kâinatta mâsivâdan herhangi bir varlığa duyulan sevgi, iptilâ ve düşkünlüğün yaygın hâline “mecâzî aşk”; cemâli kemâl, kemâli cemâl kutbundan olan Kâinâtın Rabbiʼne duyulan derin muhabbet ve kalbî alâkaya da “hakîkî aşk” denir.

Gönüllerini Cenâb-ı Hakkʼın hakîkî aşkı ile nurlandırmış olanlar, her an oraya bir başka güzelliğin aksettiğini görürler, her an Cenâb-ı Hakk’ın sayısız kudret akışından birine şâhid olurlar. Yani kendilerinde meknuz olan “ahsen-i takvîm” hakîkatini keşfederler. Çünkü onlar için bizim güzelliklerine sarıldığımız mecâzî renkler ve kokular yoktur. Onlar, dünyevî renk ve kokuları aşmışlardır. Zira onlar, mârifetullâhʼa ermişlerdir. Dünya ilimlerinin kabuğundaki nakışı bırakmışlar, hakîkate ulaşmışlar ve oradan ilâhî sonsuzluğu seyretmektedirler.

Allah -celle celâlühû- ile kul arasına gerilmiş büyük perde, yani mânîler; yerler ve gökler gibi maddî mesafeler değildir. Bu perde daha çok, nefsin, kendisini Hâlık’ından uzak bir varlık olarak hissetmesidir.

Bunun için Cenâb-ı Hak;

“...Rûhumdan üfürdüğüm zaman...” (el-Hicr, 29) buyurmakta ve insana kendinden verdiği ulvî cevheri hatırlatmaktadır.

“BEN İNSANIN SIRRIYIM”

Ârifler sultânı Abdülkadir Geylânî Hazretleri’nin Hak katından mânen işittiği bildirilen; “Ben insanın sırrıyım...”[1] ifâdesi de bu nükte çerçevesinde bir beyandır.

Buna göre diyebiliriz ki ilâhî hazineler ve sırlar, insana ithâf ediliyor. Allah -celle celâlühû-, yüce ilâhî varlığını, insanın kudsî yapısında tanıtmak istiyor. Hem de “insanın sırrıyım” buyurmakla, kendisini bulmayı, insanın vasfında müjdeliyor. Şayet bu ulvî cevher ve müjde, mü’mini aşk ve muhabbet neticesinde kemâle eriştirebilirse, o zaman kalp, ilâhî esrâr âlemine doğru merhale almaya başlar. İlâhî âlemin sırları, eşyanın hakîkati, insan ve kâinat denilen sır, ortaya çıkar. Kul, kalb-i selîm tecellîlerine mazhar olur.

“ÖLMEDEN EVVEL ÖLMEK” SIRRI

Kul, bu olgunluğa eriştiğinde Allah ile arasındaki gaflet perdesi aralanmaya başlar; “ölmeden evvel ölmek” sırrından nasîb alır. Dünya ve onun fânî sevgisi, bütün geçici ve gösterişli güzelliği, gözünden düşer ve gönlünden çıkar. Böylece ruh, Hâlık’ına yaklaşmaktaki tarifsiz lezzete nâil olur. Dilden Yunus’un şu ifâdeleri dökülür:

Sûfîlere sohbet gerek,

Ahîlere ahret gerek,

Mecnunlara Leylî gerek

Bana Seni gerek Seni!..

GÖNLÜN HAKK’A VUSLATTAN BAŞKA TESELLİSİ YOKTUR

Bu makamda gönlün, Hakkʼa vuslattan başka tesellîsi yoktur. Evliyâullâh’ın büyüklerinden Hüdâyî Hazretleri’nin şu ifâdeleri de bu hâli aksettiren aşk-ı ilâhî terennümleridir:

Tecellî-i cemâl ister,

Gönül eğlenmez, eğlenmez!

Tesellî-i visâl ister,

Gönül eğlenmez, eğlenmez!

Şu can kim buldu Cânân’ı,

Nider mülk-i Süleymân’ı?

Kodu hayrette aşk ânı,

Gönül eğlenmez, eğlenmez!

Ne halvette ne celvette,

Ne kesrette ne vahdette,

Ne Tûbâ’da ne cennette,

Gönül eğlenmez, eğlenmez!

Eğer dünyâ eğer ukbâ,

Visâlinsiz kuru sevdâ,

Hüdâyî nitsün ey Mevlâ?

Gönül eğlenmez, eğlenmez!

Bu hâl ve ifâdeler, Allah aşkının yüceliği ve bunun gönülleri kuşatması ile kulun her şeyden vazgeçip gittikçe artan bir muhabbetle Rabbine yönelmesi ve bu yönelişi her şeyin üzerinde tutması hususunda ulvî tezâhürlerdir. Kısaca:

“…(Olgun) mü’minler, Allâh’ı çok şiddetli bir muhabbetle severler...” (el-Bakara, 165) âyetinin tecellîleridir.

Dipnot:

[1] Fusûsu’l-Hikem Tercüme ve Şerhi, I, 48.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Muhabbetteki Sır, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

HZ. MEVLÂNÂ’YA GÖRE AŞK NEDİR?

Hz. Mevlânâ’ya Göre Aşk Nedir?

MECAZİ AŞK VE HAKİKİ AŞK ARASINDAKİ FARK

Mecazi Aşk ve Hakiki Aşk Arasındaki Fark

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.