Maddiyat ile İmtihan

Müslüman maddiyat ile imtihanında nelere dikkat etmelidir? İktisadi bakımdan insanları tatmin etmeyen ve zora sokan, sonunda ise yok olan sistemler nelerdir? İslam'ın iktisat anlayışı nasıldır?

Bu cihâna gelen her insan; hayatın bütün safhalarında olduğu gibi, maddiyat, mal ve mülk hususlarında da imtihandan geçer.

Cenâb-ı Hak; hikmeti ve imtihanı îcâbı, kiminin rızkını dar, kiminin rızkını geniş eyler.

Gafil insan, rızkı geniş olduğunda sevinir, dar olduğunda üzülür. Hâlbuki rızkın genişliğiyle imtihan da, en az rızkın darlığıyla imtihan kadar zordur. Belki ondan da zordur.

Nâil olduğumuz her nimetin hesâbı ve suâli vardır. Bilhassa;

İHTİYACIMIZDAN FAZLASI…

Rızkımıza kefil olan Rabbimiz; bize ihtiyacımızdan fazla nimet, mal ve servet vermişse, kat‘î sûrette bilmeliyiz ki, bundan murâdı Allah yolunda infâk etmemizdir.

Unutmamalı ki mahşer günü Allah, dünyada bize verdiği her şeyin hesâbını soracaktır.

Son asırlarda insanlığın üzerine, çeşitli ideolojiler ve dünya görüşleri tahakküm kurmuştur. Bunlar içerisinde en yaygın ikisi, iktisâdî bakımdan birbirinden ayrılan şu iki görüştür:

  • Kapitalizm (Liberalizm) ve
  • Komünizm (Sosyalizm)

Kapitalizm; “Mülk fertlerindir.” dedi.

Komünizm; “Mülk toplumundur.” dedi.

İkisi de beşeriyete bir saâdet getiremedi.

Kapitalizmi müdafaa edenler; fertlerin, zenginleştikçe ortaya çıkan bolluktan herkesi istifâde ettireceklerini zannettiler. Zenginlerin daha fazla zenginleşmesinin önünü açtıkça açtılar. Ancak insanın hırsı ve açgözlülüğü asla doymadı. Bir avuç insan, geriye kalan milyarlarca insanın hakkını gasp etti. Zengin daha zengin, fakir daha fakir oldu.

Komünizm ise; eşitlik iddiasıyla çıktığı yolda, fıtrî farklılıkları çiğneyerek zulmetti. Oluşturduğu partililer sınıfı, kapitalizmdeki zenginlerin yerini aldı. Yine halk ezildi ve sömürüldü. Binlerce mağdurun cesedi ve kellesi üzerine kurdukları devlet yıkıldı gitti.

İslâm ise; “Servet ne fertlerin, ne de toplumundur. Mülk Allâh’ındır.” dedi.

“Servet, bir mü’minin elinde emânettir. Muhtaçlar, ihtiyaçtan fazlasına mâlik olan kardeşlerine zimmetlidir.” anlayışını getirdi.

Bunu komünizm gibi zorla değil, uhrevî bir ibâdet vecdiyle gerçekleştirdi. Bu sayede, Ömer bin Abdülaziz -rahmetullâhi aleyh- zamanı gibi devirlerde, bazı şehirlerde zekât verilecek fakir bulunamadı. Osmanlı’da muazzam bir vakıf medeniyeti tesis edildi.

Ömer bin Abdülaziz -rahmetullâhi aleyh-’teki, tebaasının kendisine zimmetli olduğu şuuru ne kadar derin ve duyguludur:

Hanımı Fâtıma şöyle anlatmaktadır:

“Bir gün Ömer bin Abdülazîz’in yanına girdim. Namazgâhında oturmuş, elini alnına dayamış, durmadan ağlıyor, gözyaşları yanaklarını ıslatıyordu. Ona;

“–Nedir bu hâlin?” diye sordum.

Şöyle cevap verdi:

“–Yâ Fâtıma! Bu ümmetin en ağır yükünü omuzlarımda taşıyorum. Ümmet içindeki açlar, fakirler, hasta olup da ilâç bulamayanlar, yalnız başına terk edilmiş dul kadınlar, hakkını arayamayan mazlumlar, küfür ve gurbet diyarındaki müslüman esirler, ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çalışma tâkatinden kesilmiş muhtaç yaşlılar ve aile efrâdı kalabalık fakir aile reisleri beni üzüntüye gark ediyor.

Yakın ve uzak diyarlardaki böyle mü’min kardeşlerimi düşündükçe yükümün altında ezilip duruyorum.

Yarın hesap gününde, Rabbim bunlar için beni sorguya çekerse, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bunlar için bana itâb ve serzenişte bulunursa, ben nasıl cevap vereceğim…” (İbn-i Kesîr, el-Bidâye, IX, 208)

“Mülk Allâh’ındır. Kul emânetçidir.” hakikatinin mühim bir neticesi vardır:

Emânetçi, gerçek mülk sahibinin koyduğu şartlara uymak mecburiyetindedir.

Dolayısıyla;

Bir mü’min, elindeki ihtiyaç fazlası mal husûsunda;

  • Asla cimrilik edemez!
  • Asla isrâf edemez!

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2021 Ay: Kasım, Sayı: 201

İslam ve İhsan

"HER ÜMMETİN BİR FİTNESİ VARDIR BENİM ÜMMETİMİN FİTNESİ MALDIR" HADİSİ

"Her Ümmetin Bir Fitnesi Vardır Benim Ümmetimin Fitnesi Maldır" Hadisi

DÜNYA VE AHİRET SEVGİSİ

Dünya ve Ahiret Sevgisi

ESAS HAYAT ÂHİRETTİR

Esas Hayat Âhirettir

ÂHİRETE HAZIR MIYIZ?

Âhirete Hazır Mıyız?

AHİRET KAZANCI

Ahiret Kazancı

AHİRET YOLCULUĞU

Ahiret Yolculuğu

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.