Manevî Kimliğiniz Ne Gösteriyor?

Manevi kimlik nedir? Manevi kimliğiniz sizin hakkınızda neleri gösteriyor?  İşte cevabı...

Kalbin Rahmânî vitrinleri mi, şeytânî vitrinleri mi seyrettiğine dikkat edilmelidir. Zira parmak izi nasıl ki maddî bir kimlik ise, insanın seyredip tefekkürüne mâl ettiği vitrinler de, kişinin mânevî kimliğini meydana getirir.

RAHMET İNSANININ VASIFLARI

Rahmet insanı, kendisini nefsânî manzaralar seyretmekten koruyarak kalbî hayatını inkişâf ettirir. Dâimâ rûhânî manzaralar seyreder.

Tabi bunun için de kalbî hayatın tekâmülü zarûrî… Ham bir kalp, ilâhî vitrinleri seyredemez.

İnsan vücudunda tefekkürün merkezi olan akıl ve kalp, ikisi de birer havuz gibidir. Merhum Necip Fâzıl’ın tâbiriyle, bu havuzu dolduran oluklar çifttir; birinden nûr akar, birinden kir…

Yani bu oluklardan sürekli nefsânî iştihâlar, ihtiraslar ve gafletler gelirse, iç âlemimiz bir mezbeleye döner. Lâkin bu oluklar feyiz ve rûhâniyet pınarlarına mecrâ olursa, kalpler bir hikmet deryasına döner. İşte evliyâullâhın durumu da böyledir.

Bunun için Cenâb-ı Hak, bizden rûhânî tefekkür istemektedir. Aksi hâlde tefekkür istîdâdı, nefsânî arzuların anaforunda helâk edilmiş olur. Çünkü hak ile meşgul olmayan bir kalbi, bâtıl işgal eder. Bugün de bundan çok muzdaribiz. Bugün televizyonun bazı yanlış programları, reklâmların verdiği nefsânî iştihâlar, internetin çıkmaz sokakları, nefsi alıp götürüyor maalesef…

KALPLERİMİZ HANGİ VİTRİNDE?

Tekâmül etmiş bir kalp için kâinattaki her şey, ibret ve hikmet nazarıyla seyredilen ilâhî bir vitrindir. Kalp, her vitrinden muhakkak bir tesir alır. Şu çiçekler bir vitrindir. Ona bir kalp gözüyle baktığımız zaman düşünmeliyiz ki;

“Bize bir buket verene teşekkür ediyoruz. Peki bu buketlerin asıl sahibi olan Cenâb-ı Hakk’a ne kadar teşekkür edeceğiz?.. İlkbaharda ayrı, yazın ayrı, sonbaharda ayrı, kışın ayrı… Her mevsim ayrı ayrı ihsan hâlinde…”

Velhâsıl kalbin Rahmânî vitrinleri mi, şeytânî vitrinleri mi seyrettiğine dikkat edilmelidir. Zira parmak izi nasıl ki maddî bir kimlik ise, insanın seyredip tefekkürüne mâl ettiği vitrinler de, kişinin mânevî kimliğini meydana getirir.

Öte yandan, rûhânî tefekkür kâbiliyeti, insanı diğer mahlûkattan ayırıp farklı ve üstün kılan bir husûsiyettir. Mevlânâ Hazretleri diyor ki:

“Ey kardeş! Bedenin et ve kemik olarak (yani maddî bakımdan) hayvanlarla aynı. Sen, asıl tefekkür ile hayat bulmalısın. Tefekkürün gül ise, sen bir gül bahçesindesin. Eğer diken gibi düşünüyorsan (yani nefsânî arzularına mağlup isen) ateşte yanacak bir kütüksün!”

Bu itibarla rahmet insanı, tefekkürünü dâimâ Rahmânî vitrinlere bakarak besler. Nefsânî ve şeytânî vitrinlerden kendini korur. Bilhassa kâinat kitabında sergilenen ilâhî rahmet tecellîlerinin, ilâhî kudret akışlarının ve ilâhî nakışların tefekküründe derinleşir.

Zira beşer idrâk ve zevkinin ötesinde, âdeta bir gelin odası hassâsiyet ve îtinâsı ile döşenen bu kâinat; zerrelerin, tanelerin, hücrelerin, bitkilerin, hayvanların, insanların ve maddenin, hattâ atom içindeki elektron ve proton gibi esrarlı unsurlara kadar bütün eşyânın karakterlerine göre sır ve hikmet dolu kanunlara tâbî kılınmıştır. Bu da bizlere muhteşem bir tefekkür ufku açmaktadır.

Velhâsıl, Allah tefekkürümüzü dâimâ ilâhî vitrinlere sevk ettirsin -inşâallah-.

Kâinâta baktığımız zaman; bir mekteb-i âlemin içindeyiz. Esere bakacağız, Müessir’i tefekkür edeceğiz. Zira eser, Müessir’in şâhididir. Sanat, Sanatkâr’ın kudretini gösterir. Mü’min, kâinatta mükemmel bir ölçü ve âhenkle işleyen ilâhî sanatın tefekküründe derinleşecek. Bu kalbî derinlik ile;

“Aman yâ Rabbi! Sen’i her türlü eksiklik ve noksanlıktan tenzih ederim.” diyecek. Bunu kalben diyecek. Cenâb-ı Hakk’a karşı dâimâ hamd, şükür ve zikir hâlinde bulunacak.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Genç Dergisi, Yıl: 2019 Ay: Aralık Sayı: 159

 

İslam ve İhsan

KALPLERİMİZİN KAYMAMASI İÇİN 8 ESAS

Kalplerimizin Kaymaması İçin 8 Esas

MANEVİ OLARAK KAÇ ÇEŞİT KALP VARDIR?

Manevi Olarak Kaç Çeşit Kalp Vardır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.