Kur'ân'dan İki Kardeşin Kıssası

 Kur’an-ı Kerim’de pek güzel, ibretli kıssalar anlatılır.

Yüce Rabbimiz kıssalarla insanoğlunun dikkatini çeker ve hayat ölçüsü prensipler ortaya koyar. Yarattığı kulunun ebedi mutluluğu kazanabilmesi için ona yol gösterir. İnsanoğlunun iç âleminde saklı bulunan güzellikleri veya kötülükleri örneklerle anlatarak ibret almasını sağlar.

Gösterilen ölçülere riayet eden kimselerin iki cihan saadetine ereceğini duyurur. Bu sebepten inanan insanlar bu kıssaları çok okurlar ve kendi hayatlarında ibret olacak dersler çıkartırlar. Bunlardan bir tanesi  “Ruhulbeyan Tefsiri”nde Kehf suresinde geçmektedir.

Allah’ın verdiği mal, mülk ve servetten dolayı şımarıp kibirlenerek şirke düşen bir adamın hali ile, “Bağına girdiğinde: Mâşâallah! Kuvvet yalnız Allah’ındır, deseydin ya!” diye ona nasihat eden, Allah’ın verdiği malı Allah yolunda infak ve tasadduk ederek hayatıyla örnek olan ve “Fakat O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam” diyerek imanından taviz vermeyen arkadaşının hikayesi anlatılır.

İKİ ADAMIN HİKÂYESİ

Yüce Rabbimiz bizler için büyük ders olacak bu kıssaya, Kitab-ı Keriminde,“Onlara, şu iki adamı misal olarak anlat” diye başlar ve şöyle devam eder:

“Onlara, şu iki adamı misal olarak anlat: Bunlardan birine iki üzüm bağı vermiş, her ikisinin de etrafını hurmalarla donatmış, aralarında da ekinler bitirmiştik. İki bağın ikisi de yemişlerini vermiş, hiçbirini eksik bırakmamıştı. İkisinin arasından bir de ırmak fışkırtmıştık. Bu adamın başka geliri de vardı. Bu yüzden arkadaşıyla konuşurken ona şöyle dedi: “Ben, servetçe senden daha zenginim; insan sayısı bakımından da senden daha güçlüyüm.”

(Böyle gurur ve kibirle) kendisine zulmederek bağına girdi. Şöyle dedi: “Bunun, hiçbir zaman yok olacağını sanmam.”

“Kıyâmetin kopacağını da sanmıyorum. Şâyet Rabbimin huzuruna götürülürsem, hiç şüphem yok ki, (orada) bundan daha hayırlı bir akıbet bulurum.”

Karşılıklı konuşan arkadaşı ona hitaben şöyle dedi: “Sen, seni topraktan, sonra nutfeden (spermadan) yaratan, daha sonra seni bir adam biçimine sokan Allah’ı inkâr mı ettin?”

“Fakat O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam.”

“Bağına girdiğinde: Mâşâallah! Kuvvet yalnız Allah’ındır, deseydin ya! Eğer malca ve evlâtça beni kendinden güçsüz görüyorsan (şunu bil ki):”

“Belki Rabbim bana, senin bağından daha iyisini verir; senin bağına ise gökten yıldırımlar gönderir de bağ kupkuru bir toprak hâline gelir.”

“Yahut, bağının suyu dibe çekilir de bir daha onu arayıp bulamazsın.”

Derken onun serveti kuşatılıp yok edildi. Böylece, bağı uğruna yaptığı masraflardan ötürü ellerini ovuşturup kaldı. Bağın çardakları yere çökmüştü. “Ah, keşke ben Rabbime hiçbir ortak koşmamış olsaydım!” diyordu.

Kendisine Allah’tan başka yardım edecek destekçileri olmadığı gibi kendi kendini de kurtaracak güçte değildi.

İşte burada yardım ve dostluk, Hak olan Allah’a mahsustur. Mükâfatı en iyi olan O, en güzel âkıbeti veren yine O’dur.” (Kehf suresi: 32-44)

Şirk ve dünya sevgisi, kişiyi, dünyada ve âhirette helâke götürür.

Tevhîde sarılmak ve dünya sevgisini terk etmek de iki cihanda kurtuluşa vesile olur.

NAZARA KARŞI OKUNACAK DUÂ

Sevgili Peygamberimiz nazar değmesine karşı, “Mâşâallah lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” sözünü dilimizden düşürmememizi isteyerek şöyle buyurmuşlardır.

“Birisine hayırlı âile ve mal verildiğini gören kimse o zaman: “Mâşâallah lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” derse artık onda hiçbir kötülük görmez.” (Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr, V, 393-394)

Lâ havle vela kuvvete illâ billah” sözü doksandokuz türlü derde devadır. Bunların en hafif olanı da üzüntüdür.” (Deylemî, Hadis no: 7284; Münâvî, VI, 425)

Rabbimiz bizleri şirkten ve dünya sevgisinden uzak kalarak tevhide sımsıkı yapışanlardan ve  iki cihan saadetine erişenlerden eylesin. Âmin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 296, Ekim 2010

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.