Mal ve Canı Hak Yolunda Kullanmanın Faziletleri

Mal ve canı hak yolunda harcamanın manevî karşılığı nedir? Gerçek servet ve mutluluğa ulaşmanın yolu nedir?

Dünya günlerini şuursuzca bir mal toplama ihtirâsı içinde geçirenlerin mezar yolculuğuna çıkarken avuçlarında topraktan başka bir şey bulamamaları ne hazindir. Hayat, beşik ile tabut arasındaki dar bir koridorda yolculuktur.

MAL VE CANI HAK YOLUNDA HARCAMANIN MANEVÎ KARŞILIĞI NEDİR?

Dünya ve âhiret saâdeti, kundak ile tabut arasına sıkışan insan idrâkinin ölüm muammâsını çözmesiyle başlar. Bu muammâyı çözebilen fazîletli ve gönül zengini mü’minler, servetlerini kalplerinin içine sokmazlar, bu sâyede ömür şeridi üzerinde ahlâkî fazîletler, hayırlı ameller ve unutulmaz güzellikte hâtıralar bırakır, ardından rahmetle anılırlar.

Nefsânî arzuları bertaraf edip mal sevgisini kalbe sokmamanın ehemmiyetini Hazret-i Mevlânâ şu misâllerle ne güzel ifâde eder:

“Su, geminin içine girerse gemiyi batırır; geminin altındaki su ise gemiye istinâdgâh olur, onu istediği menzile kavuşturur.”

“Temiz bir gönül gözü ve akl-ı selîm istiyorsan, tamah perdelerini yırt.”

Mal ve canın ilim ve güzel ahlâkın refâkatinde kullanıldığı bir memlekette cennet manzaraları seyredilir.

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ashâbına sorarlardı:

“Bugün bir yetim başı okşadınız mı?”

“Bir hasta ziyaret ettiniz mi?”

“Bir cenâze teşyîinde bulundunuz mu?..” (Bkz. Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 12)

Bu yüzden mü’minler olarak biz de etrâfımızdan kendimizi mes’ûl hissedip ictimâî ibadetleri ihmâl etmemeye çalışmak zorundayız.

Malı ve canı gereği gibi kullanmayı bilenler, Güneş sıfatlıdırlar; hayır-hasenât ile her karanlık kuytuyu aydınlatır, muhtaç, garip ve yorgun gönüllere fazîlet ve sehâvet ışıkları saçarlar. Gü­neş için aydınlatmamak veya ısıt­ma­mak na­sıl im­kân­sız ise, yük­sek ruh­lar için de in­san­la­ra acı­ma­mak, ız­tı­rap ve çi­le­ler kar­şı­sın­da duy­gu­suz kal­mak, öy­le im­kân­sız­dır.

Müjdeler olsun o mü’minlere ki; kalplerine îmânı, sînelerine Kur’ân’ı, vicdanlarına güzel ahlâkı yerleştirip ebedî saâdetin baharı içinde yaşarlar. Helâlinden kazanıp servetlerini Allah yolunda sarf ederler. Sâlihlerle beraber olup onların hasbihâllerinden feyz alır, hikmetlerinden nasibdâr olurlar. Kendisini insanların hidâyeti için Hakk’a adayanları, ehl-i iffet fakirleri sever ve onları mihnet altında bırakmadan Hak rızâsı için ihtiyaçlarını görür, onların hizmetlerinde bulunurlar. Nefislerini temizleme gayreti içinde olduklarından, huylarını ıslâh edip güzelleştirirken, gönüllerini ilâhî feyizlerle doldururlar. “…Servetin fazlasını (verin)!..” (el-Bakara, 219) emr-i celîlinin muktezâsınca, imkânlarını Hak yolunda harcarlar. Emânete dikkat eder, ahitlerine riâyet ederler. Allâh’ın rahmet ve himâyesi, rızâsı yolunda çalışan mü’minleredir. Güzellikler, takvâ sahiplerine âittir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, 12 Saadet Damlaları, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

MAL VE CAN NEREDE DEĞER BULUR?

Mal ve Can Nerede Değer Bulur?

CANI VE MALINI SEVDİĞİ UĞRUNA FEDÂ ETMENİN MÜKÂFATI NEDİR?

Canı ve Malını Sevdiği Uğruna Fedâ Etmenin Mükâfatı Nedir?

ALLAH YOLUNDA FEDAKARLIK İLE İLGİLİ ÖRNEKLER

Allah Yolunda Fedakarlık ile İlgili Örnekler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.