
Kur’ân Azîzdir, İzzet Bahşeder
Kur’ân’a gönül verenleri aziz kılan neydi ki, bir köleyi bile komutan yapacak kadar değerli oldular?
Nâfî bin Abdi’l-Hâris, Usfan’da Hazret-i Ömer’e rastlamıştı.
KUR’ÂN’IN YÜCELTTİĞİ KULLAR
Ömer -radıyallâhu anh- onu Mekke’ye vâli tâyin etmiş olduğu için:
“−Mekkelilerin başına (sana vekâleten) kimi bıraktın?” diye sordu. O da:
“−İbn-i Ebzâ’yı!” dedi. Hazret-i Ömer:
“−İbn-i Ebzâ kimdir?” diye sorunca Nâfî:
“−Âzâd ettiğimiz kölelerden biridir.” dedi. Hazret-i Ömer’in:
“−Yerine bir âzatlıyı mı bıraktın?” suâli karşısında ise şu ibretli cevâbı verdi:
“−O, Allâh’ın Kitâbı’nı okur (yaşar, tatbik eder) ve farzlarını da iyi bilir.”
Bunun üzerine Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- hayranlık içerisinde şöyle dedi:
“–Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; «Allah şu Kur’ân ile birtakım kimselerin kıymetini yükseltir; bâzılarını da alçaltır.» buyurmuştu!” (Müslim, Müsâfirîn, 269)
Mü’minin ve toplumun saâdeti, Kur’ân ve onun tatbikâtı olan Sünnet’in, hayâtın her safhasına intikal ettirilmesiyle tahakkuk eder. Kur’ân, mü’minin iç ve dış dünyasına huzur veren bir nurdur. Hikmetler, ibretler, dersler dolu bir nasihat ve mev’izadır. Hakka götüren yegâne rehberdir. Kur’ân âyetleri; tarihî karanlıklara ışık tutan, çözülmez muammâları açan, dünya ve âhiret hayâtının huzur ve saâdet baharını yaşatan mûcizeler ülkesidir.
Yine Kur’ân-ı Kerîm, bizlere eski zamanların, geçmiş milletlerin ibretli vâkıalarını anlatırken, hikmetler yağdırmakta, istikbâlimize âit nice hayâtî ve ictimâî dersler vermektedir. Fânî hayatta bunalan ruhlara kurtuluş ufukları gösteren, çâresizlere şifâ reçeteleri veren ilâhî hikmet eczâhânesidir.
Yine Kur’ân, Rabbimizin mûcize hitâbıdır. Kâinattaki esmâ tecellîlerinin kelâmdaki tezâhürüdür. Lâkin onun hikmetlerini kavrayabilmek ve hakîkatlerinden faydalanmak, ancak temiz bir kalp ile mârifetullah’tan nasîb almış mü’minlere mahsustur.
Hangi kalp, Kur’ân’ın nûruyla daha çok aydınlanmışsa, Hak katında o daha mûteberdir. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de ehl-i Kur’ân’ı her hususta tercih eder, öncelik ve üstünlüğü onlara verirdi. Nitekim Tebük Seferi’ne çıkarken Neccâroğulları’nın sancağını Umâre bin Hazm’a vermişti. Fakat Zeyd bin Sâbit’i görünce, sancağı Umâre’den alıp ona verdi. Umâre -radıyallâhu anh-:
“–Yâ Rasûlâllah! Bana kızdınız mı? (Bir kusur mu işledim ki sancağı benden geri aldınız?)” diye sordu. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“–Hayır! Vallâhi kızmadım! Fakat siz de Kur’ân’ı tercih ediniz! Zeyd, Kur’ân’ı senden daha çok ezberlemiştir. (Senden daha çok ona âşinâdır.) Burnu kesik siyâhî bir köle de olsa, Kur’ân’ı daha çok ezberlemiş (canlı bir Kur’ân) olan kimse, başkalarına tercih edilir!” buyurdu...[1]
Osman bin Ebi’l-Âs -radıyallâhu anh- da şöyle anlatır:
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in yanına kabilemizin temsilcisi olarak gelmiştik. Arkadaşlarım içinde Kur’ân’ı öğrenme hususunda en gayretli olan bendim. Bakara Sûresi’ni öğrenerek onlara üstünlük sağlamıştım. Bu sebeple Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bana şöyle buyurdu:
“–En küçükleri olmana rağmen seni arkadaşlarının başına emîr tâyin ettim. Kur’ân’a temiz olmadığın müddetçe dokunma!” (Heysemî, I, 277)
Uhud’da Ensâr:
“–Yâ Rasûlâllah! Şehîdlerimiz pek çok. Ne yapmamızı emir buyurursunuz?” diye sordular. Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, derin ve geniş kabirler kazılıp her birine ikişer, üçer kişinin defnedilmesini emretti. Sahâbîler, kabirlere önce hangi şehîdleri koyacaklarını sorduklarında da:
“–En çok Kur’ân bileni önce koyunuz!” buyurdu. (Nesâî, Cenâiz, 86, 87, 90, 91)
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in, Kur’ân ehline nasıl ihtimam gösterdiğine dâir misalleri artırmak mümkündür. Ümmet-i Muhammed olarak bizler de Kur’ân-ı Kerîm’i nasıl ki aziz tutmak, rahle ve kürsülerin üzerine koymak, onu -edeben- bel hizâsından yukarıda taşımak mecburiyetinde isek; Kur’ân’ı kalbinde taşıyan, yani canlı bir Kur’ân olan gerçek hâfızları ve Kur’ân ehlini de aziz tutmak ve baş tâcı etmek mecburiyetindeyiz. Zira onlar, her iki cihanda da ilâhî rahmet vesîlesidirler.
Dipnot:
[1] Vâkıdî, Meğâzî, Beyrut 1989, III, 1003.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından 2, Erkam Yayınları
YORUMLAR